12 Eylül yönetiminin, Milliyetçiliği mahkum ederek, sokaktaki Kürtçeyi de yasaklayan bir otoriter ideolojiyi, “Atatürk Milliyetçiliği” adı altında diyar diyar gezerek takdim etmesi, “Kürt kimliğinin” ayrışmasındaki en önemli faktörlerden biridir. Abdullah Öcalan’ın işini kolaylaştıranların başında Kenan Evren ve arkadaşları gelmektedir. İkinci sırada bu kavram kargaşasını siyasete alet eden AKP, eski Marksistler ve Liberaller bulunuyor. Nihayet Marksist PKK, bu oyunda boş kaleye karambolden gol atan fırsatçı santrfor rolündedir.
12 Eylül darbesinden sonra “askeri bir Atatürkçülükle” toplum mühendisliğine soyunan Milli Güvenlik Konseyinin bu tutumu, “Türk kavramının, Türkmen kavramına tenzili” gibi ciddi bir algı sapmasına yol açmıştır. Türk kavramı, 12 Eylül pratiğiyle Türkmen’e dönüşürken MHP’nin temsil ettiği “Türk Milliyetçiliğinin” de “Türkmen Etnikçiliği” olarak algılanması, MHP’nin Fırat’ın doğusunda zayıflamasına yol açmıştır. Ülke bütünlüğü açısından kutsal sayılabilecek kavramların AKP tarafından iç siyaset malzemesi yapılması ve MHP’ye “kafatasçı” gibi PKK propagandasını meşrulaştıracak ithamlarda bulunulması, MHP’yi doğu seçmenlerinden uzaklaştıran bir diğer faktördür.
Bu süreçle bütünleşen Irak Savaşında Barzani ve Talabani gibi oynak aşiret reislerinin Musul vilayetimizin çoğunluğu Anadolu’ya bağlanmak isteyen Kürtlerinin temsil hakkını gasp etmesi, MHP açısından bir talihsizlik olmuştur. Barzani Peşmergelerinin marifeti olan 1959 Kerkük Katliamını affedemeyen ve Kerkük’te Saddam’dan sonra Barzani’den de etnik tehdit gören Türkmenler için kardeşçe bir adalet talep edilmesi, “Türkmenlere yakın, Kürtlere uzak bir MHP” görüntüsüne yol açmıştır. MHP’nin Fırat’ın doğusundaki seçmenlere ulaşma yolundaki problemlerden bazıları bunlardır. Bu dönemde doğudaki dindar Kürtler, PKK’dan da uzak durabilmek adına “daha Ümmetçi” buldukları AKP ve Nur Cemaati ile yakınlaşmışlardır.
Kürtlerin provoke edildiği, İç Anadolu’nun Selçuklu medrese kentlerinin AKP’ye yaslandığı, Alevilerin de CHP’den ayrılmakta nazlandığı bir dönemde MHP’nin İstanbul, Ege ve Marmara’ya açılabilmesi bir zorunluluk halini almıştır.
MHP’nin 40 yıldır bir türlü güçlenemediği bölgeler, “Alevi beldeleriyle” birlikte İstanbul, Ege ve Marmara bölgeleriydi. AKP’nin kadrolaşmada sınırı aşması ve 28 Şubat üzerinden CHP’nin bütün geçmişi ile bir “intikam savaşı” içine girmesi, Laikliğin uygulanışını tehlikeye sokmuştur.
MHP’nin, kararlı merkeziyetçi duruşu, CHP seçmeninin ve devletle barışık Alevilerin sempatisini kazanmasına zemin hazırlayınca “MHP’nin 1923’teki merkeze intikali” için ilk kez bu kadar uygun bir zemin oluşmuştur.
MHP, 12 Eylül 2010 anayasa referandumundaki “Hayır” politikası sayesinde siyasal köklerini 1969’dan 1923’lere kadar derinleştirmiş, Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıkmış ve adeta Kuva’y-ı Milliye döneminden Cumhuriyet dönemine geçmiştir. Bu süreçte MHP sahada kırsal geleneklerle şekillenen ve 1970’lerde Alevilerle barışık olamayan Sünni-İslam karakterli Milliyetçiliği, BBP’ye, mezhebe dayalı “Yavuz Selimci” refleksleri AKP’ye hediye ederek; Ahmed Yesevi kültürlü Horasan Erenlerine ve Ehl-i Beyt mirasına sahip çıkmıştır.
Bu gelişme, MHP’nin benimsediği “Türk-İslam Ülküsü“nün, Laiklikle desteklenerek mezhep kültürüne galebe çalması anlamına gelmektedir. MHP’nin Siyasal İslam’ın 1990’lardaki çıkışını dengelemek açısından önemli bulduğu Laiklik, bu partinin Alevilerle daha rahat yakınlaşmasını sağlamıştır.
Son yıllarda RP ve AKP ile Türkiye’ye ithal edilen İran menşeli Siyasal İslam karşısında Türk siyasetinde yaşanan en derin tarihsel dönüşüm budur. “Türk+İslam Ülküsü,” hızla “Türk+Sünni Denklemi” olmaktan çıkmakta ve “Tarihin aklıyla” tanzim edilmektedir.
Bu dönemde gönüllü PKK milisi konumundaki Ermeni kökenli Alevi Kürtlerle Osmanlı Bektaşi geleneğine bağlı Alevi Türkmenler arasında da ciddi bir ayrışma yaşanmıştır. 12 Eylül öncesinde Dersim isyan kültürüyle devrimci fraksiyonların arka bahçesi haline getirilen Alevi topluluklar, PKK terörü karşısında artık bu homojen yapıdan hızla uzaklaşmaktadır.
Ayrıca MHP’nin yürüttüğü bu Türklüğün varlık sınavında Atatürkçü Türkmen Alevilerin, Emperyalizm tüm Ortadoğu’yu sarmışken “Milliyetçilik İslam’ın neresinde” gibi kitabın dipnot bölümünden sorular sorduğu da vaki değildir.
MHP, 2000’li yıllarda doğudaki provokasyon ve terör fitnesi nedeniyle yürüttüğü olgun Milliyetçi siyaset sayesinde, siyasi ivmelenme noktası Sünni İslam olmayan kentli seçmene ve Alevi kitlelere ulaşma imkanını artırmıştır.
Şimdi yapılması gereken doğuya ve batıya Sünni’ye ve Alevi’ye ayrı ayrı ulaşmak… Herkese anladığı dil ile “aynı mesele“yi anlatmaktır.