
Şükrü Alnıaçık
İstikrar kelimesinin felsefi derinliği açısından tarihte 125 devlet kurmuş olmakla 124 devlet yıkmış olmak arasında bir fark yoktur. Yani milli gücümüz ve tarihi bütünlüğümüz, kurduğumuz devletlerin kendiliğinden yaşayacağı garantisini vermemektedir.
Unutmayalım ki; biz burada milli ülkülerimize paslı bir hançer gibi saplanan birkaç milyon intikamcı Ermeni kalıntısı ile uğraşırken 400 milyonluk Türk dünyası, misyonerlerin ve tatlı dilli sivil toplum örgütlerinin cirit attığı bir kültürel boşluğa doğru sürüklenmektedir.
Eğer Türk Siyasi Tarihinin tek devletli bir bütün olduğunu bir mütearife gibi kabul edersek, Selçuklu Türkmenlerinin Gazneliler’i yıkıma sürüklediği Dandanakan Savaşı’nı ayaklanma, Timur’un Yıldırım’ı esir aldığı Ankara Savaşı’nı da bir iç savaş olarak kabul etmemiz gerekir. Türk siyasi tarihi, gerçek anlamda ve yüzde yüz bir bütün değildir. Böyle bir beklenti ve iddia da yoktur. Kültür tarihimiz dahi belli kültür çevrelerine bölünmüştür ve lehçeler, nüanslar üreten kültür merkezlerimiz vardır.
Kültür tarihi bilincimizde bazı sıkıntılar vardır. Mesela “Türklerde yazılı edebiyat Uygurlar’la gelişmiştir” derken doğu Türklüğünü ve önce Hakani Türkçesini sonra da Çağatay lehçesini üretecek olan “Doğu Türkistan ekseni“ni ifade etmiş oluyoruz. Uygurlar’ın ziraat ve ticaretle meşgul olup, matbaa kullandığı yıllarda, sonradan büyük Osmanlı Devleti’ni kuracak olan Oğuzlar’ın henüz “at üzerinde” yaşadıklarını ve sözlü edebiyatla meşgul olduklarını görebilmek, Batı Türklüğünün farklı macerasını doğru anlamak için gereklidir. 1200 yıl boyınca değeri tartışma götürmez tarih ve siyasi hikmet belgeleri olan Göktürk Kitabeleri’nden habersiz yaşadığımız Çin’in bugünkü sınırlarından bellidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Ege’li bir Yörük’ün hayatında hiçbir anlam ifade etmemiş olan Budist Uygur metinlerini milli mefahir listesine alması, sadece müzecilik değeri olan bir uygarlık çalışmasıdır. Doğudaki bu birikimlerin, batıda yaşanan tarihe bir katkısı olmamıştır. Batı’da Türkçe yazılı edebiyat, doğu Türklüğünden 500 yıl sonra gelişmeye başlamıştır.
Yine Cumhuriyet Türkiyesinin ders kitaplarında “Türklerin Müslüman olması” başlığı altında incelenen konu, daha çok Doğu Türklerini itaat altına almış olan Karahanlı Devleti’nin İslamiyeti kabulünü anlatmaktadır. Batı Türkleri’nin Müslümanlığı kabulü 940’taki resmi uygulama kadar ani, bütüncül ve hızlı olmamıştır.
İran-Hindistan eksenli Gazneliler’in askerlik tarihimizin sürekliliğine katkı yaptıkları kadar kültür tarihimize katkı yaptıklarını söylemek güçtür. Bu devletin kültür envanterinde Farsça yazılmış Şehname’nin yerini doldurabilecek bir Türkçe eser bulamazsınız.
Selçuklular zamanında batı Türklerinin, Türkçe bir yazılı edebiyat ürünü geliştirmeden Bağdat’tan icazetli Nizamiye ekolüne tabi medreselerle tanışması, Uygur Alfabesiyle Türkçe eser yazma becerisi gösteren Karahanlılar’ı mumla aratan ve sonunda Karamanoğlu Mehmet Bey’i isyan ettiren bir kültürel kırılmadır.
Yani Türk tarihi evet bize göre de “başlık bölümünde” bir bütündür; ancak tarihimiz, en azından “Batı Türklüğü” ve “Doğu Türklüğü” olarak iki başlık altında incelenmeli ve İstanbul, Kaşgar gibi ana kültür damarlarının etkisinden uzak kalmış etnik hars alanları iyi analiz edilmelidir. Türk dünyasına bu tarihi formattan habersiz bir Turani heyecanla gidenlerin hayal kırıklığına uğraması kaçınılmazdır.
Mesela Azerbaycan Türkleri, batı Türklüğü’nün “Malazgirt görmemiş” İldenizlileri ile “Otlukbeli sonrası” Türkmenlerinin bir karışımıdır. Bugünkü Türkmenistan Türkmenleri, batı Türklüğünün “Dandanakan öncesi bölümü“dür. Semerkandlı Özbekler, Timur’un siyasi torunları, Kazaklar ve Kırgızlar ise siyasi kurumların, yazılı kültürü kendilerine erken tarihlerde ulaştıramadığı Bozkır Türkleridir.
Türk tarihinde dile ve inanca dayalı bir etnisite faktörü olmadan da bölünme ihtimalleri her zaman var olmuştur. Bugüne kadar bu tehlikeyi giderebilen, sadece 400 yıl kadar Osmanlı merkeziyetçiliği olmuştur. Bugün ise tarihte ilk kez gelişen eğitim ve iletişim sayesinde “ideolojik bilinç” devrededir ve bu turani birlik beraberlik bilincinin sahibi sadece Ülkücülerdir.
Bir idealistte Turan’ı kurabilmek için mevcut olması gereken ilk özellik, yol problemlerine çözüm getirebilecek bir tarih bilincine sahip olmaktır. Güçlü bir Turan medeniyetinin yolu, bütün ezberlerden sıyrılarak tarihi önümüze alıp, bu konuları doğru analiz etmemizden geçiyor. Kutlu Turan yolunda önce kültürel bir rehabilitasyon, sonra ekonomik siyasi ve askeri bir bütünleşme gerekiyor…
Mesela, Müslüman olduktan sonra Bağdat medrese ekolünün etkisi altında kalmış Sünni Anadolu Türklüğünü, Sufi Horasan ve Buhara ekolüyle harman etmek için Ülkücü bilinç gerekiyor. Bugün Medresenin 54 farzına da Hoca Ahmed Yesevi’nin hikmetlerine de aynı derecede saygı gösterebilmek için Ülkücülerdeki tarih bilincinin bütün Türk milletine yayılması gerekiyor.
Bunun için de önce “Türk milletinin sırtındaki şu paslı hançer“den kurtulmamız gerekiyor.