Ahmet Eflaki tarafından 14. yüzyılda kaleme alınan Menâkıbü’l-Ârifin, tarikat-velayet-marifet konularını anlatan değerli bir eserdir. Bu dönemle ilgilenen Tarih, Edebiyat ve İlahiyat çevrelerinin başvuru kaynağı olan esere göre 13. yüzyıldaki Cevlâkî dervişleri, “Biz dervişleriz. Bizim nazarımız Allah’ın iradesine bağlıdır. O, iktidarı kime verirse biz de onun tarafını tutarız…” sözleriyle, “neden zalim Moğollara hizmet ettiklerini” anlatmaya çalışıyorlardı.
Bu cümleler, devletin fırsat verecek kadar zayıfladığı dönemlerde Müslümanların arasından güçlü düşmanlarla işbirliği yapan gruplar çıkabildiğinin kanıtıdır.
Dönem, Moğolların kan dökerek ön Asya’ya hakim oldukları Moğol İstilası dönemidir. Anadolu Selçukluları’nın 150 yılda biriken bütün zenginliği bu dönemde İran’ı merkez alan İlhanlı Devleti’ne yıllık haraç olarak aktarılmış ve Anadolu’da kıtlıklar baş göstermiştir.
Kayseri, Avşar kültür zemini üzerindeki güçlü Ahi teşkilatı sayesinde Moğollara karşı en fazla direnen ilimizdi. İbn-i Bibi, “El-Evamiru’l-Alaiyye” adlı eserinde Cevlaki dervişlerinin de Ermeniler ve Moğol askerleriyle birlikte Kayseri şehir surlarından gedik açmaya çalıştıklarını anlatır. Yani bu dervişlerde sadece teslimiyet değil, “aktifhizmet” seviyesine varan kozmopolit bir “otoriteye sadakat” mevcuttu.
Saçlarını ve kaşlarını da kazıttıkları için halkın “cavlakî” dediği bu dervişler, İran merkezli Kalenderi tarikatının bir kolunu teşkil ediyordu. Bugün Anadolu’da hala cavlak sözü cascavlak pekiştirmesiyle kafasını kazıtanlar içinkullanılır ve Kayserililer buna ilaveten korkunç, çirkin bir yüz gördüklerinde “hortlak gibi” deyimi yerine “callakı gibi” sözünü kullanırlar. Moğol İlhanı Gazan Han’ın”Ah! Şu Karamanlı Türkmenler olmasaydı Moğol atlıları güneşin battığı yere kadar ulaşırdı” sözü, Moğollara karşı Anadolu’da yüz yıl boyunca kahramanca direnen Türkleri, adeta bugünkü Ülkücüleri anlatır. Kayseri direnişi de Karamanoğlu Mehmet Bey’in dil isyanı da bu cümlenin içindedir.
ABD’nin1 Mart 2003 tezkeresinden sonra başlattığı psikolojik “Moğol istilası”
Türkiye’deki cemaatler ve ideolojik gruplar için bir turnusol kağıdı etkisi yapmış ve safların netleşmesine yol açmıştır. Bu süreçte Milliyetçiliğe yakın durabilen ideolojik gruplar ve tekbirin manasını kavramış İslami cemaatler ile Ülkücüler arasında bir yakınlaşma hasıl olmuştur. Bu durum, 13. yüzyılda Gazi Dervişliğin ve 20. yüzyılda da Kuva’y-ı Milliye’nin tarihi oluşum süreçlerine uygun bir merkezileşmedir.
Moğolların şehzadeleri İran’da rehin tutması gibi ikamete mecbur bırakılan modern şeyhlerin Amerika ve İsrail zulümleri konusundaki “yatıştırıcı” sözleri, bize zalim hükümdarları İslamiyet’in katı siyasi düsturlarına rağmen meşru gören Cevlaki Dervişlerini hatırlatıyor. Irak’taki katliamdan sonra Amerikalıları bugünün istilacı Moğolları olarak görebilenler için bu benzerlik hiç de afakî bir yakıştırma değildir.
İradesini bir lidere teslim eden ve Bâtıni bir muhakemeye tabi olarak Moğol’a mı İngiliz’e mi, Ermeni’ye mi ABD’ye mi hizmet edeceği önceden belli olmayan insan tipinden asker çıkmazdı. Bu düşünceyle ve geçmişteki tecrübelerin de etkisiyle TSK, askeri disiplinin kendine özgü mantığına uzak müritleri arasına almamakta kararlı davranmıştı.
Cemaat liderinin, AKP’nin büyük bir teslimiyetle uyguladığı, ABD, BOP, Ermeni ve PKK politikalarını da yetersiz bularak İsrail’in zulümlerine bile onay vermesi, alınan bu tedbirin ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Tarih, bir Cevlaki medeniyetine tanıklık etmemiştir ama zulme karşı savaşırken Osmanlı medeniyetini kuran Gazi Dervişler, zalim otoriteye sadakat göstererek tekkelerini kurtaran Cevlakilerin o zaman da karşısında olmuşlardı; bugün de karşısındadır.
Kalemini kirli siyasetin emrine vermiş dindar görünümlü münafıklar bilmelidirler ki; Allah-u Ekberin manasını ateşten gömlek giyerek kavramanın adı olan Ülkücülük, Allah’tan ümidini keserek, haksız kuvvete hizmet eden “zulümle barışık derviş taklitçileri” tarafından idrak edilemeyecek kadar derin ve soylu bir duruşun adıdır.
Moğollar, İngilizler, Yunanlılar, Amerikalılar… Yeni Cevlakilerini de yanlarına alarak “geldikleri gibi” gideceklerdir.
Yeni bir Türk-İslam medeniyetinin ruhunu temsil eden Ülkücülük ise dünya durdukça yaşamaya devam edecektir.