
Başbakanla Eyalet Sistemi’ni Tartıştık!
Şükrü Alnıaçık
Başbakan: “Güçlü bir Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalıdır. “
Korkuyla alakası yok Sayın Başbakan!.. Danışmanlarınızda bilgisizlik, samimiyetsizlik veya hainlik var:
1- Osmanlı Devletindeki eyalet sistemi, sizin anladığınız gibi durup dururken devletin gücüne duyulan güvenin bir sonucu olarak gündeme getirilen bir siyasi heves değildir. Kimsenin hatırı veya gürültü patırdısı için devletin idari yapısı da değiştirilemezdi. Hepsinden önemlisi, asilerle müzakere edilerek kurulmuş bırakın tek bir eyalet, köy muhtarlığı dahi yoktur.
2- Sultan I. Murad döneminde beylikten devlet aşamasına geçilmiş, 1362’de Edirne’nin fethini takiben aradaki siyasi ve coğrafi engeller dikkate alınarak “Rumeli Beylerbeyliği” kurulmuştur.
3- Anadolu’daki eski Selçuklu ve İlhanlı bağlısı beylikler Sultan I. Bayezid tarafından yıkılınca 1393’te Anadolu Eyaleti de kuruldu. Böylece devlet Bursa ve Edirne’den yönetilen, Marmara Denizinin “çifte başkentli” olmaya zorladığı merkeziyetçi bir konum kazandı.
4- Anadolu harekatlarında Bursa, Rumeli fetihlerinde ise Edirne sarayı devlete başkentlik yapıyordu. İstanbul fethedilince ve yükselme devrinde sınırlar daha da genişleiynce eyalet sayısı arttı. Amaç, eski beylerin hayat bulmasını ve yeni beyliklerin ortaya çıkmasını önlemek, vergiyi ve askeri merkez adına toplamaktı.
5- Osmanlı Devletini bu irili ufaklı beylikler karşısında güçlü kılan ve ömrünü uzatan temel faktör, devlet anlayışının Türk Tarihinde ilk kez “merkeziyetçi” olmasıydı.
6- II. Abdülhamid’i “kızıl sultan” yapan olay da Rusya’nın yoğun askeri baskısına rağmen 6 Doğu ilinde Ermenilere özerklik getirecek bir açılımdan ısrarla kaçınmasıydı.
7- Osmanlı eyalet sistemi, geçmişteki adem-i merkeziyetçi uygulamaların kötü sonuçlarından ders alınarak tercih edilen ve devletin ömrünü yaklaşık 500 yıl uzatan „merkeziyetçilik” ilkesinin bir sonucudur.
Başbakan: “MHP bir taraftan Osmanlı’nın devamıyız diyecek ama bir taraftan da Osmanlı’nın uygulamalarına karşı çıkacak. “
Bizler, kör tarih aşıkları değil, tarihten güç alarak Türk Milleti’nin mutluluğu için çalışan bir partiyiz Sayın Başbakan!.. Tarihteki Türk-İslam devletlerini güçsüz kılan ve ömrünü kısaltan tecrübeler şunlardır:
a)-Orta Asya Türk “Boylar Konfederasyonu “örneği: 1000 yıl içinde 4 adet Hun, 2 adet Göktürk, 3 adet Uygur, 3 adet Moğol, bir Karahanlı, bir de Gazneli Devleti olmak üzere 14 tane devlet gelip geçmiştir.
b)- Abbasi “Tavaif-i Müluk” örneği: 700 yılda 15’ten fazla irili ufaklı beylik gelip geçmiştir. Diyarbakır’daki Mervanoğulları da bunlardan biriydi. 1055te Abbasilerin siyasi faaliyetleri Selçuklulara intikal ettiği için Malazgirt’e asker vermesi “şeri” ve örfi bir yükümlülüktü.
c)- Selçuklu “Vassallar Konfederasyonu” örneği: 1055-1155 arasındaki yüz yıl içinde Büyük Selçuklularda 10’dan fazla beylik ve prenslik, 5 atabeylik, 4 tane de küçük Selçuklu devleti vardı. Bu devletlerden biri olan Anadolu Selçuklularının da 1258-1308 arasındaki 50 yıl içinde 15 tane beyliğe bölünmesi, zamanla Osmanlı’nın en büyük sorunu olacaktı.
8 –Bu tecrübelerin ışığında Osmanlılar, Bizans başkentini gözlerine kestirdikleri andan itibaren Merkeziyetçi devlet anlayışını tercih ederek çevreye “beylik beratı” vermek yerine eyalet kurup “vali atamaya” başladılar. Ortaçağ’da uzak bir diyarı fethettikten sonra onun başına maaşlı bir vali tayin etmediğiniz takdirde yerel beylerin veya grupların merkez karşısındaki etkinliği giderilemiyordu. Beylik veya Avrupa’daki karşılığıyla Dükalık, Kontluk ve Baronluk, Ortaçağ toplumlarının alışkın olduğu yaygın yönetim kurumlarıydı.
9 –İletişim ve ulaşım güçlükleri, devletlerin ömrünü kısaltan en önemli faktördü. Bir yere düşman girdiğinde veya isyan başladığında merkez ordusu 6 ayda intikal edebilirken Osmanlı’da eyalet ordusu insiyatif kullanarak kendi bölgesinin asayiş ve güvenliğini sağlıyordu.
10- Bunlardan da önemlisi, Osmanlı Devleti “askeri” bir cihad devletiydi, isyan eden hükümdarın babasının oğlu da olsa idam ediliyordu. Asilere “iletişim ve miting imkanı” verilmiyordu.
11- Ayrıca Tımar sistemi, köylerden kazalara ve sancaklara oradan da eyalet ve başkente doğru itaati rafine eden bir askeri hiyerarşi içinde merkezi muhafaza altına almıştı.Tımar defterlerinin Nişancı tarafından fermanlar gibi Altın varakla tezyin edilmesinin sebebi, sistemin askeri işlere getirdiği bereket kadar saraya getirmiş olduğu emniyetti.
Başbakan: “Eyalet yapılanması süratle kalkınmayı getirir. Bu güçlenme alametidir. Güçlü Osmanlı’da Lazistan eyaleti var Kürdistan eyaleti var. “
Yalan Sayın Başbakan!..
12- Osmanlı’nın güçlü olduğu dönemlerde öyle resmi statülü bir “Kürdistan” diye bir eyalet yoktur. Lazistan da Rize sancağının eski adıdır. Samsun’un, Trabzonun konuyla hiç alakası yoktur. İstanbul’a Karadeniz’den gelene Lazistan’dan geliyor denildiği için halk edebiyatına Karadeniz ahalisi sehven laz olarak girmiştir. Düzeltir, Ana dili Türkçe olduğu halde kendisini laz zannedenleri tekzip ederiz.
13- Ha! bir de bu yıllardaki “güçlü Osmanlı“ meselesi şöyleydi: Avrupanın siyasi fahişeleri Paris’te mülteci Kürtlerle oynaşamıyor, veya bunun tam tersi olamıyordu. Fransa kralının annesi, Türk devletinden yardım ve “iltica talebinde” bulunuyordu.
Başbakan: “MHP’nin endişesi, eyalette başka bir etnik unsur seçimi kazanırsa ne olacak. O zaman sen de gir kazan. Bizim öyle bir endişemiz yok. 81 ilin 81’inde belediyemiz var.”
Bunun cevabı kısa ve öz Sayın Başbakan:
14- “Diyarbakır Beylerbeyi” kulunuzun geçen yıl, Anadolu ve Rumeli’nin, Şam ve Haleb’in, İmralı ve Kandilin, Magrip ve Meşrıkin, hakimi, devletlü ve şevketlü zat-ı alilerine arz-ı irsal eylediği gibi…
Hani “ha” ile başlayıp”şeddeli sin ve kafla” devam edip, sonlara doğru inceliyordu!…
Telekonferanslı iletişim çağında eyalet lakırdısı eden acizlere verilmiş en güzel cevaptı.