MHP Genel Başkan Yardımcısı E. Semih Yalçın, MHP’nin Cumhuriyet’in temelini oluşturan bin yıllık kardeşliği yaşatmaya kararlı olduğunu vurgulayarak, “5 Ekim’de İstanbul’da partimizce düzenlenecek Demokrasi Mitingi’nin sözde Demokratikleşme Paketi’nin Başbakan Erdoğan tarafından açıklanmasından sonraya tesadüf etmesi anlamlıdır. Mitingde havaya kalkan eller, demokrasiyi paketleyip bölücü terör örgütüne peşkeş çekmeye çalışan iktidarın yüzüne tokat gibi inecektir” dedi.
“Lideri aynı zamanda BOP’un eş başkanı olan AKP iktidarının amacı demokratikleşme ve ileri demokrasi değildir” diyen Yalçın, hükümet çevrelerinde sözde çözüm sürecini hızlandıracak adımlar olarak nitelendirilen Demokratikleşme Paketi’nin iki ana hedefi olduğuna işaret ederek, “Birincisi küresel aktörlere ve PKK’ya verilen sözleri yerine getirmek, ikincisi de uydu iktidarı elde tutmaktır” dedi. Yalçın, Bölücü başı Öcalan’ın sözde barış ve demokrasi sürecine ilişkin görüşleriyle yol haritasını içeren mektuplarından ilham alan Başbakan’ın, Türkiye’yi adım adım bölünmeye götürdüğünü söyledi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. E. Semih Yalçın, İstanbul’da yapılacak Demokrasi Mitingi’yle ilgili açıklamasında, ”Demokrasi, çoğunluk yönetimi olmakla birlikte, çoğulculuğu esas alan ve azınlığın haklarını koruyan bir siyasî rejimdir. Günümüzde demokrasinin farklı tarifleri ve değişik uygulama tarzları olmakla birlikte hepsinin ortak referans noktası, temel hak ve hürriyetleri güvence altında tutmaktır.Türkiye’de demokratik sistem; uzun, yorucu, meşakkatli ve badireli etaplardan, çetin mücadelelerden geçerek günümüze kadar ulaşmıştır. Cumhuriyet döneminde de çeşitli denemelerden sonra çok partili demokratik nizamın taşları yerine oturmaya başlamış, halkın bütün yönetim süreçlerine katılabildiği çoğulcu demokrasi gelişme sürecine girmiştir” dedi.
”Cumhuriyet döneminde olgunlaşarak halkın benimsediği bir rejim hâline gelen çok partili parlamenter demokrasimizin temel unsurlarından biri millî egemenliktir” diyen Yalçın, ” Diğeri de millî egemenliği temsil eden, kişi hak ve hürriyetlerini savunmaya vekil kılınan siyasi partilerdir. O bakımdan; ister iktidarda olsun ister muhalefette, siyasi partiler demokrasimizin vazgeçilmez ögeleridir. Tek parti rejimlerinde, dikta yönetimlerinde, padişahlık sistemlerinde ise -ki bu tür rejimler millî iradeyi ipotek altına alan veya tahdit eden yönetim biçimleridir- sadece iktidar vardır. Buna karşılık muhalefet ya ortadan kaldırılmış, ya da susturulmuştur” açıklaması yaptı.
”ŞU ANDA ÜLKEDE OTOKRASİ HÂKİMDİR”
Yalçın şunları söyledi: ”Ne yazık ki 11 yıldır, Cumhuriyet’in yönetim anlayışını ortaya koyan demokratik sistemden adım adım geriye dönüş çabasındaki bir siyasi parti iktidardadır. AKP iktidarının icraatı, suyun akışına bent vurmak üzerine yapılanmıştır. AKP iktidarı demokrasiyi yavaş yavaş paketleyip rafa kaldırmış; rejimi vesayete, yasaklara ve dayatmalara teslim etmiştir. Şu anda ülkede otokrasi hâkimdir. Bunun daha ileri safhası da krallık veyahut dikta rejimidir.
Yüzyılların birikimi ve tecrübesinin ürünü olan çoğulcu demokrasinin ayaklarına prangalar vurulmuştur. Demokrasinin yerleşebilmesi için gereken siyasî kültür gelişme çağındayken, AKP iktidarının açılım darbeleriyle zayıf düşürülmüştür. Zıtlaşma, kutuplaşma, siyasi açgözlülük, sonradan görmelik ve ihtirastan beslenen bu iktidar, anti demokratlar güruhu üretmiştir.
“Kendi gitti, adı kaldı yadigâr” misali, çağdaş Türk demokrasisi gitmiş, yerini Tayyibizm illeti almıştır.Demokrasi; insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kavramlar kullanılarak politika dilinde yalan, devlet kurumlarında da hizmet diye talan üreten bir ikiyüzlülük ve sahteciliğe tahavvül etmiştir. Tek parti sultası altındaki TBMM’de “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir düsturunun yerini millî iradeyi istismar eden “Egemenlik iktidarındır” anlayışı almıştır. Kısacası AKP’nin dayattığı tek parti sultası, Türk demokrasisinin kurumsallaşması ve gelişmesinin önünde engel teşkil etmektedir.
AKP iktidarının son anti demokratik icraatı, millî devletin imkânları kullanılarak egemenlik paylaşımına kapı aralayan sözde Demokratikleşme Paketidir. Bu paket daha açıklanmadan önce AKP Genel Merkezinden sızan bayıltıcı kötü kokular, Başbakan tarafından düzenlenen basın toplantısından sonra yurt sathına yayılmıştır. Kamuoyuna sunulduktan sonra paketin, bir iki ayrıntı dışında, tam bir teslimiyet ve siyasî defi hacet manzumesi olduğu ortaya çıkmıştır.
”ERDOĞAN, TÜRKİYE’Yİ ADIM ADIM AYRIŞMAYA, BÖLÜNMEYE GÖTÜRMEKTEDİR”
Şifresi demokrasi olmakla birlikte demokrasi kavramının içinin boşaltıldığı ve paket muhtevasının Kandil gazı basılmak suretiyle hazırlandığı ortadadır. Türkiye’yi Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki zillete uğratacak kadar tehlikeli ve sari hastalıkların mikrobu böylece toplumsal atmosfere yayılmıştır. Osmanlının enkazına yüz binlerce şehidin mübarek kanından harç karılarak bina edilmiş bir milletin bünyesi, hücrelerine kadar bu ayrıştırıcı mikrobun tesiri altındadır.
Vaktiyle “Ya otonomi, ya anatomi” diyerek azınlıklara özerklik verilmesi için Osmanlı yönetimine baskı yapan bir yabancı devlet büyükelçisinin eski hesapları, bugünkü yerli işbirlikçi ve taşeronlar için küresel güçler tarafından yeniden önümüze konulmuştur. Bu durum karşısında Başbakan Erdoğan; bağımsız bir devlet, ayrımsız ve sınıfsız bir millet olarak kalma faziletine, müstevlilerin ayrıştırıcı ve bölücü dayatmalarına boyun eğme zilletini tercih etmiştir.
Bilinmektedir ki lideri aynı zamanda BOP’un eş başkanı olan AKP iktidarının amacı demokratikleşme ve ileri demokrasi değildir. Hükümet çevrelerinde sözde çözüm sürecini hızlandıracak adımlar olarak nitelendirilen Demokratikleşme Paketinin iki ana hedefi vardır: Birincisi küresel aktörlere ve PKK’ya verilen sözleri yerine getirmek, ikincisi de uydu iktidarı elde tutmaktır.
Bölücü başı Öcalan’ın sözde barış ve demokrasi sürecine ilişkin görüşleriyle yol haritasını içeren mektuplarından ilham alan Başbakan Erdoğan, Türkiye’yi adım adım ayrışmaya, bölünmeye götürmektedir.
Küresel güçlerin taşeronluğu görevini ifa eden PKK-BDP ikilisi ve taraftarlarınca demokratikleşmeden kastedilen ise, ayrılıkçı Kürtlerin egemenliği paylaşma cüretidir. Özetle, mide bulandıran paketin içeriğinde ihanet ve bölücülük, hedefinde de Türklük vardır. Sözde Demokratikleşme Paketi, bölücü terör örgütünün otuz yıldır peşinde koşarken binlerce insanımızın kanına girdiği, devleti telafi edilemeyecek kadar büyük zararlara uğrattığı, kamu mallarını ve kurumlarını yakıp yıktığı bir ihanet senaryosunda oynanan son rezil sahnedir.
Mevcut iktidarın bugüne kadarki icraatlarıyla ülkemizde hoşgörünün yerini çatışma ve zıtlaşma, sosyal barışın yerini etnik ve dinî temelli çıkar kavgaları almıştır.
Özgürlükler; yerini yasak ve dayatmalara, adalet ve eşitlik; yasadışı uygulamalara, güvenlik ve refah; yoksulluğa, sefalete ve gelir dağılımındaki adaletsizliklere bırakmıştır.
5 EKİM’DE İSTANBUL’DA…
Bu karanlık tabloyu ortadan kaldıracak yegâne güç MHP’dir.
Azim ve iradesini yüce Türk milletinden alan MHP; başta Türk demokrasisi olmak üzere millî değerlerin korunup yaşatılmasına kararlıdır.
MHP, 11 yılda AKP iktidarı marifetiyle geldiği uçurumun kenarından Türkiye’yi alıp esenliğe kavuşturmaya azimlidir.
MHP; sandıkta emanet aldığı millî iradenin namusunu koruyamayan AKP iktidarının kâbusudur.
MHP; müstakil devlet hayalleri kuran İmralı canisinin, Kandil’de pusuya yatan sürüngenlerin ve kan emicilerin, ihanetten beslenen siyasî parazitlerin korkulu rüyasıdır.
MHP; bölücülerin, ihanet şebekelerinin oyunlarını bozmaya yeminlidir.
MHP; Cumhuriyet’in temelini oluşturan bin yıllık kardeşliği yaşatmaya kararlıdır.
5 Ekim’de İstanbul’da partimizce düzenlenecek Demokrasi Mitinginin sözde Demokratikleşme Paketi’nin Başbakan Erdoğan tarafından açıklanmasından sonraya tesadüf etmesi anlamlıdır. Mitingde havaya kalkan eller, demokrasiyi paketleyip bölücü terör örgütüne peşkeş çekmeye çalışan iktidarın yüzüne tokat gibi inecektir.
İradesini lider ve parti sultasına dönüştüren AKP iktidarına karşı milletimiz, demokratik parlamenter sistemi yaşatma azmini MHP saflarında duyuracaktır.
İstanbul’daki Demokrasi Mitinginde, Milliyetçi-Ülkücü Hareket, demokrasimizi ayakta tutan üniter yapının milletimizin de varlık sebebi olduğunu ve bundan asla taviz verilmeyeceğini haykıracaktır.”