MHP Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet Günal; TC tabelalarını kaldıranlara tepki göstermeyen İçişleri Bakanını eleştirerek, BDP’li milletvekilinin hedef gösterdiği ve PKK’nın şehit ettiği polisle ilgili soruşturmaların sonuçlarını sordu.
İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2014 Yılı Bütçesinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapılan görüşmeleri esnasında söz alan MHP Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet Günal; TC tabelalarını kaldıranlara tepki göstermeyen İçişleri Bakanını eleştirerek, BDP’li milletvekilinin hedef gösterdiği ve PKK’nın şehit ettiği polisle ilgili soruşturmaların sonuçlarını sordu. Doğu sınırlarımızdaki mayınlarının temizlenmesinin AB’ye emanet edilmesinin doğru olmadığını belirten Günal, kanunsuz mayın temizlemenin yanlış olduğunu ve Hükümetin bu konuyu savsakladığını ve başarısız olduğunu söyledi. MERNİS, YSK ve TÜİK tarafından açıklanan nüfus ve seçmen sayılarında 4-5 milyonluk fark olmasının anlaşılabilir olmadığını ifade eden Günal, bazı ülkelerde yasaklanan SEÇSİS sistemine ve devlete bu konuda güven kalmadığını söyledi. Günal, ayrıca radar yerlerinin seçiminde vatandaşa tuzak kuran Hükümetin trafik cezalarıyla bütçe açığını kapattığını ve denetimlerin etkili olmadığını söyledi.
Günal’ın konuşmasının özeti şöyle:
PKK Polisi Şehit Ediyor,TC Tabelaları Kalkıyor! İçişleri Bakanı Seyrediyor!
Bakanlığınızın gerilimli alanları çok fazla. Arkadaşlarım “Gezi olaylarıyla” ilgili hususları dile getiridiler. Ben polisin vatandaşlara tavrından değil, bir BDP’li vekilin polise karşı bir tavrından bahsetmek istiyorum. Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesinin acil servisinde görevli polis memuru Tuncay Akyüz PKK’lı olduğunu da açıkladığınız bir kişi tarafından uğradığı saldırı sonucu şehit edildi. Sonradan kendisinin BDP’li bir milletvekili tarafından o hastanedeki doktoru döverken elinden alan kişi olduğu ve aleni olarak hedef gösterildiği söylendi. Acaba bu konuda kamera kayıtlarından gelen bir tespitiniz var mı? O konuda bir soruşturma var mı? Savcılığa giden var mı? Çünkü, vatandaşın mitingindeki olanları gözetliyorsunuz, hatta ve hatta, hastanelere, sağlık kurumlarına yazı yazıp “Gezi olayları sırasında hastanenizde tedavi gören var mı?” diye soruyorsunuz. Bu olay İstanbul’da değil, Antalya’nın ilçesindeki bir özel hastanede yaşanıyor yani cadı avına çıkıyorsunuz? Acaba polisimizi alenen tehdit edip, hedef gösteren milletvekilinin dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili bir fezleke düzenlenmiş mi?
Her gün bir yerden tabeladan T.C’nin kaldırıldığı haberi geliyor. Diyarbakır’da yine “Ne mutlu Türk’üm diyene.” yazısı kaldırıldı. Çözüm paketi görüşmesinin önünden bir jest mi yaptınız, yoksa bir tevafuk mu oldu? Arkasından da Diyarbakır’a peşmerge başı geldi. Bu gelişmeleri üst üste koyduğumuz zaman “Bir pazarlığın sonucu mu?” diye tereddüt ediyoruz! Ne varsa hepsini bir günde yıkın geçin (!) her gün her gün canımız yanmasın. Yani, bir sefer de yapın da biz de görelim, ona göre de vatandaş anlasın!
Sınır Güvenliğimizi AB’ye mi Devrettiniz?
İçişleri Bakanlığı’nın sınır yönetimi bürosuyla ilgili elimde bir proje dokümanı var. Bakanlığın bünyesinde eski adı ESYPUM olan 2008’den sonra değişen sınır yönetimi bürosu var. Bu birimin sorumlusunun mülkiye başmüfettişi olduğu bir AB projesi var; “Türkiye’nin Doğu Sınırlarında Sınır Gözetleme Kapasitesinin Arttırılması ve Mayın Temizlenmesi Projesi”. Fakat projenin içinde asker yok, Kara Kuvvetleri yok. Kara sınırlarının korunmasıyla ilgili 3497 sayılı Kanun kanuna göre sınırların sorumluluğu Kara Kuvvetleri Komutanlığına ait. Teknik bir soru soracağım. Kara Kuvvetleri Komutanlığı İçişleri Bakanlığı’na mı bağlı? Sınırdaki mayınların temizlenmesiyle ilgili konular İçişleri Bakanlığı’nın sorumluluğunda mı? Neden soruyorum? Peki sınırların güvenliğini AB’ye mi emanet ettik? “Temizleriz” dedikleri yer neresi biliyor musunuz? Yukarıdan aşağıya Ermenistan sınırı!
Ayrıca TİGEM gidiyor Dilucu’ndaki Kazım Karabekir çiftliğini otuz seneliğine kiraya vermek için ilana çıkıyor. Bir taraftan 2015 yılı yaklaşırken ve Ermenilerin toprak talebi gündemdeyken, diğer taraftan “Bunları yabancılara açacağız.” diyorsunuz. 2009’da Meclis’ten çıkardığınızda kavga ettiğimiz Suriye sınırındaki kara mayınlarının temizlenmesi kanunu ile mayınları doğru dürüst temizleyememişiz, inat etmişsiniz Anayasa Mahkemesinden dönmüş, şimdi de Avrupa Birliği bizim sınırımızdaki mayınları temizliyor. Bu projede yararlanıcılar “Türk Silahlı Kuvvetleri” deniyor ama Kara Kuvvetleri yok, projenin içinde sadece bir kişi var da birimin yöneticisi. Yani askeriyenin temizlemediği mayını Avrupa Birliği Projesiyle mi temizleyeceğiz?
Mayın Temizleme Kanunla Olur, AB Projesiyle Olmaz!
Şimdi, ne oluyor? Yani, bir taraftan her türlü şey olurken, öbür taraftan aşağıda, sınırdan giren çıkan, Suriye sınırı yol geçen hanı olmuşken, biz yukarıdaki sınırlarla ilgili ne faaliyet yapıyoruz, benim kafam karışıyor. Bunu bütün ilgili bakanlara soruyorum, size de buradan tevdi ediyorum çünkü, bu biraz garip geldi bana. Yararlanıcı kuruluş yok, zaten 1 Mart 2014’e şurada kaldı üç buçuk ay Ottawa Sözleşmesi’nin süresi doluyor, aceleyle burada yapacağınız bir şey yok. Bakın, yapılması gereken bir tek şey vardı: Tüm mayınlı bölgeleri temizlemek için millî bir mayın temizleme kanunu çıkarılması ve miilî mayın komitesi kurulması gerekirdi. Sonra ne varsa hepsini onlar yapacaktı ama Hükûmetiniz, maalesef eline yüzüne bulaştırdı ve o kanun öyle kaldı, şu anda da bunun ceremesini çekiyorsunuz. Enteresan olan bir şey var: orada kaç tane gömülü mayın var? Üçte 2’si Suriye sınırındaydı, geri kalan üçte 1’i doğu tarafındaydı. Biz, bununla ilgili maliyeti söylediğimiz zaman, “300-400 milyonu geçmez.” dediğimiz zaman o günkü bakan arkadaşımız ve Başbakan benimle bizatihi polemiğe girerek “İsraillilere vereceksiniz.” dediğimiz mayın temizleme işinin fiyatını artırıp kırk dokuz yıl verebilmek için 3-4 milyardan bahsediyorlardı. Projenin miktarına baktım 50 küsur milyon euro, yani sizin sınır yönetimindeki proje tutarı bu. Ekinde de 6-7 tane sınırdaki mayınlı alanları da kilometresine kadar yazmışlar. Acaba bu sadece proje parası mı, mayın temizlemeyle ilgili neler yapılacak onu da merak ediyorum açıkçası? Dolayısıyla, mayın temizleme ve sınır güvenliği konusunda endişeliyim.
YSK, İçişleri ve TÜİK’in Nüfus ve Seçmen Sayıları Farklı! Devlete ve SEÇSİS’e Güven Kalmadı!
Meclis’te Kamu İhale Kanunu diye geçen ama aslında YSK’nın oy pusulalarını biran önce ihalesiz olarak bastırmasıyla ilgili kanun geçti. Bir devlet düşünün ki ölüsünün dirisinin hesabını bilmiyor. Yani 18 yaşın üstündeki nüfus seçmen sayısı iken MERNİS’ten, TÜİK’ten ve YSK’dan bir istatistik çıkarttırıyorsunuz, sayıyı tutturabilene helal olsun. Tutturabilene derken fark 300-500 kişi değil, 3-5 milyoncuk! İleri demokrasiymiş, çağ atlıyormuşuz geçin bunları! Daha vatandaşının sayısını bilmeyen; ölüsünü dirisini ayıklayamayan; çifte kayıtlılarla seçmen farkı olan bir devlet olabilir mi? Bunda art niyet yoksa bırakın gidin, ki art niyet varsa daha vahim! Bir taraftan parmak boyamayı kaldırdınız ama kimsenin güvenirliğiyle ilgili garanti vermediği yurt dışında yasaklanan bir seçim programını getirip kuruyorsunuz. Amerika’da, Yunanistan’da seçimlerde olan belli, peki o zaman ben size nasıl güveneceğim? YSK’ya seçim sonuçlarını ayrıntılı “açıkla” diyoruz. “Açıklayamam.” diyor. “Partilerin hepsine ver.” diyoruz kesin kütükleri “Veremem.” diyor. Her seferinde bütün seçim çevrelerini gezip muhtarlıklardan “scanner”le taratsam gelsem yine YSK’daki sonuçları bana vermediği zaman mukayese yapamıyorum. Devlet vatandaşının sayısını bilmiyorsa kaldırmış olduğunuz askerlik şubelerine başvurun, orada doğumdan ölüme kadar herkesin kaydı var.. “Bu MERNİS Projesi’nin son aşamasına gelindi.” diyeli on yılı geçti hiç kendi aranızda konuşmuyor musunuz? Lüzumsuz “açılım saçılım, süreç” derken protokol işleriyle uğraşıyorsunuz devlet işleri kalıyor.
Vatandaşa Tuzak Kuran Hükümet Bütçe Açığını Trafik Cezalarıyla Kapatıyor!
İdari cezalar ve bunda aslan payı olan trafik cezalarının bütçeyle ilgili kısmı var. Her sene de koyduğunuz hedefi en az üçte 1 oranında aşıyor. Aşan kısmın yüzde 80-90’ı da trafik cezalarından kaynaklanıyor. Artık, gezici radar, yukarıdan radar var; adamın haberi bile olmuyor, evine arabanın plakasıyla birlikte güzel çekilmiş fotoğrafıyla beraber cezalar geliyor, bize de geliyor. Bizatihi kendimi söyleyeceğim. Arabam servisteyken başka bir arabayı kullandım. Şehir içinde 78’le ceza yazmış. Yüzde 10 marj varmış; 77 olunca yazmıyorlar, 78 ile ceza yazmışlar! Şimdi, bu hız kontrolü mü, vatandaşa tuzak mı? Yani bir hızı kontrol etmekle caydırıcı olmak başka bir şey, vergi gelirlerini artırmak için tuzak kurmak başka bir şey. Tabii ki kurala uymaya, riayet etmeye zorlayacaksınız, denetleyeceksiniz ama öyle yerlere getirip koyuyor ki, “tam buradan çıktı, hafif hızlandığı anda ben radarı koyayım ve cezayı keseyim” diyor.
Yollarda koyduğumuz 70 km uyarı tabelaları, vatandaşı sahtekârlığa teşvik etmek değil mi? 70’i koymuşsunuz, radarı 50 metre çıkar çıkmaz herkes 90’a çıkıyor. Genel bir denetim yapacaksanız yapın ama şehir içinde bütün yollara koymuşsunuz, vatandaşın radarda yavaşladığını ve çıkar çıkmaz bastığını izleseniz bir anlamı olmadığını görürsünüz. Kurallara uymayanların cezalandırmanın da bir mantığı olur. Çünkü o yolda 50 km hızla giderseniz trafik aksar.