Unutmamalıyız ki tarımsal desteklemelerin ekonomik boyutunun yanında çok ciddi sosyal boyutları da vardır. Desteklemelerde bir yandan kırsal alanda üreticiye uygun gelir sağlanırken diğer taraftan da kırsal alanda şehirlere göçün önüne geçilmiş olacaktır.
“Dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini ve ilacını kullanan çiftçimiz perişandır.” Diyen MHP Afyon Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu bütçe kesin hesap görüşmeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yapmış olduğu konuşma şu şekilde:
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu bütçe kesin hesap görüşmeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Tarım, geniş bir etki alanına sahiptir; bu yüzden tarım politikaları siyasal, sosyal ve ekonomik yönden büyük bir önem arz etmektedir. Diğer taraftan diğer sektörlere ham madde temin etmesi, ciddi bir istihdam alanı olması, millî gelir ve ihracattaki payı nedeniyle tarım, her cumhuriyet hükûmetlerinin önemsediği, önemsemesi gereken bir sektör olmak durumundadır.
İnsanların gıda ihtiyaçlarının karşılanması açısından da son derece stratejik bir sektör olan tarım sektörü, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de ekonomisi ve sosyal yapısında en önemli sektörlerin başında gelmektedir.
Ülke nüfusunun sağlıklı ve dengeli beslenmesi, gıda güvenilirliği, üreticisinin refahı, tüketicinin korunması ve kollanması gibi konuların sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için ülkede uygulanan tarım politikaları ciddi bir önem arz etmektedir.
AKP’nin on bir yıllık devri iktidarında diğer temel ve stratejik sektörler gibi tarım da ne yazık ki hak ettiği değeri bulamamıştır. Çiftçimiz, üreticimiz, yoksulluğa itilerek, doğdukları toprakları terk etmeye zorlanmış, ürettiğine pişman edilmiş, âdeta tarım sektörü yok edilmeye çalışılmıştır. Bunun tabii neticesidir ki bugün ülke nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu sağlıklı ve dengeli beslenememektedir. Beslenmek için gerekli tarım ve gıda ürünlerini uygun fiyatla satın alamamaktadırlar ve maalesef, o ekonomik güce sahip değildir insanlarımız. Yani, ülkemizde ne üretici memnundur ne de tüketici.
AKP’nin iktidarda bulunduğu on bir yıllık süre içinde özellikle son altı yıldır hayata geçirilen, vizyonsuz, öngörüsüz ve günü kurtarmaya yönelik uygulamalar ülke tarımının sorunlarının çözümünden öte daha da artmasına sebep olmuştur.
Benden önceki hatip söyledi, ben de tekrarlayacağım, belki sabah mahmurluğuyla anlaşılmamış olabilir. Bu dönem âdeta üretimin ve üreticinin cezalandırıldığı bir dönem olmuştur. AKP döneminde tarımsal destekleme ödemelerinin millî gelir içerisindeki payı 2006 yılında sizin çıkarmış olduğunuz 5488 sayılı Tarım Kanunu 21’inci maddesine göre, en az yüzde 1 olacağı belirtilmiş olmasına rağmen şu ana kadar ortalama binde 5, 6 civarında gerçekleşmiştir. 2014 yılında da tarımsal desteklemeye ayrılan miktar 9,7 milyar TL olup millî gelirin maalesef binde 5,7’sine tekabül etmektedir. Tabii, sizlerin rakamlara takla attırarak bu desteklemeleri yüksek göstermeye çalışmanız maalesef gerçeği değiştirmiyor değerli milletvekilleri. Kandırılan, aldatılan, yok farz edilen çiftçimiz açlığa, yokluğa, banka faiz, haciz, ipotek kıskacına mahkûm edilmiştir. Köylerinde sağlık, eğitim imkânlarından mahrum hâle getirilerek âdeta “Buraları terk et.” denilmektedir.
Unutmamalıyız ki tarımsal desteklemelerin ekonomik boyutunun yanında çok ciddi sosyal boyutları da vardır. Desteklemelerde bir yandan kırsal alanda üreticiye uygun gelir sağlanırken diğer taraftan da kırsal alanda şehirlere göçün önüne geçilmiş olacaktır. Doğdukları yerlerde karnı doymayan ürünü para etmeyen, insanca yaşamayan çiftçilerimiz köyleri boşaltmakta, üreticilikten tüketici konumuna gelmektedir. Bu kürsüden tarımın, üreticinin, çiftçinin, besicinin sorunlarının yanında çözüm önerilerimizi de defalarca dile getirdik. Görmezden, duymazdan ve hatta duyduğunuzu da anlamazdan geldiniz, çiftçiyi, üreticiyi âdeta adam yerine koymadınız.
Değerli milletvekilleri, köyler boşalıyor, seçim bölgem olan Afyon’da bile nüfusu 100’ün altına düşmüş olan tam 114 tane köy vardır. Bu aralara sırf siyasi mülahazalarla 10 tane köyümüz maalesef mahalle hâline getirilmiştir. Tekrar söylüyorum değerli milletvekilleri, Türkiye’mizde tarımda bıçak kemiğe dayanmıştır, âdeta can çekişmektedir, SOS vermektedir. Tarımda yeni teknolojiler üreten ve tarım tekniklerini yaygınlaştırmak ve çiftçiye, üreticiye, besiciye götürmek için gerekli eğitimini almış ziraat mühendisleri, veteriner hekimleri, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, peyzaj mimarları, ziraat teknisyenleri, veteriner sağlık teknisyenleri ve teknikerleri, gerek Bakanlık çalışanları gerekse atama bekleyenler, Türk tarımının bu acıklı durumundan hiç memnun değiller ve çok üzülüyorlar.
Sayın Bakan ve etrafındaki üst düzey bürokratlar ise maalesef pembe dünyalarında âdeta Polyanna’cılık oynamaktadırlar. Türkiye’de tarımı bitirdikten için Fransa’dan şövalye madalyaları alma peşindedirler ama TARSİM kafasına göre sigortalama çalışmalar yaparken üreticiden çok kendi çıkarlarını kollamakta, tarım kredi kooperatifleri ise perişan olmuş çiftçiye, besiciye yarım kilo zeytin, 5 kilo ayçiçeği yağı promosyonları ile yem, gübre, ilaç satmaya çalışmaktadır. Allah’ım kurban olayım ki, diyor ya işte “Nereden nereye?”
Birim alandan daha fazla ürün almak için, yeni yetiştirme teknikleri, yeni ıslah yöntemleri geliştirmek ve üreticilere yaygınlaştırılması hususunda üniversitelerimizin ve Bakanlık çalışanlarımızın çok ciddi katkıları olmuştur.
Bugün için 20 binden fazla ziraat mühendisi boş gezmekte veya aldığı eğitimle alakası olmayan alanlarda çalışmaktadırlar. Gıda işletmelerinde uzman personel istihdamı zorunluluğunun kaldırılması nedeniyle ismine doğru, güvenilir, sağlıklı gıda arzı işletmelerin insafına bırakılmıştır.
Bakanlığımızda 5 civarında gıda denetçisi vardır. Bunun yanında kayıtlı gıda üretimi yapan işletme sayısı yaklaşık 40 bin, gıda ürünleri satan ve dağıtan işletme sayısı ise 500 bin civarındadır. Bu durum bile sektörde gıda mühendisi açığı olduğunu gösteriyor. “Alo 174 Gıda” hattına gelen ihbarlar her geçen gün artmakta ve çözüm beklemektedir.
Gerekli düzenlemeler yapılarak gıda mühendislerinin istihdamlarının önünün açılması, gıda sektöründe kamu denetiminin daha etkin kullanılmasıyla haksız rekabetin önüne geçilebilir ve tüketicinin korunması da sağlanmış olur. Büyükşehir belediyelerimiz milyonlarca dolar harcayarak yurt dışından fidan ve süs bitkileri getirirken bizim peyzaj mimarlarımız maalesef boşta gezmektedir.
Sayın milletvekilleri, diğer taraftan, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nda su ürünleri mühendisleri tanımının yapılmamış olması ve su ürünleri koruma ve kontrol alanlarında yetkilendirilmemiş olmaları, su ürünleri mühendislerinin kamu ve özel sektörde istihdamlarının önüne geçmektedir. Ülkemizde 15 binden fazla su ürünleri ve balıkçılık teknolojisi mühendisi ciddi şekilde mağduriyet yaşamaktadırlar. Üç tarafı denizle çevrili ülkemizde bu konu çok önem arz etmektedir.
Milyonlarca dekar tarım yapılabilir hazine arazisi de maalesef boş durmaktadır. Bir kanun veya sizlerin sıkça başvurduğunuz kanun hükmünde kararnameyle bu arazileri işlemek isteyen ziraat mühendislerine, veteriner hekimlerine, peyzaj mimarlarına tahsisi sağlanabilir. İşletme kredisi desteklemeleri ve alım garantili üretim uygulamalarıyla buralarda örnek, teknik tarım uygulamaları yapılabilir. Ülkemiz ekonomisine önemli bir istihdam ve katma değer sağlanmış olur. Sözleşmeli, alım garantili üretim yaptırılarak, milyarlarca dolar ödeyerek dışarıdan aldığımız yem ve yağ bitkileri açığımız kapatılabilir. Bu kürsüden sadece sorunları değil, çözüm yollarını da dile getirmeye çalışıyoruz. Tercih sizin. Bu mağduriyetler ülke tarımını ve hayvancılığını da olumsuz yönde etkilemektedir ve ne yazık ki çiftçimiz, üreticimiz perişan hâldedir.
İthal GDO’lu ürünler piyasada terör estirirken, tüberkülozlu, brusellalı hayvanlar ortalıkta kol gezerken, şaptan dolayı karantina uygulamaları ve pazarlar kapanmaktadır. Kontrolden uzak, merdiven altı gıda üretimi bugünümüzü de ve gelecek nesillerimizi de tehdit ederken veteriner hekimlerimiz, ziraat ve gıda mühendislerimiz boş gezmekte, atama beklemektedirler.
Dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini ve ilacını kullanan çiftçimiz perişandır. Traktörü hacizli, tarlası ipoteklidir. Girdi maliyetleri çiftçinin belini bükmüştür. Ürünü para etmemektedir. Tarladaki, seradaki, ahırdaki yangına tek çare bu boş sıralardaki Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleridir. Gelin, hep beraber çare bulalım. Tarımın en önemli girdileri olan mazot, ilaç, gübre, tohum, yem ve tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatlarındaki ÖTV ve KDV’yi acilen kaldıralım. Takdir edersiniz ki dörtçeker cipe konular mazot ile traktöre konulan mazotun, patpata konulan mazotun aynı fiyattan satılması kabul edilemez.
Millî ekonominin temeli ziraat olan ülkemizde canlı hayvan ithal etmek, kurbanlık ithal etmek, karkas eti ithal etmek, yem veya yağ hammaddesi ithal etmek ve en üzücüsü de saman ithal etmek hiç ama hiç yakışmamaktadır.
Pancar üreticisi perişandır. Milat kabul ettiğiniz 2002 yılında çiftçimiz 1 litre mazot alabilmek için 10 kilogram pancar teslim etmesi yeterli iken bugün 40 kilogram pancar teslim etmesi gerekiyor. Kota uygulamaları da işin cabası. Geçen sene pancar üreticisine kilo başına 1 kuruşu verdiniz. Bu sene 1 kuruşu bile maalesef çok gördünüz.
Değerli milletvekilleri, buğday üreticimiz perişandır. Defalarca ikazımıza, uyarmalarımıza rağmen buğday çiftçinin elinden çıktıktan sonra taban fiyatları açıklamakta ısrar ediyorsunuz. Mağdur olan da çiftçi olmaktadır. 2013 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi ne kadar ekmeklik, ne kadar makarnalık buğday satın aldığını gerçekten çok merak ediyorum. 2002 yılında 2,5-3 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alabilen çiftçimiz 2013 yılında 1 litre mazot alabilmek için 7-8 kilogram buğday satması gerekiyor. Biraz önceki hatip söyledi, belki anlamamışsınızdır, tekraren söylüyorum, 2002 yılında süt üreticisi 2 litre ham süt satarak 1 litre mazot alabilirken bugün ise 1 litre mazot alabilmek için 6 litre ham süt satmak zorunda kalmaktadır. Hele şu hayvancılıkta uyguladığınız iki sene ödemesiz beş yıl yer ödemeli faizsiz kredi var ya burada tam bir trajikomik olaylar silsilesi yaşanıyor. Krediyi kullanan insanlar bu işe girdiklerine bin pişmanlar, bir dokun bin ah işit.
Değerli milletvekilleri, eldeki verilere göre ülkemizdeki ortalama tarım işletme büyüklüğü 6 hektardır. Bu, Avrupa Birliği’nde 27 hektar, Fransa’da 52, İngiltere’de 54, Amerika Birleşik Devletlerinde 181 hektardır. Diğer taraftan ülkemizdeki işletmelerin arazilerinin çok parçalı olması gerçeği göz önüne alındığında durum yürekler acısıdır. Bu çok parçalı işletme yapısı ve işletme büyüklüğü çok ciddi problem yaratmaktadır. Acilen miras hukukundaki değişiklik yapılarak konuya makul, mantıklı bir hukuki çözüm bulunmalıdır. Bazı bölgelerde yapılan arazi tapulaştırmaları ile bunu iddia ediyorlar çok çok söylüyorsunuz, kaç kişiye ve aileye tapu verilmiştir? Şahsen bunu da merak ediyorum. Sayın Bakan cevap verirse memnun olurum.
Değerli milletvekilleri, Tekel destekleme alımlarından çekildikten sonra üretimin şartları, tespiti ve tütün fiyatının belirlemesi çok uluslu tütün şirketlerinin eline geçmiştir ancak bu şirketlerle sözleşme yapabilen, anlaşma imzalayabilen çiftçiler tütün üretimi yapabiliyor. Çiftçiler şirketler tarafından âdeta sömürülüyor. Tütün fiyatları her yıl artan girdi maliyetlerini bile zor karşılamaktadır.
Değerli milletvekilleri, gelin çiftçilerimize, üreticimize sahip çıkalım, onları yok farz etmeyelim. Sayın bakanlardan bir tanesi “Gözünü kara toprak doyursun.” dese de, Sayın Başbakanımız azarlasa da Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak onlara sahip çıkalım. Yoksa ithal ete, ithal süte, ithal yeme, ithal yağa, ithal meyveye, sebzeye, hatta gün gelir ithal ekmeğe ve suya bile mahkûm ve mecbur kalırız. Bu durumdaki bir bütçeye yani çiftçimizin, üreticimizin, besicimizin, köylümüzün hayrına olmayan Tarım Bakanlığı çalışanlarının hayrına olmayan, Türkiye’nin hayrına olmayan bu bütçeye Milliyetçi Hareket Partisi olarak hayır oyu vermek bir borçtur, bir vebaldir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim.