Tuğrul Türkeş: “AKP döneminde Yunanistan -2004 yılından bu yana- Ege ve Akdeniz’de 53 ada, 18 adacık ve 34 kayalıkta doğrudan ve dolaylı şekilde fiilî egemenlik tesis etmiş, oralara Yunan bayrakları dikmiş, limanlar ve gümrükler inşa etmiştir. Peki, AKP ne yapıyor? AKP Hükûmeti sessiz. Bu sessizlik, gelecekte karşımızda Yunanistan’ın bu olup bittilerini zımnen, hatta resmen tanıdığımız anlamına gelecek.”
Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde söz alan MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, Amerikan kaynaklarının, Suriye’de kimyasal silahların El Nusra Cephesi tarafından kullanıldığını açıkladığını belirterek, “Esad ihtimali söz konusu olduğunda sergilediğiniz cevvaliyetin bir benzerini şimdi niçin bu örgüte karşı göremiyoruz” diye sordu.
İzlenen dış politikanın, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geleneksel dış politika çizgisiyle çeliştiğini ifade eden Türkeş, şunları söyledi:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2014 Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini aziz milletimizle paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, yeni bütçenin devletimize ve milletimize hayırlar getirmesini Cenabı Allah’tan diliyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, geçen pazartesi günü, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun kendisine yöneltilen gensoruya ilişkin sunduğu cevaplara hiçbir anlam veremediğimi itiraf etmeliyim. Sayın Davutoğlu, beğendiği ve kendisine örnek aldığı merhum Dışişleri bakanları Fuat Köprülü’den, Fatin Rüştü Zorlu’dan; kefenden, idamdan bahsetti. Bunları dinlerken benim zihnimde bazı sorular belirdi.
Bir: AKP’nin kurucularından olan, bu iktidarda uzunca bir süre Dışişleri Bakanlığı yapan ve bugün Cumhurbaşkanı olan Sayın Abdullah Gül’ün adını niçin zikretmediniz? Sayın Gül’ün Dışişleri Bakanlığındaki hizmetlerini Sayın Davutoğlu beğenmemekte midir, yoksa unutmuş mudur?
Sayın Bakan tekrar bu kürsüye geldiğinde Sayın Gül hakkındaki kanaatlerini bir iki sözle de olsa ifade ederse çok memnun oluruz.
İki: Bu korku ve ölüm psikolojisi, kefenler, bir şeyler anlattılar. Sebebi nedir bunların?Hani siz duble yollarda 5’inci viteste giden ileri demokrasinin mimarlarıydınız! Siz Sayın Başbakanın “ustalık dönemi” diye nitelediği bir devrin, hem de Sarıgüllerin dahi “dünya lideri” olarak nitelendirdiği bir liderin Dışişleri Bakanı değil misiniz? Nereden çıktı şimdi bu kefen söylemi, bu idam sözleri? İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi beli yok. Burasını Mısır mı zannediyorsunuz? Kaldı ki şayet gerçekten Türkiye’nin hayrına ve lehine çalışmalar yürütüyorsanız çekinecek, gocunacak neyiniz var Sayın Bakan? Yoksa bizden sakladığınız gizli faaliyetleriniz mi var da onların korkusu mu geceleri sizi bunaltıyor? Bu iki konudaki merakıma bir cevap verebilirseniz birçok milletvekili arkadaşımızı da benzer kaygılarından azat edersiniz diye düşünüyorum.
Sayın Davutoğlu, bir husus daha var: Amerika kaynakları Suriye’de kimyasal silahların El Nusra cephesi tarafından kullanıldığını geçtiğimiz günlerde açıkladı, Sayın Loğoğlu da geçen günkü konuşmasında değindi. Esad ihtimali söz konusu olduğunda sergilediğiniz cevvaliyetin bir benzerini şimdi niçin bu örgüte karşı göremiyoruz Sayın Bakan? El Nusra’nın üzerine neden gidemiyorsunuz? Bu noktada da bir açıklama istemek hakkımızdır diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, birçok defalar tekrarladığımız üzere hâlihazırdaki Dışişleri Bakanlığının izlediği politikalar Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleneksel dış politika çizgisiyle çelişmekte ve zıtlaşmaktadır.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak dış politikadaki sorunları iki farklı kategoride ele alıyoruz. Birincisi, AKP Hükûmetinin sebebiyet verdiği dönemsel sorunlar. İkincisi ise doğrudan Türk devletini bağlayan yapısal sorunlardır. Dış politikada hâkim konjonktüre bağlı hatalar yapılabilir, yanlışlara düşülebilir.AKP bunu Suriye’de, Mısır’da ve kısmen de olsa İsrail’de yaptı. Hepsinin telafisi basit bir iktidar değişimiyle mümkündür. Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan bu yana üç meselesi vardır ki bunlar siyasi partilerin günlük uğraşlarını aşan millî bir niteliğe tabidir. Birincisi, Misakımillî; ikincisi, Kıbrıs; üçüncü ve sonuncusu ise 1915 meselesidir. İktidarlar gelir geçer ve fakat baki kalan devlettir. Her parti iktidar olduğunda kendi görüşleri doğrultusunda bazı kararlar alabilir ve onları tatbik edebilir. Bu, iktidarların en tabii hürriyetidir ama iş, sıraladığımız üç millî meseleye geldiğinde burada çok geniş bir mutabakat aranmalı ve keyfî davranmaktan kaçınılmalıdır.
“Millî” denilen meseleler zaman aralıklarının ötesindedir ve iktidarlardan çok, topyekûn, devleti ve milleti bağlar. Dolayısıyla da söz konusu sahada işlenecek tek bir kusur yapısal neticeleri de beraberinde getirir.
Değerli milletvekilleri, bugün iktidar da, muhalefet de Misakımillî mefkûresini kulağa hoş gelen bir söylem ve kitlelerin gözünü boyamak için kullanılan bir propaganda aracı zannediyor. Bir şeyi açıkça ifade etmek istiyorum: Misakımillî, “Tek bir çakıl taşı dahi…” ile başlayan kuru sohbetlere veya bir ucuz popülizm kaynağına katiyen indirgenemez.
O coğrafyada, özellikle de Musul ve Kerkük’te, hatta Erbil’de, Süleymaniye’de yaşayan, daha doğrusu, bugün, yaşamaya çalışan Türkmen nüfusun maruz kaldığı imha, sürgün ve caydırma politikalarının devlet katında bir karşılığı vardır. Fakat öyle anlaşılıyor ki siyasi iktidar açısından ortada endişelenilecek bir hadiseler zinciri bulunmamaktadır. Bakınız, eskiden oralarda bir tek yaprak dahi kımıldasa Ankara’da fırtınalar kopardı. Zira, bilinirdi ki Musul’da ve Kerkük’te yaşananlar, doğrudan, bizim güneydoğumuza etki eder. Şimdi ise AKP iktidarı ile birlikte, Kuzey Irak’taki tufanlar Ankara’da bir tek yaprak dahi oynatmıyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü AKP Misakımillîci değildir, BOP’çudur, Kürdistancıdır ve Barzanicidir.
Değerli milletvekilleri, görüyorsunuz, son bir haftadır, güzel Türkiye’mizin bazı il ve ilçelerinde terör örgütü yeniden ayaklanma provaları yapmak suretiyle birilerine gözdağı veriyor. Her devlet, kendisine isyan eden ve kolluk kuvvetlerine saldıran, kurşun sıkan örgütleri, yapıları itlaf eder. Bunu bir kere daha, herkes aklına sokmalıdır. Biz, temel insan hakları bağlamında derdini, talebini kırmadan, dökmeden, dış teşvike dayanmadan duyurmaya çalışan Kürt veya herhangi, ne kökenden olursa olsun, bütün Türk vatandaşlarımızı bağrımıza basarız. Ama bu talepleri istismar eden, sömüren ve kötüye kullanan teröristlerin kaderinde yok edilmek vardır; bu, işte bu kadar basittir. Diğer yandan, bir bakıyorsunuz, Kuzey Irak’taki kabile reisi AKP’den de aldığı güçle Türkmenleri öz vatanlarından sürüyor, zulmediyor, onları katlediyor ve kendince sindirmeye çalışıyor. Türkmen kardeşlerimizin uğradığı hunhar saldırıların, yaşadıkları faşizm örneklerinin haddi hesabı yok. Bu kabile reisi 19’uncu yüzyıl kafasıyla Kuzey Irak’ta bir etnik temizlik yapıyor, sizler de seyrediyorsunuz. Nerede insan sevgisi? Nerede barışçıl tutum? Nerede Müslüman’ın zulüm gördüğündeki infial? AKP’nin “barış” kavramından anladığı yalnızca Türk düşmanlığı mıdır? Herhâlde başka bir şey değildir.
Millî dış politikamız açısından Irak’ın toprak bütünlüğü bir yapı taşı niteliğindedir. 2003’teki askerî operasyonun ardından millî menfaatlerimizle doğrudan çakışan bir manzara zuhur etmiştir. Gerçekten de Irak parçalara ayrılmış ve toprak bütünlüğünü yitirme noktasına gelmiştir. Irak’ın kuzey bölgesinde kurulan özerk yönetim yapısı Türkiye’nin egemenliğini ve millî birliğini açıktan tehdit etmektedir. Bu yapının varlığının ülkemiz ve insanımız açısından ne denli yıkıcı mahiyette olduğunu son dönemlerde cereyan eden hadiselerle milletçe daha iyi idrak etmekteyiz. Oysa, AKP ne yapıyor? “Kürdistan bölgesel yönetimi” diyor, öyle tanımlıyor, öyle kabul ediyor dolayısıyla da orada kabile reisinin ölüm politikalarını tasvip ediyor. Ne yapıyor AKP? 2014’teki seçimlerde Güneydoğu’dan birkaç bin oy daha fazla alabilmek adına imzalanacak petrol anlaşmalarının rantını yandaşlarına yedirebilmek adına Türk’ü, Türkmen’i rafa kaldırıyor. Peki, Mecliste bu safsataya kim karşı çıkıyor? Açıkça söylüyorum ki sadece biz, Milliyetçi Hareket Partisi.Milliyetçi baskılara, milliyetçiler baskılara, oldubitti yaklaşımlara direniyor hem de aslanlar gibi. Biz bu ülke içinde savaşmış şehitlerimizin aziz hatıralarını yâd ediyor, gazilerimize verdiğimiz sözü yerine getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, gelelim Kıbrıs’a. Kıbrıs meselesinde son derece hassas ve ciddi gelişmeler yaşanmakta ve AKP Hükûmeti bu konuda gereken hassasiyeti maalesef göstermemektedir. Örneğin, son olarak Kuzey Kıbrıs Futbol Federasyonu Güney Kıbrıs Federasyonuna bir spor kulübü gibi bağlandı. Bu çok vahim bir gelişmedir ve bu mesele bir oldubittiye getirildi.
Ayrıca, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının Kıbrıs Adası üzerinden Avrupa’ya taşınması konusu önemli, bunun bilincindeyiz ancak böyle bir kazanım uğruna Kıbrıs Türklüğünden ödün verilmesini kesinlikle kabul etmeyiz. Maalesef, AKP’nin, enerji lobisinin talepleri ve veya akrabalarla yapılacak doğal gaz anlaşması karşılığında Kuzey Kıbrıs’tan vazgeçmeye meyilli olduğu toplanan verilerin ışığında açıktır. Kuzey Irak’taki tablonun aynısını AKP iktidarı Kıbrıs’ta da istiyor. AKP için toprak, millî kimlik, Türklük tabii kaynaklar karşılığında pazarlık edilebilir ve değiştirilebilir değerler gibi gösteriliyor. Bu kafa güya tüccar kafası ya da belediyeci kafası ama belki de ellerinden bu kadar geliyor.
Kıbrıs, AKP iktidarından önce bir davaydı, bugün ise bir sorun şeklinde sunuluyor. Bir hususu açıkça ifade edelim: İktidarın ve ana muhalefetin atıf yaptığı Kıbrıs sorunu 1974’teki barış harekâtı vasıtasıyla çözülmüştür. Türkiye’ye düşen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası platformda meşruiyet kazanmasına vesile olmaktır, Kıbrıs Türkü’nün hakkını, hukukunu korumaktır. Kuzey Kıbrıs’ın bağımsızlığını yok sayan her türlü teşebbüs ve inisiyatif geçersizdir.
Şimdi, buradan AKP’lilere sormak istiyorum: İhvan Baharı’ndan sonra niçin Kuzey Kıbrıs’ı kardeşlerinize tanıttıramadınız?Darbe oldu yanlarında yer aldınız, iç savaş çıktı, silah yolladınız, “kalkınma” dediler, çimento verdiniz. E, bu esnada, o çok gururlandığınız yurt dışı ziyaretlerinizde bir kerecik Kıbrıs’ın ismini de geçirseydiniz yahu, Kıbrıs’ı gündem maddesi yapsaydınız. Kıbrıs’ı tanıtmak size bu kadar mı yük oldu, bu kadar mı külfet oldu?
Bir hakikati buradan ilan ediyorum: Şehit kanlarıyla alınmış bir mübarek vatan toprağını pazarlık konusu yapmanıza izin vermeyeceğiz. Her fırsatta dilinize doladığınız Abdülhamit Han’ın manevi mirasına sahip çıkabilecek kalibre maalesef sizde yok. Bunu hem Misakımillî meselesinde hem de Kıbrıs melesinden açıkça ispat ettiniz.
Merhum Erbakan’ın öğrencileri, burada karşımda duruyorsunuz. Söylemeliyim ki çok tembel bir sınıfsınız çünkü hep sınavlardan kalıyorsunuz.Rahmetli Hoca, top oynamak için sınıftan kaçtığınızı söylerdi, doğruymuş. Bir tarafta Kıbrıs Fatihi Erbakan, diğer tarafta “müzakereciler”den, “ver kurtulcular”dan oluşan “BOP”çu, “top”çu haylazlar.Peki, Kıbrıs’ı hâlâ dava addeden kim? Türkiye Büyük Millet Meclisinde sadece Milliyetçi Hareket Partisi. Evet, ruhları şad olsun, merhum Erbakan’ın da, merhum Ecevit’in de Kıbrıs meselesindeki emeklerini biz hatırlıyoruz ve hayırla yâd ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, AKP döneminde Yunanistan -2004 yılından bu yana- Ege ve Akdeniz’de 53 ada, 18 adacık ve 34 kayalıkta doğrudan ve dolaylı şekilde fiilî egemenlik tesis etmiş, oralara Yunan bayrakları dikmiş, limanlar ve gümrükler inşa etmiştir. Peki, AKP ne yapıyor? AKP Hükûmeti sessiz. Bu sessizlik, gelecekte karşımızda Yunanistan’ın bu olup bittilerini zımnen, hatta resmen tanıdığımız anlamına gelecek. Elbette Türkiye’nin bir adacık veya kayalık derdi yok fakat bu hassasiyetimiz Ege deniz hâkimiyeti adı altında değerlendirilmelidir. AKP açısından her şey maddi olduğu için sembolik ve manevi kıymet atfedilen boyutlarını anlayamıyorlar herhâlde. Son yapılan alelacele seyahatler, alelusul açıklamalar bu meselelerin derinlemesine incelenmediğinin ve ciddi bir bakış açısına sahip olunmadığının delilidir.
Değerli milletvekilleri, 1915 meselesi de çetrefillidir, zordur. Birinci Dünya Savaşı esnasında insanlığın yarısı, hatta, belki yarıdan fazlası çeşitli acılara, felaketlere muhatap kalmıştır. Türkler ve Ermeniler, işte bu kategoride yer alan iki millettir. AKP hümanist maskeli güruhun dizdiği kapanlara düşüyor bu konuda da.
Bu, son günlerde ortaya attığınız, Sayın Bakan, bu “âdil hafıza” nedir? O dönemde Ermeni çetelerince öldürülen 518 bin Müslüman’ı da kapsayacak mıdır bu “âdil hafıza”? Buna da bir iki sözle cevap verebilirseniz çok seviniriz.
Çok bunaltıcı geçecek olan 2015 süreci yaklaşırken, alınan hiçbir tedbir, yürütülen hiçbir karşı kampanya yok. Proaktif yani ön alıcı bir dış politika izlemekle övünen iktidar nedense bu meseleye ilişkin felç olmuş. Tarihin en şerefli milletini katil olmakla kimse itham edemez, etmemelidir de. Allah’a hamdolsun ki bizim geçmişimizde soykırım, gaz odaları, krematoryumlar, toplama ve çalışma kampları yoktur. Bu anlamda, Batı, esasen, kendi kabahatini örtmek ve hafifletmek için 1915 meselesini kaşımaktadır. Neden? Çünkü “Bizden önce de bu ayıbı yapanlar oldu, hem de bunu Müslümanlar yaptı, biz ilk değiliz.” demek suretiyle vicdanlarını temizleyeceklerini zannediyorlar. Teşhisi doğru koymazsak tedaviyi doğru uygulayamayız. Geçen gün yaptığınız gezide de bu eksikliği görmüşsünüzdür, fark etmişsinizdir diye umuyorum.
Buradan, AKP’liler için özel bir parantez açmak istiyorum: Hani siz diyorsunuz ya “Tüm Arap ve İslam coğrafyasında Başbakanımız itibar görüyor, seviliyor, sayılıyor.” diye; bu, gerçeği yansıtmıyor. Nereden, biliyor musunuz? Bu Ermeni meselesiyle alakalı taa Mağrip ülkelerinden akademisyenler, tarihçiler ellerinde belgelerle geliyor ve bizleri buluyor, Milliyetçi Hareket Partisini buluyor. Ne diyorlar, biliyor musunuz? “Size başvurduk, zira AKP Hükûmetinin Ermeni meselesinde adım atmayacağını biliyoruz. Belki siz bir şeyler yapabilirsiniz.” diyorlar. Biz de diyoruz ki: “Bu bir parti meselesi değil, devlet meselesidir. Doğrudan Hükûmet yetkililerine gidin, onlarla da konuşun.” Ama tabii, merak da ediyor ve soruyoruz: “Bu yoğun ilginizin sebebi nedir?” Verdikleri cevap enteresan: “1915’te Osmanlı vardı ve Osmanlı tüm İslam âleminin mülkü idi. Biz de Müslüman’ız. Bugün Türk kardeşlerimize yardım etmek istiyoruz.” Ya, Türk’ün derdi, Müslüman’ın derdidir değerli AKP’liler. Tarihte de, bugün de, Kuzey Irak’ta da, Kıbrıs’ta da, Batı Trakya’da da, Balkanlarda da, Kırım’da da, Doğu Türkistan’da da bu böyledir.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin dış politikada yaptığı ve yapmakta olduğu hataları her fırsatta dile getiriyoruz. Dış politikayı iyi yönetemeyen Sayın Dışişleri Bakanı, hâliyle bakanlığı da iyi yönetememektedir. Gerçekten, Dışişleri içerisinde merkez ve yurt dışı atamalarında liyakat esasına bakılmaksızın arkadaş, eş ve dost çevrelerinin etkilerine açık hâle gelinmiştir. Yurt dışındaki büyükelçiler de pasivize edilmiştir. Bazı büyükelçiler, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı ziyaretlerinde baş başa görüşmelere bile alınmamakta, gönderdikleri raporlara itibar edilmemektedir.AKP’nin bakan ve milletvekilleri yurt dışındaki resmî etkinliklerde protokol sıralamasında artık büyükelçilerden önce gelmekte ve bu durum Türkiye’nin o ülkelerdeki görüntüsüne de zarar vermektedir. İşte, Sayın Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığının içindeki eserlerden bazıları bunlardır.
Değerli milletvekilleri, son olarak, Almanya’dan Bakanlığınıza ulaştırılan Deniz Feneri dosyasını ne yaptınız Allah aşkına? Onu, gereğinin yerine getirilmesi için Adalet Bakanlığına yollamanız gerekiyordu. Yoksa yanlışlıkla suçlulardan birinin eline mi geçti bu dosya? Bunu mutlaka açıklığa kavuşturmalısınız, aksi takdirde çok büyük vebal altında kalacaksınız.
Konuşmama son verirken Sayın Davutoğlu’nun eleştirilerimize ve ihtarlarımıza kulak asmasını rica ediyoruz.Sayın Bakan AKP’deki Erdoğan sonrası dönem için hesaplar yapmak yerine vazifelerine yoğunlaşmalıdır.
Bu vesileyle yeni bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.