
Ruhsar Demirel: Milletin vekili olarak, kılık kıyafet düzenlemesi yapıldı ve inancımızın uzantısı olarak kılık kıyafetlerimizi serbestçe giyme hakkımız oldu. Bizim milletin vekili olarak hakkımız olan şey, müvekkilinin vekili olan kadınlara olmadı. Müvekkilinin vekili olan kadınlar görevlerini tam olarak ifa edemiyorlar. Neden? Bunun adı “eşitlik” mi sizce? Eğer siz oraya “özel alan” derseniz birisi de buraya “özel alan” der.
TBMM Genel Kurulu’nda, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ileSağlık Bakanlığı’nın 2014 yılı bütçelerinin görüşülmesine başlandı.
MHP Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelkonuşmasına, bugünkü bütçe görüşmelerinde Genel Kurul salonunda sadece 12 AKP milletvekilinin bulunduğunu vurgulayarak, “Burada bulunmaları ve muhalefeti dinleme nezaketi göstermeleri itibarıyla teşekkür ediyorum” dedi.
Demirel, Yüksek Seçim Kurulu’nun bakan adaylarla ilgili kararını hakkaniyetsiz olarak niteleyerek, şöyle devam etti:
“Sayın bakanların siyasi etik adına bütçe görüşmelerinden sonra istifalarını vermeleri gerektiğini, uygun bir tarihte de bir revizyonun yapılacağını düşünüyorum. Türk milleti adına buna inanmak istiyorum. İşte o zaman, umuyorum, yine bir kadın bakanımız olur çünkü bir önceki hükümette 2, bu hükümette 1 kadın bakana sahip olduk, inşallah bundan sonrakinde de bir bakanımız olur.”
Demirel’in MHP Grubu adına yapmış olduğu konuşma şu şekilde:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bizi televizyonları başında izleyen milletimize hayırlı haftalar dilerken salonda bulunan 12 Adalet ve Kalkınma Partili milletvekiline ayrıca teşekkür ediyorum burada bulundukları ve muhalefeti dinleme nezaketi göstermeleri itibarıyla.
Ben 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi ve 2012 Kesin Hesap Bütçe Tasarıları Hakkında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bütçesiyle ilgili parti grubumun görüşlerini belirtmek için buradayım.
Tabii ki bu bütçe görüşmeleri mali ve ekonomik olmakla beraber daha çok sosyal ve siyasal yansımaları olan metinler, bildiğiniz gibi sonuçları da hukuki ve politik oluyorlar.Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bütçesinin rakamsal boyutuna baktığımızda 2012 yılının yüzde 30’unun zarar olduğunu, 2013 yılı ağustos sonuna kadar bütçenin yüzde 50’sinin zarar olduğunu, 2014 yılı için de zaten şu anda öngörülen beşte 2’lik kısmının zarar olarak ifade edildiğini söyledikten sonra, bütçe hakkı ve hesap verebilirlik konusunda birkaç cümle söylemek istiyorum.
Bütçe hakkının etkin kullanımı hesap verebilirlikle mümkün ve zaten, demokrasileri içselleştirmiş, hukukun üstünlüğüne inanan ülkelerde hesap verebilirlik çok önemli bir parametre ve bu işin olmazsa olmaz ilkesi. İşte, bu hesap verebilirlik bütçe müzakerelerine tabii ki yansıyor, ne kadar olduğu. Ama bunun ötesinde de yasama yılı boyunca biz, özellikle muhalefet milletvekillerinin, bazı enstrümanlarla hesap verebilirliği test etme şansımız oluyor. Ben de, ilgili bakanlığın konusu itibarıyla kadın, aile, çocuk konusunda hangi hesap verebilirlikler olmuş ya da olamamış ya da hangi gayret içinde bulunulmuş, onu sizinle paylaşmak istiyorum.
Soru önergeleri efendim. Soru önergeleri, muhalefetin yürütme üzerindeki denetim mekanizmasını gösterir. Ben, üç tane soru önergesini özetle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir tanesi, Başbakanlığın -ki Sayın Başbakanın imzasıyla yayınlanmış- kadın-erkek eşitliği konusunda bakanlarına görev tevdi ettiği bir genelge var. “Bu genelgeyle ilgili ilgili bakanlar ne yapmış?” diye sordum. Bir Sayın Bakanın cevabını mealen paylaşmak istiyorum, Sayın Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı Bey şöyle cevap vermiş, “Zaten mevzuat var. Bizim Bakanlığımızda her şey eşitlik ilkesine göre yürütülüyor. Bu genelgeye göre bizim ayrıca bir birim kurmamız, birini görevlendirmemiz gerekmiyor.” demiş Sayın Bakan. Bunu takdirlerinize sunuyorum.
İkinci bir kadın konusundaki soru önergesinin cevabı Sayın Dışişleri Bakanından. Bunu cevap olarak alıp almama konusunu, ben, bizi dinleyen milletimizin takdirine sunacağım. Sayın Bakana sorduğumuz soru şu, “Uygur Türklerinin sembol ismi kahraman bir Türk kadını Sayın Rabia Kadir Hanım, dünyanın her yerine gidebiliyor. Neden Türkiye’ye gelemiyor, neden vize veremiyorsunuz?” diye mükerrer sorularıma Sayın Dışişleri Bakanı sonunda şöyle bir cevap verdi: “Urumçi ile İstanbul arasında uçaklar kalkıyor. Doğu Türkistan’la ticareti geliştiriyoruz. İş adamlarımızı uçaklara doldurup biz o bölgeye götürüyoruz. İşte, biz, böyle ticaret yapıyoruz.” Hani, Dış Ticaretten Sorumlu Sayın Bakana sorsam, herhâlde, o, bu kadar güzel anlatamazdı ama Sayın Dışişleri Bakanının verdiği cevapta ne vize ne Rabia Kadir ne bir Türk kadının uğradığı haksızlık, hiçbiri yoktu.
Bir üçüncü soru önergesini de Sayın Fatma Şahin’e sordum. Üç değil aslında, birkaç kere sordum aynı soruyu. Çünkü, olay şöyle gelişti: 2012 yılının başlarında bir gazete haberi, yine büyük müjdeler vardı ülkemize “2.505 aileyi çocuk sahibi yapacağız tüp bebekle.” diye bir gazete haberi üzerine Sayın Bakana soru önergesi yolladım -tabii “Sayın Bakana” derken Bakanlığa onun şahsında yolluyoruz soru önergelerini- cevap gelmedi. Sorunun şeklini değiştirip yolladım, yine cevap gelmedi. Her iki önergeyi tekrar yolladım, yine cevap gelmedi. Şimdi, ben sizin huzurunuzda Sayın Bakandan bu sorularıma cevap istemek adına tekrar sorularımı yöneltmek istiyorum. Sayın Bakan, 2.505 tüp bebeğin dağılımı Türkiye genelinde nasıl yapılmış olabilir diye ben bir hesap yaptım kendi ilim Eskişehir üzerinden. Sizin hesabınıza göre 14 düşmüş Eskişehir’e, benim hesabıma göre daha fazla düşmesi gerekiyor.Nüfus kriterine göre de baksan daha fazla düşüyor, sosyal eşitlik ilkesi açısından da baksan daha fazla düşmesi gerekir. Özellikle bu tür sağlık sorunları toplumun genelinde belli bir yüzde oranında görüldüğü için nüfus esaslı dağıtmış olmanız gerekirken, Eskişehir’e benzer, hatta hemen hemen aynı nüfustaki illere çok daha farklı dağıtımlar yapıldığını gördüm ve Eskişehir yine öksüz yine yetimdi Bakanlık ve Hükûmet nezdinde. Ama asıl mesele şurada: Neden bu özel hastaneler grubu? Neden bu özel hastaneler grubunun sahibi olan beyin adını basın önünde mükerrer defalar tekrarlayarak böyle bir reklama müsaade ettiniz? Rekabet Kurumu burada nasıl bir fonksiyon gördü? Bu özel kurumun tüp bebek konusundaki başarı oranı diğer özel kurumlardan daha mı yüksekti veya kamu kurumlarından daha mı yüksek tüp bebek başarı oranı vardı? Bu özel kurumun bu kadar önceliklenmesiyle, basın aracılığıyla, 81 ile genelge yollamak suretiyle yaptığınız bu reklamlar üzerinden, bu özel kuruma kazandırdıklarınıza rağmen,kamu kaynaklarıyla kurulmuş tüp bebek merkezlerinin, bu milletin vergileriyle kurulmuş tüp bebek merkezlerinin atıl kalma ihtimalini hiç düşündünüz mü, bunun memlekete getireceği yükü hiç hesapladınız mı? “Sosyal Sorumluluk Projesi” diye daha sonrasında ek bir haber yayımlandı, bu önergelerle ilgili. Bunun Sosyal Sorumluluk Projesi olduğunu da varsayarsak, düşününüz ki iktidarınız zamanında Milliyetçi Hareket Partili olarak fişlenmiş müesseseler olduğunu kamu da kabul etti. Bu fişlediğiniz Milliyetçi Hareket Partili bir müteşebbis, böyle bir Sosyal Sorumluluk Projesi yapmak istediğini iletseydi, bu partili arkadaşımızın adını da basın önünde zikredip 81 ilin valiliğine, kaymakamlığına ve Bakanlığınızın taşra teşkilatlarına isimlerini açık açık yazarak genelge yayınlayacak mıydınız? Bu sorularımı sıranız geldiğinde cevaplarsanız Türk milleti adına biz memnun olacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu soru önergesine sebep olan mevzu burada da bitmiyor. Ekindeki genelgede şöyle bir cümle var, çünkü dil niyetin aynası, dil bilinçaltlarımızın yansıması, bakınız diyor ki: “Vakıflar tarafından muhtaç olduğu tespit edilip proje kapsamında tedavilerinin yapılmasına karar verilen kadınların…” Sayın Bakan, bu konuyu bilmek için hekim olmak gerekmiyor. Bakınız, Sayın Başbakan da hekim değil ama kürtaj, sezaryen bu konuları çok iyi biliyor. Siz de biraz düşünseniz çok iyi tespit yapabilirdiniz. Çocuk sahibi olamamak yalnızca kadına özel bir durum değildir. Tüp bebek yalnızca kadınlardaki fonksiyon bozuklukları için yapılan bir tedavi yöntemi değildir ama bu fikir, bu kafa, bu ses, aynı ses. “Kadını sakat” diye kabul eden, “kadını eksik” diye gören ve kadına şiddeti çağıran ses, bu ses. Bu ülkede de, dünyanın her yerindeki ülkelerde de erkeklerin de böyle fonksiyon bozuklukları olabileceğini burada herkesin huzurunda bir milletin vekili, bir hekim, bir kadın olarak ifade etmek istiyorum. Eğer zaten muradınız aileleri çocuk sahibi yapmak olsaydı, biz geçtiğimiz 8 Martta Milliyetçe Hareket Partisi olarak Dünya Kadınlar Günü sebebiyle Genel Kurulda yaptığımız konuşmada bir öneride bulunduk. Dedik ki: “Evlat Edindirme Yasası’nın hilafına yönetmeliğinizde kısıtlayıcı bir madde var ve bu madde -ki Türkiye’de kadınların en dezavantajlı olduğu konulardan biri- eğitimi ifade ediyor. Bu konuyu yumuşatınız. Türkiye’de yüzlerce, binlerce hane evlat sahibi olmayı, bir o kadar çocuk da aile sahibi olmayı beklerken bu Evlat Edindirme Yönetmeliği’ndeki yasanın hilafına maddeyi düzenleyiniz. Aileler çocuk sahibi olsun.” İlgilenmediniz. Niye? Çünkü murat aileleri çocuk sahibi yapmak değil. Kadınlarla ilgili bir sorununuz var sizin ve bunun adına da “eşitlik” diyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, bakınız, Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’ye uluslararası alanda yapılmış bir sözlü taciz var. Bunu hepimiz kınadık, ben dâhil hepimiz kınadık. Bu, diplomatik dilde nedir ne değildir, onu biz bilemeyiz ama vicdani olarak bir hanımefendi konuşurken bir beyefendiye düşen dinlemektir; söyleyecek sözünüz varsa sonrasında söylersiniz. Ama burada kınayan bir dilin başka yerde de kınıyor olması lazım. Nerede biliyor musunuz? Ben size söylüyorum: Türkiye-Rusya 4’üncü Üst Düzey İşbirliği Konsey Toplantısı’na katılmak üzere Sayın Başbakan Rusya’da. Konstantinovski Sarayı’nda Putin’le görüşüyor ve arkasından bir basın toplantısı yapılıyor. Basın toplantısında bir gazeteci Sayın Başbakana soruyor, diyor ki: “Sayın Başkanla konuyu görüştünüz mü? Rusya dışına çıkış yasağı olduğu söyleniyor. Böyle bir şey yoksa beraberinizde Gizem Akhan’ı da Türkiye’ye götürecek misiniz?” Kameralarda SayınBaşbakanın gülen yüzünü görüyoruz Putin’in cevabıyla beraber çünkü Putin şöyle söylüyor: “Sayın Başbakan eşiyle buraya geldi. Bu nasıl bir soru?” diyor ve Başbakanımız kahkahalarla gülen yüzünü görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, burada bulunan Adalet ve Kalkınma Partili nezaket göstermiş sayın milletvekilleri, özellikle size söylüyorum. Gizem Akhan’ın adının yerine kendi kız evladınızın adını koyunuz, güler miydiniz yoksa “Sayın Putin, (…)(X)“ mi derdiniz? Tahmin ediyorum, öbürünü söylerdiniz. Eğer gerçekten vicdanımız varsa, eğer gerçekten kadınlara eşitlik istiyorsak “Türkiye’deki bütün çocuklar gibi, bütün kadınlar gibi bütün kızlarımız da bizimdir.” deyip… Türk milliyetçiliği işte budur. Uluslararası bir alanda bir Türk kızına yapılanı espri diye kabul ediyorsak kendi ülkemizde de kendi kızlarımıza yapılanı espri diye kabul edecek demokratik olgunluğa erişmemiz gerekir. Bu erişimsizlik o kadar keskin bir çizgi ki… Burada bizler milletvekiliyiz. Milletin vekili olarak, kılık kıyafet düzenlemesi yapıldı ve inancımızın uzantısı olarak kılık kıyafetlerimizi serbestçe giyme hakkımız oldu. Bizim milletin vekili olarak hakkımız olan şey, müvekkilinin vekili olan kadınlara olmadı. Müvekkilinin vekili olan kadınlar görevlerini tam olarak ifa edemiyorlar. Neden? Bunun adı “eşitlik” mi sizce? Eğer siz oraya “özel alan” derseniz birisi de buraya “özel alan” der, bunu da istisna diye göremezsiniz. Eşitlik herkes için, bütün kadınlar için, bütün insanlar için olursa anlamlıdır. Yalnızca benden olan, yalnızca benim gibi düşünen, yalnızca benim yanımda yer alan için vicdanlarınız sızlamasın. Vicdanlarınız bütün millet için sızlasın.Sızlamasın, vicdanlarımız coşsun, hepimiz birlikte olalım, eşit olalım. İşte gerçek milliyetçilik hepimizi eşit kabul eden zihniyette olacaktır.
Ve sayın milletvekilleri, şunu söylemek istiyorum: Ben bundan iki yıl önce bütçe konuşmamda bir ifadede bulundum -Sayın Başbakana “usta” denildiğinin en moda olduğu yıllardı, yeni Hükûmet kurulmuştu- dedim ki: “Maalesef kadından sorumlu Bakan bu ülkede hiçbir zaman usta olamıyor, hep yeni bakan geliyor.” Bunu bazen alınganlık yaptı arkadaşlarımız ama sanıyorum tarih tekerrürden ibaret olacak. Sayın Bakan, biliyorsunuz, belediye başkan adayı oldu. Ben, Yüksek Seçim Kurulunun hakkaniyetsiz kararına rağmen Sayın Başbakanın ve sayın bakanların siyasi etik adına bütçe görüşmelerinden sonra istifalarını verip, uygun bir tarihte de bir yeni revizyonun yapılacağını düşünüyorum, buna inanmak istiyorum Türk milleti adına. İşte o zaman, umuyorum, yine bir kadın bakanımız olur çünkü bir önceki Hükûmette 2, bu Hükûmette 1 kadın bakana sahip olduk, inşallah bundan sonrakinde de bir bakanımız olur.
Hepinize saygılar sunuyorum.