MHP Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin’in açıklaması şu şekilde:
Görev değişikliklerine böyle de bakılabilir “Her zaman dile getirdiğimiz gibi; kanımızla, canımızla, gözyaşımız ve alın terimizle yaşattığımız davamızın temsil merkezi MHP, bizim kıymetlimizdir. Türkiye’nin 2014 yılı itibariyle çok kritik bir süreçten geçeceği ve belki de olmakla olmamak noktasında kararların verileceği bir dönemde, MHP üzerine oynanacak oyunlara karşı dikkatli olunmalıdır. Düşman bize dışarıdan saldırmayacak kadar akıllıdır.
Ülkücüler ne zaman Türkiye için söz söyleyecek, yön tayin edecek konumda olsa, içeride düğmeye basılarak bazı hücrelerin harekete geçirilmesiyle camianın dikkatinin ve enerjisinin dağıtıldığı bilinmektedir.Ülkücüler kendi içlerinde birbirleriyle uğraşırken, Türkiye’de turuncu devrimler yapılabilmekte, Apo’ya paşalık rütbesine de cüret edilebilmektedir. Bu yüzden hangi bahane ile olursa olsun kurumumuzun tartışma konusu yapılarak zarar verilmesine müsaade edilmemelidir. Hiçbir Ülkücünün kendi evinin camını taşlamasının kabul edilir bir açıklaması olamaz. Evvela Ülkücü kendi misyonunu, varlık gerekçesini ve ağırlığını bilmek zorundadır.
Tıpkı bugünlerde seçim atmosferinin etkisiyle yükselen beklentilerin herkesi memnun edecek bir şekilde karşılanamamasının hiçbir Ülküdaşımızın dava adamlığına gölge düşürmemesi gerektiği gibi… Partinin sonuç odaklı çalışmalarında üzerinde durduğu isimler ve politikalar, tercih sıralamasında yer alamayan öteki adayları küstürmek yerine daha fazla çalışmaya itmelidir. Aynı şekilde belirlenmiş adayların seçim çalışmalarını yürütebilmeleri için yapılan değişiklikler bir yetersizliğin ya da farklı düşüncenin sonuçları olarak yorumlanmamalıdır.
Bu bir bayrak yarışıdır ve seçimlerde bayrağımızı taşımaya talip olanların mazeret üretmeden hedefe odaklanmaları için ellerini güçlendirmek, yollarını açmak ve böylelikle Milliyetçi Ülkücü Hareket’in kayba uğramasını önlemek amaçlanmaktadır. Seçim sürecinin bir rutini olan bu görev değişimlerinde bayrağı teslim alan kadar teslim edenle de Ülkücülük hukukumuz devam etmektedir. Makamlar ve mevkiler hepimize birer emanettir. Tıpkı bir basketbol müsabakasında olduğu gibi, zamana ve şartlara göre oyuna gireceğiz de çıkacağız da. Ama mademki bu yola girdik, bir makamımız olsun ya da olmasın Ülkücülüğümüzün baki olduğunun idrakinde olmamız icap eder.
Milliyetçi Ülkücü Hareket’in uzun ve çetin yolunda her değerimize ihtiyacımız vardır ve muhakkak katkısından faydalanılacaktır. Ama şimdi Türkiye’nin bugünkü atmosferinde bırakın kutlu kervanımıza herkes katılsın, emeğini versin, terini akıtsın. Bizim değerlerimize ve hedeflerimize ayak uyduramayan, makam mevki, para pul ve başka hesap peşinde koşanların ilelebet aramızda yaşama şansı yoktur. Bizim Ülkü ateşimizin harı, içimizdeki mikropların hayatta kalmasına müsaade etmeyecektir. Yeter ki Allah davasının sahibi, Türk milletinin tek ümidi Ülkücü yolundan dönmesin, küsmesin, içine kapanmasın, geri çekilmesin. Gâvura kızıp oruç bozmasın. Hancı olduklarını unutup, gelip geçen yolculara kızarak kendi evini taşlama hatasına düşmesin.
Ülkücü kadronun yılgınlığa da, küskünlüğe de hakkı yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Mademki Ülkücü sıfatına omuz verdik, yüce amacımıza doğru yılmadan, yorulmadan yürümek mecburiyetindeyiz. Yeri gelecek temsil makamında görev alacak, yeri gelecek temsilcilerimize yol açacağız. Bunu yaparken de, ortak akılla ve sorumlulukla bütün bir yapıyı amaç doğrultusunda sağ ve esen bir şekilde geleceğe taşımak zorundayız. Her engelde durup tartışarak, isimler ve olaylar karşısında başka başka yönlere gitmeyi talep edersek, en azından yol alamayacağımız bir gerçektir. Devlet kuran bir millet olmanın en birinci şartlarından birisi teşkilatlı bir yapıya sahip olabilmektir.
Çetin, son zamanlarda partinin taşra teşkilatlarındaki görev değişikliklerini şu ifadelerle anlattı:
“Bakınız Türkiye dışındaki Türklerin tarihine, en büyük handikapları kabile düzeyindeki bölünmüşlükleri, bir teşkilat ve lider etrafında birleşememeleridir. Her kafanın kendince bir doğrusu olabilir. Ama camialar ve milletler bu her kafadan çıkan farklı seslerle esenliğe kavuşamaz. Bu yüzden Türk devlet geleneğindeki kurultay ve peygamber efendimizin sahabelerle yaptığı istişare mekanizmaları Ülkücü Hareket’in anayasasıdır.
Kararların alınma sürecinde her ferdimiz fikrini söyleme ve tercihini kullanma hürriyetini sonuna kadar kullanabilmektedir. Ancak kararlar alındıktan sonra herkesin bu iradeye uyması, çalışmalarını ve söylemlerini buna göre sürdürmesi şarttır. Bizler eskiden beri bu anlayışımızı, “fikirde hür emirde robotuz” özdeyişiyle ifade ederiz. Başka siyasi oluşumların asla müsaade etmediği bu güvensiz ve sorgulayıcı tavra, ne yazık ki Ülkücüler arasında iyi niyet ve davaya bağlılık görüntüsü altında sürekli çanak tutulmakta, bu durum ise bizi teşkilatlı bir yapı olmaktan çıkararak, bölük pörçük ve her kafadan farklı seslerin çıktığı ilkel bir organizasyon seviyesine düşürmektedir. Böylelikle arada dolaşan art niyetli şahısların ve kurumların, camiamıza yönelik operasyonları için büyük fırsatlar verilmektedir.”