Murat GEDİK
Çok hızlı, baş döndürücü bir süreç yaşanıyor Hollanda Türkleri açısından. Devlet eliyle mercek altına alınan sözde İslami kuruluşlar, Türk gençliğinin neredeyse tamamını IŞİD’çı gösteren araştırma, partilerinden ihraç edilen Türk milletvekilleri bu konularda öne çıkanlar. Ve inanıyorum ki bu üç olay tesadüf değildir. Birileri Türk toplumundan rahatsız ve onlara ders vermek istiyor, belki de ötekileştirme girişimlerine hız verildi, kim bilir?
Önce Gülen camiası, sonra Milli Görüş, Diyanet ve Süleymancı camia Devlet’in takibine alındı ve beş sene takip edilecekleri yetkililer tarafından açıklandı. Yani Gülen camiası ile başlayan takip böylece bir potada dörtlemiş oldu ve bu dördü aynı kadere tabi tutuldu. Sanki bu ve başka kurumlar takip edilmiyor da yeni bir şeymiş gibi piyasaya sürüldü. Sebep uyuma engel olup olmadıklarını araştırma. Türkiye’deki “açılım süreci” ne kadar bilinmez ve sihirli bir isimlendirme ise, Hollanda’da “uyum” bi o kadar bilinmez ve sihirli isimlendirmedir. Halbuki sağduyulu olanlar bilirler ki; Türkiye’deki “açılım” bölünme ihanetidir, Hollanda’da yetkililer tarafından “uyum” ile kastedilen asimilasyondur.
Bu dört kuruluş ile insanın herhangi bir bağı olmasa da, insanı vicdanen rahatsız ediyor. Gerçi bir Türk Federasyon’lu olarak bunlardan bin katlı iftira ve araştırmalara tabi tutulurken bu kuruluşların o zaman vicdanları ne kadar sızlamıştı inanın merak etmiyor değilim. Ama olsun belki yanılıyor olurum ve ben şahsen vicdanen mevcut konumdan rahatsızım. Geçmiş dönemlerdeki Türk Federasyon’a uygulananların binde biri bugün bu dört kuruluşa uygulanıyor ve bugün dokunulmayanlar bilsinler ki, gün gelecek sıra onlara gelecektir. Fakat ne hikmetse bu dört kurumdan doğru dürüst ne bir protesto ne de bir basın bildirisi var, işin belki de en acı tarafı bu.
Bu araştırma ve tabi medyanın Türk toplumunu karalama girişimleri yetmiyormuş gibi bir de ortaya Türk ve Faslı gençler üzeri yapılan bir araştırma piysasaya sürülüyor. Hem de araştırma görevini veren kurum Devlet finanslı. Detaylara girmeden araştırma sonucu: “Türk gençlerinin neredeyse tamamı IŞİD taraftarı ve terörü desteklemekte.” Yuh yani desek yerinde olacak. Ve uyumdan sorumlu bakan bu sonuca balıklamasına (bilinçli?) olarak atlıyor ve basında gündem oluşturuyor. Biraz da olsa tepkiyi görünce araştırma hakkında bazı kuşkularından bahsediyor. Ve bu araştırma neticesinden hemen bir gün sonra iki Türk milletvekili iktidar ortağı İşçi Partisi’nden ihraç ediliyor. Gerekçe; partinin tutumları ile uyuşmamak.”
Şimdi bütün bu olanları özetlersek şu neticelere varabiliriz:
- Hangi Türk kuruluşu, ki bazi kuruluşlar Türklüğü kabul etmeseler dahi, olursa olsun gün gelir medya ve Devlet tarafından köşeye sıkıştırılmak istenecektir;
- Gerçeklik payı olmadığı halde Türk toplumu hem medya hem Devlet yetkilileri tarafından herhangi bir sebepten dolayı bir anda karalamaya tabi tutulabilir;
- Hangi parti olursa olsun, her dediğini yapmayanı kapı dışarı eder, bu milletvekili olsa dahi. Hatırlayalım bakalım zamanında Türk milliyetçileri deyip iftiraya uğrayıp partilerinden uzaklaştırılanları, ya da sözde Ermeni sorununu kabul etmeyip partilerinden uzaklaşma zorunda bırakılanları.
Bütün bu girişimler göstermektedir ki Türk toplumu kontrol altına alınmak istenmekte ve belki de bilinçli bir biçimde ötekileştirme siyaseti yürütülmektedir. Dikkat edilmezse Türk toplumu çıkılmaz bi sokağa sürüklenecektir, oysa bu toplum bunu hak etmemektedir. Hollanda Devleti “uyum” ile neyi kastettiğini açıklamadığı müddetçe bu sorunlar devam edecektir. Oysa ki buralarda 50. Yılını dolduran Türk toplumu ötekileştirmeyi değil, yaşamış olduğu toplumla bütünleşmeyi arzulamaktadır. Ve bu arzuyu canlı tutarken değerlerini de yaşatmak istemektedir. Toplumumuzun ve kuruluşlarımızın eksikleri yok mu? Elbette var ve bunlar ancak ortaklaşa giderilebilir. Özellikle bu son gelişen olaylara kızıpta aklı bir kenara bırakarak hareket edilmemeli. Öfkeyle kalkıp zararla oturulmamalı. Yaşamış olduğumuz toplumla kaynaşabilmenin bütün yolları araştırılmalı ve zorlanmalı. Ne kadar engel çıkarsa çıksın bu azimden taviz verilmemeli. Türk toplumu Hollanda’nın vazgeçilmez bir parçasıdır ve bu ülke ve insanı ile kader birliği yaşamaktadır.
Ego tatminlerinden, kibirden, büyüklük ve bilgelik taslamaktan uzak durup haksızlığa uğrayanlar önce kendilerini anlatmaya geçmeliler. Onlar bu girişime geçsinler ki toplumun diğer parçası top yekün arkalarında bulunsun ve onlara destek versin. Ne için destek? Hollanda toplumunun genelinde hoşgörünün ve özelde Türk toplumunda yaşanılan toplumda kabul görülmenin mutluluğu için.
Bu arada Türkiye’nin siyasi iradesi de artık bazı konularda uyanması lazım. Üç beş oy avcılığı için milletin huzuru kaçmamalı. Devlet memurları Türk toplumunun birleştirilmesi için gayret sarf etmeliler ve (siyasi) kutuplaşmalara yol vermemeliler. Açıktan söylenmesede son baskıların ve saldırıların bir tarafı Ankara’daki siyasi iradenin buralara karışma ve yönlendirme girişimlerini işaret etmektedir, medyada çıkanlar bunların kanıtıdır. Hem görünen köy kılavuz istemez derler. Aynı zamanda Türkiye ve Hollanda arası ilişkiler sıcak tutulmalı.
Başta STK’lar olmak üzere kendimizi anlatamadığımız, pısırıklığı terk etmediğimiz müddetçe sıkıntılar bizleri terk etmeyecektir. Ve özellikle STK’lar millete hizmet için var olduklarını hatırlamalıdırlar, onlar birilerinin boy göstermeleri için kurulmamışlardır. Var olan eksiklikleri gidermediğimiz müddetçe bir türlü “Hollanda Türklüğü nereye?” gibi sorulara cevap bulamayız.