
Ergun KAFTANCI
CUMHURBAŞKANLIĞI ile başkanlık arasında ne fark var; ya da şöyle soralım, ikisi arasında fark var mı?
İkisi arasında fazla bir fark yok, ikisi de söz sahibi tek makam.
İkisi arasındaki fark, elbet de o makamlarda bulunacak olanların takınacakları tavır ve yapacakları uygulamalarla oluşabilir.
…………………………
Tayyip Bey‘in Başkan olduğunu varsayalım; Cumhurbaşkanı sıfatıyla bugün ortaya koyduğu tavırdan ve üstlendiği görevin gereği olarak yaptığı tasarruflardan vazgeçer mi?
Sanmıyorum…
Yine aktif siyasal hayata ilişkin görüşlerini açıklar, muhalefete çatabilir…
Eskiden olduğu gibi, mesela sigara, içki, çocuk sayısı, kürtaj gibi değişik sosyal konulara yenilerini ekleyerek talimat verebilir…
Ülkenin altyapısına ilişkin plan ve projelere itiraz edebilir…
Hükümeti ve elinin altındaki yasama kurumunu yönlendirebilir…
Bugün olduğu gibi muhtarları, ya da iktidarı onaylayan kişi ve kuruluşları etkili gruplar olarak işaret edebilir…
Dini siyasetin yanına taşıyabilir…
Yine bugün yaptığı gibi, Türkiye’nin dış politikasını, ekonomik hayatını, sosyal değerlerini ve geleneklerini yenileyen, şekillendirici girişimlerde bulunabilir…
Atama ve azletme yetkilerini kullanabilir…
Kısacası, anayasada yazılı görevlerini harfiyen yapabilir…
…………………………
Kıyasladığımızda cumhurbaşkanlığı kurumuyla başkanlık kurumu arasında derin bir ilke, yetki, sorumluluk ve uygulama farkı olmadığını görüyoruz…
O halde soruyoruz; neden ille de başkanlık?
Cumhurbaşkanlığı kurumu ülkeye dar mı geliyor!?
* * *
İKTİDAR partisinde yaprak dökümü söz konusu…
Üç önemli belediyenin başındaki AKP’li başkanlarla iktidarın ilk Dışişleri Bakanı ve partinin kurucularından Yaşar Yakış, kesin ihraç talebiyle Merkez Haysiyet Divanı‘na sevk edildi.
Bu konudaki açıklamayı ise sosyal demokratlıktan muhafazakârlığa transfer olan AKP’nin gözbebeği Ömer Çelik yaptı.
Çelik’in kullandığı cümlelerden biri “Partinin ilkeleriyla bağdaşmayan tutum ve davranışlarda bulunduğu tespit edilmiş olup…”şeklindeydi…
Gerekçe buymuş…
İnsan merak ediyor, AKP’nin ilkeleri nelerdir ve ihracı istenenler, mesela Yaşar Yakış onlardan hangisine saygı göstermemiş ve uyumsuz davranarak karşı çıkmıştır?
Çelik, buna da açıklık getirmeye çalışmış. Meğer Yakış, “Devletin içine nüfus etmiş, ulusal güvenliğimizi tehdit eden legal görünümlü illegal yapının yayın organlarında” AKP aleyhine açıklamalar yapmış…
Gerçek dışı haber yaymış, iftira, hakaret ve karalamada bulunmuş…
Legal görünümlü illegal yapı ise herhalde PKK değil…
Öyleyse cemaat…
…………………………
AKP sonunda, içindeki cemaatçilerden (!) birini deşifre etme olanağına kavuşmuş oluyor…
Ötekiler nerede, hâlâ partideler mi!?
* * *
BİR kepazelik de HGS‘de yaşanıyor…
HGS, yani hızlı geçiş sistemi…
Bu sistem, karayollarındaki paralı geçişlerle köprü geçişlerinde kullanılıyor.
Adam Rize’de oturuyor, aracı var fakat bir gün bile İstanbul’a gelmiş değil. Boğaziçi Köprüsü‘nden kaçak geçtiği gerekçesiyle aracına 3 bin liraya yakın ceza kesilmiş; çıldıracak, bu nasıl oluyor diye saçını başını yoluyor…
Bir başka yurttaş Tokat’ta yaşıyor; adama yıllardan beri arızalı olan traktörüyle köprüden kaçak geçiş yaptığı gerekçesiyle binlerce lira ceza kesilmiş.
Yurttaş şaşkın ve kızgın…
Buna benzer daha binlerce örnek var…
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım açıkladı ve ağzını yaya yaya “HGS’ler bozuk çıktı” diyerek hamamın namusunu kurtarmaya kalktı…
Ortalığı yatıştırmak için de “Cezalarda indirim yapılacak” müjdesi (!) vererek kepazeliğe bir de tüy dikti…
Kısacası dostlar, HGS sisteminin uygulanmaya başlandığı gün çöktüğü ortaya çıkmış durumda.
Sistemle birlikte bakan da çöktü mü dersiniz!?
Öneriyorum; siz siz olun köprüden geçmeyin değerli okurlar…