Ayakkabı Bot ve çizme Günlük ayakkabı Bot ayakkabı modelleri Çizme ayakkabı Terlik ayakkabı Sandalet Babet Spor ayakkabı Topuklu ayakkabı İç giyim Mayo Çorap Fantezi giyim İç çamaşır takımları Sütyen Gecelik Pijama takımı Gece elbisesi Plaj giyim Giyim Büyük beden Tesettür Etek Trenckot tarz eşofman takımları bayan Mont Gömlek Pantolon T-shirt Sweatshirt Kırmızı elbiseler Ceket Çanta Çanta aksesuarlar Bebek bakım çantası Spor çanta Okul çantası Laptop çantası Portföy çanta Bel çantası Postacı çantası El çantası Sırt çanta Bebek bakım çantası Omuz çantası
Türkiye özellikle dış politikada, siyasi ve entelektüel bütün yapının uyumlu bir duruş sergilemesini sağlamak zorundadır.
İranın batı nezdindeki en önemli kozu, İranı değerli kılan ve saygınlığını besleyen başlık, Türkiye düşmanlığıdır. İrandan dostluk beklemek çocukça romantizmdir.
Tarihin inşa ettiği siyasi rekabet ve dengeler sahnesinde, İran devleti/Fars milleti hayat alanını Büyük Türk devletlerinin tehdidinde/gölgesinde bulmuştur.
Bu durum İran’a, coğrafyasının dayattığı bir kötü kaderdir. Türk ve Arap milletleri gibi iki kadim büyük millet arasında kalan köklü İran devleti dengeleri çok iyi kullanarak günümüze kadar gelmiştir.
Bütün tarih boyunca, en az iki büyük tehdit altında yaşayan İran bu tehdidi kullanarak ahalisine nefret ve korkuya dayalı milli şuur yüklemeyi başarmış, etnik kökeni ne olursa olsun bütün İranlılar aynı siyasi hedefe şuur ve inatla kilitlenmişlerdir.
Milli kimlikleri ve menfaatleri uğruna şeytanla bile işbirliği yapabilecek bir siyasi yeteneği milletçe geliştirmiş, kavramış ve ustalıkla uygulayagelmiştir.
İran halkı çok geniş bir iştirakla bu şuuru paylaşırken Türkiye’nin siyasi elit camialarında bile bu gerçeğin anlaşılmamış olması, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir husus olarak değerlendirilmelidir.
İran, tüm merkez devletlerin Türkiye karşıtı politikaları gereği üzerinde ittifak ettikleri “Türkiye’yi Osmanlı coğrafyasından ayıracak İran, Kuzey Irak, Kuzey Suriye hattını oluşturmak” için adım adım ilerlerken Ankarayı temsil eden bazı müsteşarların, İran’a “bölgesel sorunları gel beraber çözelim, küresel aktörleri bu işe karıştırmayalım” demesi gerçekten insanı dehşete düşüren çocukça bir romantizm olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk Hariciye hafızası bu konuyu bilmeyecek bir hafıza değildir. Konu hafızamızda fevkalâde iyi bilinir.
Burada sıkıntı ilgili müsteşarların milli hafızaya karşı beslediği güven bunalımı noktasında düğümlenmektedir.
Mutfakla servis arasındaki bilgi akışı ve güven sıkıntıları zaafiyetlerimizin ana kaynağını oluşturmaktadır.
Türkiye, hızla bu güven sıkıntılarını aşmak, özellikle dış politikada, siyasi ve entelektüel bütün yapının uyumlu bir duruş sergilemesini sağlamak zorundadır.