Ali BADEMCİ
alibademci@gmail.com
Ülkemizde Irak ve Türkmenler üzerine pek çok yayın var; millet olarak teferruatı bilmesek de yıllarca onlarla yatıp onlarla kalktık! Arşiv bilgilerimiz de çok sağlam. Çünkü biz o diyardan zorla çıkarılmadık; Kutü’lamere zaferinden sonra başta İngilizler olmak üzere İtilâf güçleri silâh bile patlatamadılar. Ama ne yazık ki “Zafer mi hezimet mi” diye tartıştığımız Lozan’ın kazanılmış haklarını koruyamadık! Lütfen yeni baskısı yapılan Irak’ta Türkmen Dramı adlı kitabımızı alın ve okuyun; sonra ne yapılmak istendiğini ne yapıldığını iki saat içinde öğrenin. Daha geniş araştırma istiyorsanız bibliyografya tarayın.
YENİ IRAK POLİTİKASI VE MUSUL’ DA MUHTEMEL HATALAR
Devletimizin yeni Irak politikasının temelleri elbette Özal devrine kadar inmektedir; fakat ne yazık ki muhtemel değişikliklerde aydınlar ve ordu iknâ edilememiştir. Çünkü, gerçekten 1960 Darbesi’nden sonra askerler yan gelip yatmaya ve pusuda devlet idaresine müdahaleye alışmışlardı. Bugün bunları kabul etmek zorundayız; mutlaka seçilmiş olan sivillerin hiçbir gücü yoktu; üstelik mevcut politikanın devamı için sağ ve sol demeden askerin, iç müdahalelere müsait bir aydın ve bürokrasi desteği bulunuyordu! Elbette bu görüşler 28 Şubat’tan sonra “e-muhtıralar”a kadar düşmüştür! Öyle ki Özal ve Demirel’in zamanlarında bir türlü bu fasit dairenin dışına çıkılamamıştır!
Irak ile ilgili nereden temellendiği pek bilinmeyen ve ileriki zamanlarda tamamen ortadan kalkan güya “kırmızı çizgilerimiz” bulunuyordu! Bizler hep, bilerek veya bilmeyerek bu kırmızı çizgiler için kendimizi yırtarken, anlaşmalardan kaynaklanan petrol ve Irak’a müdahale haklarımız gibi, cumhuriyet kazanımlarımız bir bir elimizden alınmıştır! Lozan’a dayalı Ankara Antlaşması Irak’da mevcut hükümet ve devlet aleyhine, sınırların değişmesi, ülkeye uzak ve yakın müdahalelere karşı Türkiye garantör konumundaydı! O sebeble sâmimî veya gayrî sâmimî küresel güç, Türkiye’nin Irak’a girmesini istedi; fakat girmedik ve tutumumuzu bir başarı olarak tarihe yazdık!
Irak Devleti’nin yıkılmasını sadece seyrettik; politika üretemediğimiz gibi daha ilk körfez harekâtında yoğun bir göç dalgası ile ceremeyi çektik, Irak Devleti’nin beklenmeyen bir fiili durumla doğurduğu çocuk hakkında da sağlam bir siyaset oluşturamadık! Maalesef meşru da, gayri meşru da olsa, Irak Devleti’nin savunmadığı filli duruma bizler “aşiret beyi” adını koyduk; geldiklerinde kırmızı halılar seriliyor diye bilmediğimiz oyunların müdafii olduk! Efendim, “Çiçeklerle mi karşılamamızı istiyorsunuz!” diyebilirsiniz; hayır hayır böyle bir durum da söz konusu değildir; kararsız kaldık; adam gibi politika üretemedik ve küresel güç bu adamları elimizden kaptıkları gibi, ülkemizde bulunan akrabalarına da el attılar! Ve başarılı oldular, şimdi böyle bir güç ile içte ve dışta; yani Suriye, Irak ve Güneydoğu’da savaşıyoruz!
Her devlet ve ülkenin içinde bulunan diğer unsurlar yine kandilerinin ilk meselesidir; ancak onlardan sonra bu durum komşularını ilgilendirir ve geçmişte yapılan sadık kalınması gereken kurallar varsa konuşulabilir! Siz Irak’ın yeni bebeğini karşınıza alırsanız işte adamların Türkmeneli’ni yakmalarına, Kerkük’te tapu kayıtlarının ortadan kaldırılmasına da sahip çıkamaz, kendi çizgilerinizi kendiniz ortadan kaldırırsınız! Hatta başınıza çuval bile geçirirler!
Irak’da ortadan kaldırılan devlet, koyu ve bağnaz ölçülerde bir Sünni-Arap diktatörlüğü idi; yıkılınca elbette karşıt görüş veya anlayışları dâvet edecekti; öyle de oldu ve kimin yanında olduğu belli olmayan bir Şiî Irak Devleti ortaya çıktı! Bu sonuç gerek siyaset ve gerekse inanç yönünden kaçınılmazdı; çünkü coğrafya Suriye’den kat be kat üstün bir “mezhep” coğrafyası idi!
Hangi zamanda olursa olsun siyaseten Anadolu’da İslâm Sünniliği yani Ortadoks İslâm bütün devirlerde öne çıkmıştır! Esasında değiştirilmesi en zor olan handikap budur; halbuki Türkiye’de dünya Şiî Müslümanlığı’nın aksülameli çok farklıdır! O sebeble Anadolu’da Şiî müslümanlığın adı Alevilik veya Bektaşilik’dir; bu görüşler milli kültür ürünleridir ve katı İslam Şiîliği kuralları ile izah edilmesi çok zordur! O sebeble Anadolu Aleviliği pek tartışılmakta ve doğru görüş olan “Senkrizm”e doğru gidilmektedir! Böyle özel bir durum başka hiçbir İslâm ülkesinde görülmez! Anadolu Kızılbaş isyanlarını iyi anlamak gerekiyor! Bugün, geçmişte yaşanan İran Şia hayranlığı, Aleviler yerine siyaseten Sünniler’de daha çok ağırlık kazanmıştır!
Bugün Irak Devleti, Kuzey Irak-ABD-IŞİD-Merkezi Hükümet olmak üzere dört parçaya bölünmüştür ki, en küçük parça olan Kürt yönetimi ancak sizinle beraberdir! Ayrıntısını da bilmiyoruz, lâkin 65 yıllık stratejik ortağınız ABD, PKK ve PYD ile uluslararası boyutta beraber iken bizim yıllardır “aşiret” dediğimiz unsurlar, en azından görünürde onlara karşı ve sizinle beraberdir! Görünürlüğü de kabul etmek güç, çünkü adamlar senin yanında ölüme gidiyorlar!
Türkiye’de Kuzey Irak Kürt oluşumu çok tartışıldı; elbette bunlara izleyici olarak anlam vermek çok zordur, ama devlet adamları ile siyaset mühendisleri çok sağlam sonuçlar çıkarabilir! Kürtler’in Şiîsi yoktur, o sebeble mevcut hükümetle birlikte hareket etmezler! ABD’nin de Irak Kürtleri’ni satacağı muhakkaktır; çünkü PKK/PYD ile içli dışlı münasebetleri bulunmaktadır! PKK’nın Kuzey Irak yönetimine karşı birkaç defa darbe teşebbüsünde bulunduğu bilinmekte, Irak topraklarında hak iddia ettikler de başta Kandil olmak üzere PKK’ın silahlı güçlerinin fiili durumu ve işgali de sürmektedir. O sebeble Barzani’nin samimiyetini kabul etmek zorundayız; hatta böyle bir durum mecburiyetten de ötededir; çünkü Irak’da açık seçik ifâde edildiği gibi Türkiye’yi kimse istememektedir!
Musul harekatı başladı; iştirakımızın durumunu ve Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği B ve C plânlarını bilmiyoruz ve tahminde de bulunmak istemiyoruz! Ancak devletimizin yapması muhtemel hataları da ortaya koymamız gerekiyor:
Anlaşıldığına göre harekat iki yıldan beri Musul’u elinde bulunduran IŞİD’e karşı gerçekleştirilecektir. Musul Irak’ın nüfus olarak Bağdat’tan sonra en kalabalık vilâyetidir. Hatta kırsal nüfusu Bağdat kırsalının 1,5 mislidir. Devlet ifâdemizde burada soydaşlarımızın olduğu açıkça belirtiliyor; gerçekten ne durumdayız, vatandaş olarak tam biliyor muyuz? Musul’da Türkmen yerleşimi aynı Kerkük’te olduğu gibi Emeviler devrinde başlamıştır. Kerkük’ün çaprazında fakat Dicle’nin batısındadır. İslâmi devirde el-Cezire’nin devamı olarak burası daha ziyade Araplar tarafından imar edilmiştir. Fakat bilhassa köylerde tamamen Türkmenler yerleşikken, şehir içinde Araplar çoğunluktadır. Fakat tarih boyunca Araplar’ın Türkmenler’le fazla meseleleri olmamıştır. Hatta Musul Arapları Arap idarelerinden ziyade Türk idarelerden hoşnut olmuşlar ve bu birliktelik Atabeyler devrinde zirveye çıkmıştır. Bu sebeple burada Türkmen ile Arap’ı ancak dilleri ile ayırt edebiliriz. Şehir içinde toplu olarak tanınmış Türkmen aşireti Baclanlar’dır. Musul’un Sencar ilçesine bağlı Çoban Köprüsü, Harala, Balıklı, Su, Sina, Tellavi adlı köy ve bucaklar ile şehrin batısında Yunus Peygamber, Karakoyun, Akkoyun, Büyükminare, Yarımca, Koyuncu, Aratepe köylerinde Bayat- Maviliya-Saruliya- Bahai- Şebek Türkmen boy ve aşiretleri yaşamaktadır. IŞİD geldiği zaman Musul’un şehir nüfusu 3 milyon civarında tahmin edilmekte birlikte 2009 resmi rakamları 3.237.918’dir. Bunun ne kadarının Türkmen olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Fakat her halükarda Türkmen nüfusu kırsalda olup 1.272.129 kişidir. Bu nüfusun ancak % 10 kadarı Şiî ve Bektaşî olup geriye kalan Türkmenler tamamen Sünni-Hanefi’dir.
Türkmen nüfusun en yoğun olduğu Telafer Irak idarî taksimatına göre Musul iline bağlı ve onun batısında yer alan % 90’ı Sünni ve Şii Türkmenler’den meydana gelen büyük bir Türkmen ilçesidir. Musul ile Sincar arasında bir dağ üzerinde kurulu olup her yanı ormanlarla kaplıdır; bu sebeple coğrafi konum olarak komitacılık ve gerilla savaşlarına çok müsaittir. Telaferliler İngiliz mandası döneminde ısrarla müstemlekeciliğe karşı mücadele etmişlerdir. Telafer Irak-Suriye-Türkiye’nin kavşak noktasında önemli bir geçit görevi görür. 3 nahiye ve 120’ye yakın köyü vardır. Bölgenin tamamen Avşarlarla meskûn olduğu bilinmektedir. Ayrıca Bayat, Alabay, Seyyitler, Himmetli, Çelebiler, Aliddevle, Başhaberli, Ferhatlı, Karabaşlı, Muratlı, İlhanlılar, Şeyhler, Babalar ve Çolaklar gibi Türkmen aşiretleri buralarda yaşarlar. İlçenin Değirmencük, Çeplen, Mahlebi, Faka, Karatepe, Şeyh İbrahim, Buhur, Deveboyunları, Boztepeler (Turmu), Malveren köy ve kasabaları da tamamen Türkmen’dir. İyaziye nahiyesi tek bir aşiret Kassap Türkmenleri’nden oluşmaktadır. Raiba nahiyesinde Araplar, Zammar’da ise Türkmen-Arap ve Gergeriler yaşamaktadır. İlçe merkezinin tamamen Türkmen olmasına karşılık ilçe nüfusunun % 70’i Türkmen’dir. 2007 tespitlerine göre Telafer merkezde 350.000, köylerde ise 100.000 olmak üzere toplam 450.000 Türkmen yaşamaktadır.Ümit Özdağ’ın çok güzel bir çalışmasına göre, Telafer dışa kapalı ve tarım toplumu özelliği ile ısrarla aşiret yapısını muhafaza etmektedir. Aşirete mensup olmayan kişi yoktur; bu aşiretler farklı isimler alsalar da bir aşiretin kollarıdır. Mezhep birliği olmayışı, bir aileden bile değişik mezhepte ferdin yer alması Araplar kadar mezhep asabiyetinin bulunmadığını ortaya koymaktadır. İlçe merkezinde % 15 Şii-Bektaşi, % 85 Sünni bulunmasına karşılık köyler ve kasabalarda Şii nispeti % 10 kadardır. Herkes çok güzel ve tertemiz Türkçe konuşur.
Şimdi dikkat buyurun; hatâ yaparsak işte burada yaparız, Irak’da Sünnî olmayan Türkmenler’e “Alevî” veya “Bektaşi” denmiyor; direkt “Şii” diye adlandırılıyorlar! O sebeble yılların ihmali bunlarla Sünnî Türkmenler arasında siyasi guruplaşmalara sebeb olmuştur; elbette Şii hükümet bunları kendi tarafına çekmek için özel itina gösteriyor ve yardımlarda da bulunuyor! Maaşallah bizim pembe solcu Alevilerimiz onlardan haberdar bile değildir! Kaç defa kırıldılar da Allah rızası için kimse sahip çıkmadı. Yine iş Türk milliyetçilerine düştü ama her iş gibi bunu da başaramadılar! İşte zurnanın “zırt” diyeceği yer burasıdır, devlet ve hükümetimiz bir hatâ yapar da askerimizi onlarla karşı karşıya getirirse yandı gülüm keten helva! Bizler de Kılıçdaroğlu gibi kızar, hattâ müsebbiplere beddua ederiz! Elimizden bir şey gelmese de inanın ahımız tutar!
Muhabbetle.