H.Nurcan YAZICI
Bir toplumu değerli kılacak, bir ülkeyi kurtaracak olan insanlarının taşıdığı asil duygulardır. Mesele yaşamın, yemek içmekten öte bir anlamı olduğunu keşfetmek. Mesele hissetmek….
Bakın etrafınıza, kaç insan güzel bir sohbet-muhabbet kurma, hatır sorma çabasında?
Kaç insan yolunuza çıkınca, gülümseyen bir yüzle selam veriyor size?
Kaç insan o veya bu sebeple, oturduğu sandalyenin bir köşesine iliştiriyor sizi?
Kaç insan, aç ve yoksul insanların durumunu düşünüyor da, lokmasını boğazına diziyor?
Kaç insan yuvasız kuşlara yuva, kader mahkumlarına çareler ararken uykularını kaçırıyor?
Bunları uzatır da uzatırız…Lakin geldiğimiz insanlık noktasının vehametini gösterip de, daha fazla moralinizi bozmak istemiyorum.
Öyle resimler gösterebilirim ki size, ayağına takılan taşa küfür eden, açlıktan miyavlayan kediyi tekmeleyen, çocukların yoksulluğunu magazinleştiren, kadının şarkı söylemesine öldürülme emri veren, kendinden sonrasını tufan ilan eden, bunlar gibi onlarcası…
Ve bizler insanlığımızın böylece kayıp gitmesine, değerlerimizin değersizleştirilmesine öylece bakıyoruz, bakıyoruz, bakıyoruz… Bakmakla yetiniyoruz!
Sadece kendi menfaatleri, hırsları ve arzuları için yaşayanlar yüzünden değil, haksızlığa, kötülüğe susanlar ve duyarsız kalanlar yüzünden, ahlaki erozyon ve ciddi bir duygu kirliliği yaşıyoruz. En büyük acıları bile hissedemiyor, düşeni göremiyor, ah eden yürekleri duyamıyor, ülke geleceğine hayaller kuramıyoruz. Hiç kimse kandırıldık, aldatıldık, sömürüldük, kullanıldık mazeretlerinin arkasına saklanmasın!
İnsanlığımızın, kimliğimizin gözünü, kulağını, elini, dilini yok etme noktasına getiren bu türden soysuz duyguların sahiplerini, yüce Allah’a havale ediyorum.
Merhamet diyoruz, merhamet gerek. Menfaatin çirkinleştirdiği insan yüreklerine merhamet güneşi diliyoruz.
“Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.” [Mevlana]
Merhamet ve menfaat… İlki güneştir ısıtır, ışıtır, sevgiyle kuşatır. Diğeri yıkar, yakar, gözüne perde indirir, yürekleri karartır.
Sadece kendisi için yaşayanların, şahsi hedeflerine doğru koşarken başkalarının hakkını ve dostluğunu gözetmeksizin, ne varsa kırıp dökerek, müthiş bir ‘insansızlık’ örneği sergilediklerini, hatta daha fazlasını da yapabilecek kadar tehlikeli olduklarını yaşayarak gördüm / gördük / görüyoruz.
Şiddetin anası da babası da bu işte. Sadece kendi için yaşamak…
“Sakın incitme bir cânı / Yıkarsın arş-ı Rahman’ı!”
Halbuki, bir başkasının acısını içimizde hissedebildiğimiz kadar insanızdır; ne zaman ve ne çabuk unuttuk?
Değerli okurlarım, en geniş zamanımızda bile dua ederken, yüce yaratandan sabır, selamet, bol kazanç, bereket, sağlık, başarı ister, günahlarımız için af dileriz ama duymayan ve hissetmeyen yüreklerimize merhamet, görmeyen gönüllerimize ışık dilemeyi unuturuz. Oysa “merhamet”, yüce yaratanın sıfatlarından bir tanesiyken…
Var edenin rahmetiyle, merhametiyle kuşatılmış bir insanın yüreğinde sevgi ve iyilik vardır. Yaratılanı yaratandan ötürü seven insanın inancı o dur ki; haksızlığın ve zulmün karşısında durduğumuz müddetçe, yüce yaratanın merhametiyle kuşatılacağız.
Kim ki bir başkasının ıstırabını dindirmek için yola çıkar, emeğin değerini, vefanın gereğini bilir; o bu çağın soylusudur. Yüreğinde soylu duygular, merhamet hissi olanlar ancak, özgürlük, adalet, vatan, bayrak, eşitlik gibi soylu eylemlerin peşinde gidebilirler.
Yolunuz Allah yolu, hayrınız insana olsun; gözünüz ve gönlünüz tok olanlardan olsun; diliniz ve hareketleriniz iyiliklerden yana olsun. Soy ağacınız ve soylu duygularınız bereketli olsun.
Baki muhabbetle…