Kenan EROĞLU
“Aklım başıma gelmedi
Aşk şarabın tatmayınca
Ben kendimi bilemedim
Gerçek ere yetmeyince”
Yunus Emre’yi isim olarak bilmeyenimiz yoktur. O’nu çok da severiz.
Anadolu Türkçesi ile yazdığı şiirlerini, hayatını, inançlarını fazla bilmesek de yine severiz.
Günlük sohbetlerimizde olduğu gibi ciddi konularda da onun adından söz ederiz.
Hele İslami bir konu açıldığında Yunus Emre’yi örnek olarak veririz. Kendi dışımızda bulunan insanları da İslami konuda eleştirirken eleştirdiğimiz kişiyi hizaya getirmek amacıyla Yunus’tan dizeler okur. Karşımızdakine ders veririz.
Hatta bazı kendini bilmezler de günün şartlarına uydurarak yöneticileri uyarmak maksadıyla Yunus Emre’ye ait olmayan bazı söz ve dörtlükleri de onun adıyla yayınlayarak akılları sıra iş yapmış olurlar.
Çoğu zaman düşünmeyiz ki; Yunus kimdir, nerde yetişmiştir, hangi bilgileri almıştır? Hangi dergâha gitmiş, Hangi İslami terbiyeyi almıştır?
Hangi sebep-saik’le gittiği dergâhına 40 sene eğri odun götürmemiştir.
Şimdi düşünelim; Orada Anadolu’da bir yerde bir dergâh var. Ve yine orada bir yerde Yunus diye bir “miskin” var.
Bir dergâh kurulmuş ve bu dergâha insanlar gelir olmuş.
Biz esasında konunun derinliklerine girmeyiz ve o derinlikleri de bilmeden severiz.
Hâlbuki burada çok önemli derinlikler var;
1-Dergâha 40 sene eğri odun getirmeyen Yunus Emre gibi adam olmak veya onun gibisini yetiştirmektir.
2-Yunus Emre gibi bir adamın 40 sene eğri olmayan odun götürmesi gereken bir dergâhın (merkezin) olması.
3-Böyle bir atmosfer-dergâh olmasa oraya kim gelecek ve odunu neden getirecek odunun da doğrusunu neden seçecek.
Diye düşünmedik. Hep gözden kaçırdık.
O dergâh nasıl bir dergâhtır ki; böyle bir dergâh Yunus gibisini yetiştirmiş, yetiştirdiği insan dergâha 40 yıl doğru olan odundan taşımış. “Bu dergâha eğri odun yaraşmaz” demiştir.
Bütün bunlar esasında içe yoğunlaşmakla meydana gelebiliyor.
İçe yoğunlaşmadan, tohum-çekirdek üzerinde çalışmadan, tohumun ve çekirdeğin üzerine titreyip onu ıslah etmeden o tohum çorak toprakta yetişmiyor. Yetişse bile çıkan ürün istediğiniz gibi olmuyor.
Sadece tohum-çekirdek değil, tarlayı da ıslah etmek, yabani otlardan, ayrık otlarından temizlemek gerekiyor.
Şimdi;
Evet, şimdi durumu günümüze taşıyalım;
Bir insan düşünelim;
Küçük yaştan itibaren kitaba merakı var, okuyor. Yeni kitaplar alıyor-ediniyor, yeni kitapları takip ediyor.
Gözünü kaldırmadan okuyor ve okuyor.
Başlangıçta hiçbir şey olan bu adam giderek kendini gösterir ve hissettirir.
Bir mecliste, bir toplulukta iki cümle dahi söylese, o kişinin bilgisi hemen fark edilir.
Ve
Bu insanın bu okuma temposu ile ilerde mutlaka dinleyenleri olur, eser verir.
Etrafını da etkilemeye başlar.
Okuduklarının mutlaka bir tezahürü olur.
Çünkü o dolu dolu konuşur.
Eser verir o da dolu doludur.
Yani;
Bu bir içe dönüş ve içe doğru yoğunlaşmadır. İçe doğru yöneliş ne kadar çok olursa verilen eser, sarf edilen sözler de o kadar kıymetli ve önemli olur.
Her hangi bir insanı veya herhangi bir meslek sahibini güçlü ve kuvvetli yapan şey kendisi ve kendi mesleği ile ilgili bilgilere sahip olmasıdır.
En iyi öğretmen; Öğretmenlik mesleğinin en ince noktalarına kadar bilen ve uygulayan ve bu şekilde bilgisiyle, kültürüyle, davranışları ve konuşmaları ile öğrenci yetiştirebilendir.
İyi bir polis; Polislik mesleğini, konusu ile ilgili her türlü bilgi ve beceriyi elde etmiş, mesleği ile ilgili mevzuatı, kanunları yönetmelikleri öğrenmiş, çeşitli kurs ve hizmet içi eğitimlerden geçmiş ve kendini yetiştirmiş olandır.
İyi bir polis; Polisliğin gerektirdiği her şeyi işinde ve hayatında uygulayan,
Nezaketi, kibarlığı, bilgi ve becerisi ileri olan.
Suç ve suçlulara karşı bilinmesi gereken yakın dövüş ustalığı olan,
Her türlü silahı en iyi şekilde kullanan,
Neyi, nerede ve nasıl yapabileceğini iyi bilen, işine ve mesleğine olduğundan fazla yoğunlaşan insanlar iyi polis başarılı polis olurlar.
Yani kısaca; Polis, Öğretmen, Mühendis, Avukat ya da herhangi bir meslek mensubu; Kendi işine mesleğine yoğunlaşması ile iyi olabiliyor, başarılı olabiliyor.
Kendini mesleğine vermeyen ve mesleğini umursamayan insanlar ve mesleği ile ilgili yeteri kadar bilgisi olmayan birisi, çevresine de mesleğine de faydalı olamazlar.
Burada sadece iki meslek mensubundan örnek verdik ama durum her meslek dalı için geçerlidir.
O halde en önce kişinin kendi işini-mesleğini ve mesleğinin inceliklerini iyi bilmesi gerekir.
Bir de arı üzerinden misal verelim.
Bir arı tek başına hiçbir şeydir.
Fakat birçok arı bir araya gelince dünyanın en şifalı gıdasını yapıyorlar.
Arı, petek ya da kovanda kendi içine yoğunlaşıyor. Bu yoğunlaşma sonucu bal meydana geliyor.
Arılar bir araya gelmeseydi bu bal da meydana gelmezdi.
Kovanda bir tane kraliçe arı var. O diğer tüm arıları etrafında topluyor. Atom çekirdeği gibi. Potansiyel bir güç meydana getiriyor. O kraliçe arı diğer arıları aynı hedefe yönlendiriyor.
Tüm arılar kraliçe arının etrafında aynı hedefe gidiyor ve sonuçta bal meydana çıkıyor.
Aynı durum Milletini seven insanlar için de geçerlidir.
İyi bir Milliyetçi de, içe yoğunlaşarak, Milletini, tarihini, kültürünü ve milli değerlerini iyi bilen, bilgisini görgüsünü artıran ve bu konudaki yayınları takip eden, davranış ve yaşayışı ile örnek olan insandır.
O halde şimdi;
Fert olarak da, gurup olarak da içe dönüp yoğunlaşmadıkça, bilgi ve kültürümüzü artırmadıkça, yaşayışımızla, hareketlerimiz ve konuşmalarımızla örnek insan ideal insan olmadıkça önemli başarılar elde etme imkânımız yoktur.
Özet olarak; Yunus gibi içe yoğunlaşmalı.