Dr. Hayati BİCE
Geçtiğimiz günlerde Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı makamında MHP Başkanlık Divanı’nı kabul eden Abdullah Gül’ün “MHP’den feyz” aldığını itiraf etmesinin[2] arkaplanı araştırıldığında yine muhtemeldir ki, hayatının bir noktasında aynı özgül ağırlığın çekim alanına giriş önümüze çıkacaktır. Bu temasın, ya Ülkü-Bir üyesi “ülkücü bir öğretmen” ya da hiç değilse bir kitabını okuduğu, kendisinden etkilendiği “milliyetçi/ülkücü bir akademisyen/yazar” noktasında düğümlenmesi benim için sürpriz olmazdı. Nitekim Gül, Türk Dünyası’nın ‘aksakal’ı, kendisinin de üniversiteden hocası olan Prof. Dr. Turan Yazgan’ın vefatı sonrasında yayınladığı mesaj ile bunu gösterdi: Gül, Turan Yazgan’ın kardeş ülke ve topluluklarla ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem verdiğini, kurduğu Vakıfla, yürüttüğü faaliyetler ve çalışmalarla, Türk dünyasının kültür ve sanatının tanıtılması ve korunmasına emsalsiz katkılarda bulunduğunu belirterek, “Ülkemize ve Türk dünyasına yaptığı üstün hizmetlerle büyük takdir toplayan ve çok sayıda ödül alan Turan Yazgan, vizyonuyla, fikirleriyle,yetiştirdiği nesillerle Türk dünyasına bugün olduğu gibi gelecekte de rehberlik edecektir.” dedi.
Gündelik hayatımda siyasî çizgisi itibarıyla MHP çizgisinden uzaklara savrulmuş, ancak hayatının bir yerinde ülkücü hareket ile organik ilişkisi olan o kadar çok insan tanıdım ki… Şöyle bir hafızasını yoklayan her kıdemli ülkücünün de, aynı minvalde tanıklıkları olduğu kolayca tahmin edilebilir.
‘Politik Özgül Ağırlık’ HesaplanırkenSeçmen Tercihindeki ‘Aritmetik Başarı’yı Katlayan ‘Ülkücü Bilinç’ Çarpanı İhmal Edilebilir mi?
Başbuğ Türkeş döneminden bugünlere, MHP’nin ‘seçimlerde aldığı oy oranı’na dayanan siyasî başarısı ile, ülkücü hareketin ülke gündemini belirlemedeki ağırlığını yansıtan ‘politik özgül ağırlığı’ arasında anlamlı bir oransızlık olduğu rakamlara bakılırsa hemen fark edilir. Çeyrek yüzyıl önce üniversite yıllarında fark ettiğimiz bu konuyu arkadaşlarımız arasında tartışırken, ülkücü gençliğin hayata katılması ile aradaki makasın kapanacağını ve bir nesil içerisinde ülkücü hareketin siyasî temsil noktasında da hak ettiği yere geleceğini konuşur, -ve belki de- hayâl ederdik. Türkiye sınırlarına sığmayan hayâllerimize bakılırsa, “Millî Devlet – Güçlü İktidar” sloganına yüklediğimiz siyasî başarı, Turan’a, Kızıl Elma’ya kadar giden yolculuğun ilk durağı idi.
Gençlik hayâllerimizin global ölçekte başarılmasının hiç de kolay olamayacağını, bu başarının uluslararası güç dengeleri gibi birçok faktörü başarı ile yönetmeyi gerektirdiğini idrak ettiğim bugünlerde, aynı hayâllerin gerçekleştirilmesinin nesiller boyu sürecek bir bayrak yarışı olduğu düşünüyorum. Bu düşünce ile, milliyetçi/ülkücü hareketin özgül ağırlığının arttırılması ve sonuçta milliyetçi hareketin siyaset alanında da hak ettiği temsil gücüne kavuşması için aynı örgütlülük damarlarının canlandırılması ve ülkücü örgütlenmenin yeni çalışma alanlarına da yayılması gerektiğine inanıyorum.
Ülkücü hareketin siyasî temsil konusundaki ‘yetersizliği”ni hemen her ortamda dillendiren; söz aldıklarında siyasî temsil makamını en tepeden başlayıp tartışmaya açan; siyasi temsilin adresi olan MHP’de, en üst koltuğundan en dış kapısına kadar bir makam kapmanın derdinde olan bazı hırslı insanların konunun bu yönünü tamamen teğet geçmesi, bu noktadan bakıldığında çok ama çok manidârdır. Bu konu üzerinde düşünmeye/taşınmaya ve icraata niyeti olan ülküdaşlarımı konunun müzakeresi için fikirlerini yazarak tartışmaya davet ediyorum.
Ülkücü hareketi oluşturan ortalama ülkücü tiplerinin bir araya gelmesi ile teşekkül edecek olan toplam kalitenin yükseltilmesi için parmağını oynatmak bir yana, bunun önemini dahi anlayamayanların “siyasi partinin üye sayısı”nı bilmem kaç milyona çıkartmakla İ’layı Kelimetullah, Nizâm-ı Âlem ülkümüze ulaşılacağını iddia etmeleri bu konuda daha çok, ama çok çalışılması gerektiğini gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde yeryüzündeki hayatını noktalayan Prof. Dr. Turan Yazgan’ın tek başına “Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı” ile Türklük için yerine getirdiği hizmet acaba kaç milyon üyenin, bazı defterlere kaydı ile kıyaslanabilir? Bu sorunun anlamını anlayabilmek için en azından, -her birisi hacimli bir kitap boyutundaki- bir Türk Dünyası Araştırmaları dergisini baştan sona okumuş olmak ya da Türk Dünyası Tarih Dergisi’nin bir cildini içeren bir kütüphaneye sahip olmak gerekir. (Bu vesile ile yeniden dua edelim: Turan Yazgan’ın ruhu şad, makamı cennet olsun…)
Türk milliyetçiliğine hizmet noktasında, ‘herşey’i siyasete endeksleyenlerin dikkatini bu noktalara çekmek için yazdığım yazıların hak ettiği ilgiyi görmesi ve -daha önemlisi bu ilginin sözde veya sanal âlemde hapsedilmeyip ülkücü sivil toplum örgütlenmeleri halinde- gerçek hayatta ürünler vermesi ortaya çıkması“pozitif ülkücülük” anlayışının elle tutulur bir görünümleri olacaktır.
‘Ülkücü Kadın Örgütlenmesi’ Önderini Bekliyor!..
Ülkücü Sivil Toplum Örgütlenmesi konusunda yazdığım yazıları, “ülkücü kadın örgütlenmesi”ne ilişkin notlarla tamamlamak istiyorum. Ülkücü hareket hakkında yapılan hemen bütün değerlendirmelerin ortak noktası “Ülkücü hareketteki mutlak bir erkek egemenliği olduğu, ülkücü harekette kadınların yok denecek kadar önemsiz bir yer tuttuğu” hakkındadır. Oysa bugünün Türkiye’sinde toplum içerisinde rol alan kadınların hem sayısı artmış, hem de toplum içerisinde etkin kadınların etkinlik katsayısı yükselmiştir.
Bu durum dikkate alındığında toplumun ana dinamiklerinden birisi olan ülkücü hareketin kadın konusunu bugünün gerçekleri ışığında yeniden ele alması zorunlu hale gelmiştir. Toplum içerisindeki artan kadın etkinliğinin nicelik ve niteliğini anlamak için üniversite öğretim üyeleri arasında kadın oranının erkeklerden fazla/veya denk oluşu hakkındaki iddiaları dikkatlerinize sunmak isterim.[3] Önceki yazımda yer verdiğim MEB verilerine göre Liselerde görev yapan 235 bin 814 öğretmen öğretmenden 101 bin 661’inin kadın oluşu da yine bir fikir verecektir.
4 Kasım 2012’de toplanan 10. MHP Olağan Kongresi’nde başkasının dikkatini çekti mi bilmem ama, bir gözlemim oldu: 5000 kadar seçmen için bir kişi olmak üzere MHP tabanından seçilen delege topluluğu arasında şimdiye kadar görülmediği ölçüde fazla sayıda kadın delege vardı. Gerek milletvekili olarak temsil düzeyinde ve gerekse MHP üst yönetimine seçilen (2/15 oranındaki) ülkücü kadınların temsil oranı dikkate alındığında, henüz yeterli sayılmazsa da, yakın gelecekte, hem delege kompozisyonunda hem de yönetim katında olmak üzere ülkücü kadınların nicelik/nitelik artışı olacağını bugünden söylemek mümkündür.[4]
Şenol Bal ile: “Ülkücü Hanımlar Derneği” Üzerine…
MHP İzmir Eski Milletvekili ve halen MHP’de Genel Başkan Başdanışmanı olan Şenol Bal, Türk Dünyası Kadınları Dostluk ve Dayanışma Derneği genel başkanlığını sürdürüyor. Şenol Bal, Hürriyet gazetesinden Faruk Bildirici’ye verdiği 18 Aralık 2011 tarihli röportajda, Ülkü-Han hakkında bilgiler sundu.[5] Bal, Ülkücü kadın örgütlenmesi hakkında şunları söylemişti:
“1976 yılında İzmir’de üniversite öğrencisiyken Ülkücü Hanımlar Derneği’ni kurdum. Kısa adı, Ülkühan’dı. O zaman İlerici Kadınlar Derneği vardı. Hanım demek bizim için bir ayrımdı. Bir de kısaltılmış adı önemlidir bir derneğin. Ülkü-Kad olmuyordu, Ülkü-Han güzeldi. Hem Ülkü-Han kaç kişinin ismi oldu, biliyor musunuz?Yoksa bizim için kadın ya da hanım demek önemli değil. 1977’nin sonlarına doğru üniversite için Ankara’ya gelince, Ülkücü Hanımlar Derneği’nin genel merkezini de Ankara’ya taşıdım. 12 Eylül’de bütün dernekler gibi Ülkü-Han da kapatıldı.(…)
2002 yılında Türk Dünyası Kadınları Dostluk ve Dayanışma Derneği’ni kurdum arkadaşlarımla. O günden beri de genel başkanlığını sürdürüyorum. Balkan kadın kurultayları topladık. Balkan Kadın Birliği’ni oluşturduk. Balkan Kadın Birliği başkanlığını da yürütüyorum.”
Ülkü-Han kurucusu Şenol Bal’dan, parlamenter düzeyde siyasetin dışında bulunduğu şu günlerde, yukarıda dikkat çektiğim kadınların artan toplumiçi etkinliğine paralel olarak güçlenmiş bir “ülkücü kadın hareketi örgütlenmesi” başlatmasını talep etmeli miyiz? (6 ay kadar önce, Hollanda’da Ülkühan ismine rastlamış bir ülküdaşı olarak söylemeliyim: Bence, etmeliyiz.)
“Ülkümüzün Cihan Varsın Farkına…”
Bu mısraı, önceki yazımın sonuna eklerken, yazımı okuyacak olan ülküdaşlarımı “dolduruşa getirmek” gibi bir hedefim yoktu; ama bana gelen mesajlar, ülkücü hareketin nabzının, gerçekten de tekrar hızlandığını gösterdi. Bu nabız atışlarının hissedilmesinin ötesinde giderek dolgun hale gelmesinin tıbbî anlamını, bir hekim olarak, burada izah etmem gerekmez ama, sadece şu kadarını söyleyeyim: Bazılarının kendi hâline bakarak ısrarla “öldü-bitti” dediği ülkücü hareket, -Rabbime hamd olsun- hâlâ hayattadır; yeryüzünde kendisini Türk hisseden bir kulu yaşadığı sürece, sözün özü kıyâmete kadar da, Tanrı’nın izni ile varlığını sürdürecektir.
Son olarak belirtmek isterim ki, kuruluşundan bahsettiğim önceki yazımla ilgili olarak Ülkü-Bir konusunda birçok talep ve öneri ile karşılaştım. Bu konuda, ülkücü hareket adına yapılması gerekenlerin yapılması noktasında çok gecikilmiş olduğu anlaşılıyor.[6] 2011 seçimleri öncesinde Antalya’da yapılan“Akademisyenlerle İstişare” toplantısına 700 (yedi yüz) kadar “ülkücü” akademisyen katılmış iken [7]“üniversite öğretim görevlisi kırk yiğit” ortaya çıkıp çoktan “Ülkü-Bir” bayrağını tarihteki şanlı ismine ve niteliğine paralel olarak yükseltmeli idi. Her kim ki, bu noktada üzerine düşeni yapmamış/yapamamışsa, bugün en azından eleştiri üreterek ortaya çıkmağa da hakkı yoktur.
Yıllardır hep tekrar ettiğim bir sözü, Turan Yazgan ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı ile yaptığı hizmetler vesilesi ile, yine tekrarlamanın yeri geldi: “Hayata geçirilen en kötü iş, proje halinde kalmış en mükemmel taslaktan daha iyidir.”
İtirazı olan var mı?!..
_________________________________________
(*) Dr. Hayati BİCE, ÜLKÜ~YAZ Genel Başkanı.
İletişim: http://ulkucuyazarlarbirligi.org
[1] Hayati Bice, Tarihî MHP Kurultayı’na Dair Sağdan/Soldan/Ortadan Değerlendirmeler, 06.11.2012,http://haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi65613-Tarihi_MHP_Kurultayina_Dair_SagdanSoldanOrtadan_Degerlendirmeler.html
[2] Abdullah Gül, “MHP’den biz de feyz aldık” , 20.11.2012,http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21967067.asp
[3] Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nejat Erk: “Türkiye’de bayan öğretim üyesi sayısı erkeklere oranla fazla. Hatta Türkiye’deki bayan öğretim görevlileri AB’ye üye 25 ülkeki bayan öğretim üyesi sayının bile çok üstünde. Biz bununla gurur duyoruz.”
http://haber.mynet.com/bayan-ogretim-uyesi-fazla-iddiasi-173858-guncel/
[4] Genel olarak “Erkek egemen Türk siyasetinde kadın temsili” konusu sürekli tartışılan konulardandır. Siyasette kadın temsilinin arttırılması noktasında, bazı siyasi partilerin yönetim organlarında pozitif ayrımcılık ile “kadın kotası” tahsisi de hayata geçirilmiş ve hatta ilginç haberlere konu edilmiştir.
http://haber.rotahaber.com/chpde-kadin-kotasi-metrese-gitti_291489.html
[5] Şenol Bal: “Milli Manevi Değerlere Uymayan İsteklerle Feministler Kadınların Haklarını Gaspetti”http://www.hurriyet.com.tr/pazar/19489795.asp
[6] Ülkü-Bir adına müstakil bir websitesi teşkil edilerek, derneğin tüzük, üye kabulü, temsilcilik vb. konularda ilgililerin bilgilenme taleplerini iletebilecekleri iletişim kanallarının hızla oluşturulmasını tavsiye ederim. Konya’da bu yıl içerisinde kurulmuş ve faaliyette olan Ülkü-Bir ile temas kurmak isteyen ülküdaşlarımın, kurucu genel başkan Mehmet Karataş’a kiziloren-m-karatas@hotmail.com adresinden ulaşmaları gerekiyor. Ülkü-Tek ile irtibat kurmak isteyen mühendis ve teknik eleman ülküdaşlarımız isehttp://www.ulkutek.org.tr adresine başvurabilirler.
[7] Bu rakamı toplantının organizasyonu ile ilgilenen ülküdaşım İsmail Kandemir verdi.