Bunlar da Bizim Şartlarımız!
Şükrü Alnıaçık
Uzun zamandır teröristlerle masaya oturmanın yılanla çuvala girmekten farksız olduğunu anlatmaya çalıştık. AKP, bize karşı terörden nemalanma ezberi üzerinden saldırdı durdu. Oysa terörden en fazla rahatsız olan, komünizme ve bölücülüğe karşı en çok bedel ödeyen hareket bizdik.
Biz bu etnik anarşizmi daha 14-15 yaşlarımızda tanımıştık, bölücülerle 40 yıldır tanışırdık. Elimizde tanklar, tüfekler, Skorskyler, F-16’lar yoktu; ama onlarla asla aynı masaya oturmadık. Hatta bugünkü vicdan huzurumuzu ve haysiyetli duruşumuzu onlarla masalarımızı çoktan ayırmış olmamıza borçluyuz. Evet henüz bıyığı terlememiş birer lise öğrencisiyken bile onlarla aynı masaya oturmadık. Biz besmele çekip birbirimize afiyet olsun derken onlar, yemeğe besmelesiz başlar, afiyet olsun yerine “yarasın” derler ve hamur olmuş diye beğenmedikleri parasız yatılı ekmekleriyle masanın ortasında küçük ekmek içi tepeleri oluştururlardı.
Onların benlik pompasıyla şişirilmiş kızıl hayalleri ve çifte uçlu yalan sarmalıyla çevrilmiş ideolojik bir hayal âlemleri vardı. Yalanın bir ucu kırsal kesimdeki otoriter baba ailesine öbür ucu da Lenin’in kitaplarına dayanıyordu. Devrimciye yalan ve kara propaganda farzdı! 1975’le 80 arasında polise, jandarmaya, savcıyla, hâkime, infaz memuruna, işçiye ve işsize sayısız yalanlar söyleyerek hayatlarını idame ettirdiler.
Türkiye’de devrimciler daha PKK dağa çıkmadan çok önce bir polisi suya götürüp, savcıyı da yanına katarak susuz getirecek kadar komplike bir yalan yeteneği kazanmışlardı.
Şimdi hayatını düşman olarak gördüğü devlete yalan söyleyerek geçirmiş uzman bir baş yalancının zikrine ve müzakere sürecine sadakat göstermesi, bizim de buna itibar etmemiz bekleniyor, bu ön kabul üzerinden politika geliştiriliyor. İllegalite, her yönden eşitsizlik ifade eder. Müzakere ise bir işdeşlik faaliyetidir ve eşitler, “hukukdaşlar” arasında yapılır.
Adamın fikri sabit; fakat zikri sabit değil ki “müzakere” yapma imkanı olsun. Hayatı komünizmle ve Allahsız bölücülükle mücadele etmekle geçmiş Ülkücülerin ve onların siyaset kurumu olan MHP’nin bu süreci ciddiye alması nasıl mümkün olabilir?
İmralı tutanaklarının açıklanmasından sonra başbakanın damarlarındaki zehir miktarının epeyce yükselmiş olduğu, şok halinde medyaya saldırmasından anlaşılıyor. Daha dün milliyetçiliği ayaklar altına alan Erdoğan, bugün basının “asla ve asla milli bir tavır içinde olmamasından” şikâyet ediyor. Tutanakların açıklanmasının süreci zora sokacağı ve AKP’ye kalıcı zararlar vereceğini anlamış olmalı… Başbakanı en çok rahatsız eden nokta, müzakerenin başlamasından sonra Öcalan’ın ömrünün en mutlu ve rahat günlerini yaşadığının görülmesi…
Apo’nun ayaküstü “yeni anayasanın vatandaşlık maddesini şanslı Sırrı’ya yazdırdığı” bu manzaraya göre devletin müzakere sürecinden şehitlere azap verecek şekilde zarar gördüğü ortaya çıkıyor ki; bu hakikat, MHP’nin tezidir. Bu manzaranın AKP tabanında bir deprem yaratabileceği düşüncesi ise başbakanı saldırgan kılmaktadır.
Başbakan böyle durumlarda partililerine, ne yaptığını bilen ve gizli ajandasıyla güya terör örgütünü tuşa getirmek üzere olan uyanık bir siyasetçi görüntüsü veriyor. Biz ise başbakanın partisinin temelindeki ideolojik fanatizmi, milli çıkarlardan ve devlet umurundan üstün tuttuğuna inanıyoruz. Çünkü başbakan Milliyetçi değil. Çünkü başbakan, bu anayasanın tanımladığı ve yürütme yetkisini emanet ettiği ulusal devlete inanmıyor.
Eğer başbakanın söylediği gibi her şey güllük gülistanlık ise, hiç bir şey olmamış gibi bu katillere keyif bağışlayacaksak aşağıdaki şartları dikkate alan bir müzakereyi biz de destekleriz. Analar ağlamasın tabii!.. Neden ağlasın ki? Barış bu güldürür herkesi…
Hep birlikte “güleceksek” işte bizim şartlarımız!..
1- Dünyanın güneşin etrafında tam 35 kez geri döndürülmesi ve böylece veya varsa başka bir usulle PKK’nın katlettiği 35 bin canın geri getirilmesi… Şehit analarının da gözyaşının dineceğine, anaların ağlamayacağına ancak o zaman inanırız.
2-Daha gerçekçi ve makul bir talep olmak üzere TBMM Anayasa komisyonunun lağvedilmesi ve Yeni Anayasa çalışmalarına “terör tehdidi tamamen ortadan kalkana kadar” ara verilmesi… Hükümetin terörü anayasa seviyesinde taviz vermeden bitirmek istediğine ancak o zaman inanırız.
3- Yine gerçekçi bir talep olarak PKK tehdidi altında yapılmış bütün seçim sonuçlarının iptal edilmesi ve bölgedeki seçimlerin PKK tamamen silah bıraktıktan sonra yenilenmesi… AKP’nin vesayetsiz demokrasi arayışı içinde olduğuna ancak o zaman inanırız.
Gerisi Apo’ya siyasi servis ve PKK’ya moral kondisyonu hizmeti vermektir.
Hem de her seferinde üç-beş “ideolojik maraba“yı bu Zerdüşt papazına takdis ettirerek!..