Milliyetçilik Namustur!
Şükrü Alnıaçık
Fikir adamları, Milliyetçiliğin değişik uygulamalarına göre basitten karmaşığa doğru çeşitli tanımlarını yapmışlardır. Ancak özellikle son 150 yıldır dünyada barışçı ve saygın bir Milliyetçilik uygulamasına izin verilmediği için gürültü-patırtıdan hoşlanmayan saygın bilim adamları bu konuya fazla ilgi göstermemişlerdir.
Evrensel işlerle uğraşan bilim adamlarında ve sanatçılarda, “bir ideolojinin tesiri altında kalmak” kusur kabul edildiğinden Milliyetçilik teorisi, zamanla gençliğinde Milliyetçi olmuş fikir ve siyaset adamlarının telif ve icra eylediği bir tarihselcilik manzumesine dönüşmüştür. Globalleşme sürecinde evrensel iletişim imkânlarıyla gün geçtikçe etki alanı daraltılan böylesine içe kapanık bir çalışmanın kitle üzerindeki tesirlerinin olumlu olacağı tartışmalıdır.
Bu durum, kitleyle işi olan Milliyetçi siyaset kurumlarının yani MHP’nin kalıcı bir kitleselleşme yolunda karşısına çıkan en büyük engeldir.
Ayrıca Milliyetçi olanın bilimsel tarafsızlıkta kararlı olamayacağı ve evrensel işler yapamayacağı kanaatinin bir moda gibi yaygınlık kazanması, zeki ve yetenekli gençlerin kozmopolit arayışlara yönelmesine yol açmaktadır.
Bu durum da Milliyetçi gençlik örgütlerinin yani Ülkü Ocaklarının işini zorlaştıran etkenlerin başında gelmektedir.
Bu haksızlığı gidermek ve kitlesel algıları tersine çevirmek için Milliyetçiliğin “sevgiden” beslenen bir şuur olduğunu ısrarla vurgulamak ve millete anlatmak zorundayız.
Kadında namus, nasıl önce kendisini, sonra ailesini, annesini, babasını, eşini, çocuklarını, sonra dinini, ahlakını, töresini ve ülkesini sevmekten kaynaklanıyorsa Milletler için de Milliyetçilik benzer değerleri severek yaşatma arzusundan kaynaklanmaktadır.
Namussuz bir kadın nasıl alınıp satılan ve nihayet şehvetin işgali altında kalan bir paçavraya dönüşüyorsa Milliyetsiz kalan bir halk da aynı şekilde yer altı ve yer üstü zenginliklerini egemen güçlere sunan ve emperyalist iştihaların kurbanı olan bir sefalete sürüklenmektedir. Kabilecilik ve cehalet yüzünden Milliyetçiliğe uzak kalan Afrika’nın sefaleti bu yargıya en güzel örnektir. Tüm demokrasi oyunlarından kraliçesinin bile namusunu koruyarak çıkmış İngiltere’nin muzafferiyetinin sebebi ise “Milliyetçilik“tir.
Vatanın, bayrağın, kültürün, ülkülerin ve tüm ortak milli değerlerin Milliyetçilikle korunmadığı ve 100 yılda bir kökten değiştiği bir dünyada bu değerlere sahip olmanın da bir anlamı olmazdı. Torununa bir isim bile bırakamayacağının bilinciyle yaşayan bir toplum, sanatı, kültür, ahlak ve inanç yönünden hızla kişiliksizleşmekten, milletler geriye gitmekten, uygarlık çökmekten kurtulamazdı. Bizi, taş devrinden bugüne getiren temel faktör, “kavimler halinde yaratılmış olmamız“dır.
İnsanların ömrü 20 yıl olsaydı karakter, eğitim, ahlak ve hatta namusun ne önemi olabilirdi ki?.. Ahlaklıyla ahlaksız, eğitimliyle eğitimsiz, namusluyla namussuz arasındaki farkın sosyal sonuçları ortaya çıkana kadar bu dünyadan gidecek olmak, kişileri, tamamen nefsinin emrinde yaşayan “iki ayaklı sineklere” dönüştürmez miydi?
Dinin, kaç yıl yaşayacak olursa olsun insana “ebedi hayat sorumluluğu” yüklemesinin sebebi de Ademoğullarını bu çözülme ve çürümeden uzak tutmaktır. İnsanı, şeytanın ve diğer yaratılmışların kölesi olmaktan koruyarak, onun metafizik kaynağına, Allah’a dönmesini sağlamak İslamiyet’in özüdür.
İnsanın başka bir insana kulluğunu reddetmek İslam’ın birinci farzı iken Milletin başka bir millete sömürge olmasını reddetmek ve bunun adına da “Milliyetçilik” demek neden bidat olsun?.. Milliyetçilik, insanın uzun uğraşlarla kazandığı mukaddes hürriyeti ve Allah’ın rızasını öz torunlarına miras bırakabilmesidir.
Bütün bunları dosdoğru anlamak için insanın önce boynundaki cehalet tasmasından ve kafasındaki deve derisinden kurtulması gerekiyor. Yalnızca Allah’a kulluk etme hürriyetinin manasını ve lezzetini unutmuş olan Mankurtların, tarihin en özgür ve onurlu insanları olan Türklerin Allah yolunda kanlarını dökerek kurdukları MHP’yi anlamakta güçlük çekmeleri son derecede tabiidir.
Hayatını zikzaklar çizerek idame ettiren yılanlar gibi gömlek değiştirenlerin, dili çatal olanların, fikir namusu olmayanların, MHP’yi ve Milliyetçiliği anlaması mümkün değildir.
Milliyetçilik, en yakınından başlayarak insanları sevmek ve onları isimsiz köleler olmaktan çıkararak, yalnızca Allah’a kul olmanın onuruyla yaşatmaktır.
Hz. İsa bunu sağlayamadığı için Hz. Muhammed sadece evrensel küfre değil, kavimlere zulüm götüren Roma’ya ve Pers’e de kılıç kaldırmıştır.
Zalim Roma’dan 2000 yıl sonra “Pax Americana” ile kurulmak istenen Yeni Dünya Düzeni, mesken masuniyeti Coni’ye emanet edilmiş bir “milletler kerhanesi“dir.
Bizim dedelerimizi Yemen çöllerinde şehit düşüren ve analarımızı ağlatan sebep, vatan seccadesinin necasetten taharetidir. Sınırları Milliyetçilerin kanıyla çizilmiş Türk yurdunda her namuslu hane bir mescittir. Ancak bir hane vardır ki onda secde etmek Müslüman’a züldür, zulümdür, kâbustur.
İşte tam da bu nedenle, yani Allah rızası için…
Milliyetçilik, namustur!