Terörün Makam Arabalı
Süs Köpekleri!..
Şükrü Alnıaçık
Yaşanan süreç, Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal yaralarının ABD’li “Açık Toplum” Çeteleri tarafından, “turuncu devrim” formatında “Kürt manivelası“yla kanırtılmasından ibarettir. Yaşanan bütün mantıksız ve kahredici gelişmelerin sebebi bu gizli ajandanın içinde saklıdır. AKP ve PKK bu senaryonun figüranlarıdır.
Uygulanan kamu diplomasisi sonucunda “seçilmiş olmadıkları için” devrilen Ortadoğu putlarının aksine İmralı’daki müzmin seri katilden etnik bir “demokrasi ilahı” çıkarılmıştır. Bu vampirin kurşun geçirmez, ölümsüz bir ilah olarak algılanmasında AKP’nin, “Türkiye’nin gümüş mermisi“ni toprağa gömmesinin, yani Milliyetçiliği ayaklar altına almasının payı büyüktür. ABD’nin, Türk Milliyetçiliğini öldürerek, bir dahaki sefere Türk topraklarını daha rahat kullanma operasyonunu Erdoğan gibi referansı, ılımlı İslam yani “edilgen ümmetçilik” olan bir Müslüman’a yaptırması son derecede mantıklıdır.
Akıl ve mantığın bittiği yerde mitolojinin başlamasından olsa gerek Milliyetçiler, “adli taarruz” altına alınırken Abdullah Öcalan, ilkel çağların mitolojik putları gibi BDP’liler tarafından tanrılaştırılmıştır. Dikkatimizi çeken, Milliyetçilere karşı bu köpeklerden hangisi daha fazla havlarsa Apo İmralı’ya onu almakta ve kutsayıp, adeta “nübüvvet” statüsü kazandırmaktadır. Bu da Marksist anarşizme uygun bir eleman kullanma taktiğidir.
Dağdaki militan sayesinde parlamentoya giren ve TBMM İdare Amirliği makam otosuyla gezip tozan bir BDP’li vekilin bu konforun bedelini örgüte ödeyebilmek için Türk Milliyetçilerine dönerek defalarca havlaması ve karşılık bulamadığı takdirde sonunda gidip cami duvarına işemesi gerekiyor.
Aksi takdirde silahın töresine göre, “ihtilalin evlatlarını yemesi” sürecinde bu ağa müsveddeleri, silahlı militanlarla makam arabalarını, vekil maaşlarını, köşklerini, konaklarını, topraklarını, hatta karılarını, kızlarını ve oğullarını paylaşmak zorunda kalacaklardır. Dağda 20 yılını geçirmiş bir militanın bunca hadiseden sonra yaşlılığını garanti etmek için SSK’dan emekli olmayı bekleyeceğini düşünmek çocukça bir hayaldir.
Bu gidişle bölgede teröre son verilse bile PKK militanlarının, komünist bir tapu-kadastro ile bölgede kök salarak Kürdistan’ın sosyo-ekonomik nüvesini teşkil etmek için akla hayale gelmedik işler yapacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Dağdan indikten sonra Avrupa’da sosyal hayata dâhil olmak için “dönerci ustası” sıfatıyla piyasaya çıkanların, Türkiye’de stres atmak için Akdeniz ve Ege kıyılarında Turizme soyunacaklarını tahmin edebiliriz. İllegal eğlence sektörü, kumar, fuhuş, narkotik ürünler, İnşaat, Petro-kimya, Otomotiv, Tarım ve Marketçilik sektörleri de bu haramilerin kolay nüfuz edebileceği alanlardır.
AKP’nin barış süreci dediği hadise, Apo’ya şirin görünmek için, devlete 45 yıl hizmet etmiş Genelkurmay başkanlarının ağırlaştırılmış müebbet talebiyle hapiste tutulduğu bir ortamda, katil teröristlerin, silah bırakmak üzere baharda yurt dışına çıkıp kışın Akdeniz kıyılarına dönmeleridir. Türkiye’de kendi bacağına kurşun sıkan muhterem aptallar iktidarda olduğu sürece çevrelerini haraca bağlayacak olan bu adamların daha da güçlenerek yeniden dağa çıkmaları için seçim sonuçlarının aleyhlerine olması yeterli olacaktır. Bizim “PKK vesayetli siyaset” dediğimiz budur.
Bu teröristlerin tahminen en az beşer onar tane de “Parsadanlar“ı olacaktır. Yani eline hiç keleş almadığı halde Kandil’den geliyormuş gibi görünerek etrafa hava yapacak olan köftehorlar…
Kim ne derse desin, PKK’lıların yumurtlamak için dağa çıkıp sonra da yumurtalarını bıraktıktan sonra geri dönen somon balıkları gibi Kuzey Irak’a gidip gelmeleri, açık bir “genel af” uygulamasıdır. Teröristlerin ellerine bol miktarda “narko-finansal tazminat” verileceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. İmralı barış süreci, genç teröristler için “sermayeli bir mezuniyet,” ihtiyarlar için “bol ikramiyeli bir erken emeklilik,” öncelikle de toplu bir “yaz tatili” uygulamasıdır.
AKP, baştan beri “terörü biz bitiririz” diyerek taraftar toplarken, silahların susmasıyla birlikte “biz gidersek terör gelir” edebiyatıyla iktidarda kalmaya çalışacaktır. Yüce divan korkusu bir baldıran zehri gibi Başbakanın damarlarında dolaşmaktadır.
Projeksiyon ışığını bir an için kapatarak yarından bugüne dönersek… Özetle Türk Milleti, kahpeliğin iki ateşi arasında kalmıştır. Bir taraftan fonlarla satın alınan “Açık Toplum” militanları, matbuat ve medyada “demokrasi“yi Türk Devleti karşısında bir silah olarak kullanırken, diğer taraftan Kürtçü Marksistler de aynı silahı, üniter devlet yapısına, birlik ve beraberliğimize doğrultmuşlardır.
Son günlerde başbakanla birlikte bazı BDP’li kurye adaylarının da MHP’ye sataşmasının özel nedenleri vardır:
1-Türkiye’de MHP hariç, yıkılamayan bütün duvarlar kirletilmiştir. Boş bulduğu her duvar dibini kanlı salyasıyla kirleten, kızan olmuş sokak köpekleri için sadece MHP bir “cami duvarı” gibi, tertemiz kalmıştır.
2- MHP’nin ardı vatandır. Kuva’y-ı Milliye ruhu yalnızca MHP’de yaşatıldığı için yaptığı işten bir türlü emin olamayan tavşan yürekli finolar, MHP’yi itibarsızlaştırarak geleceklerini kurtarmak istemektedirler.
3-Apo’nun gözüne girerek kendini takdis ettirmek isteyen BDP’liler için MHP’ye ve onun beyefendi genel başkanına söz söylemek, “başkanın süs köpekliği” için bir mezuniyet nişanesi gibi görülmektedir.
Salyasına kan bulaşmış bir süs köpeğinin meclis idare amirliği makam otosunun arka camından başını çıkararak Bozkurtlara doğru “hev hev” etmesinin sebepleri işte bunlardır.