Bu Ölmeler Ölmek Değil…
Şükrü Alnıaçık
MHP’nin son aylardaki yükselişinin dinamik tekerlemesi olan “vur de vuralım öl de ölelim” sloganı, acabagerçekten de “vurmayı” ve “ölmeyi” mi anlatıyor? Öteden beri asabiyetle “sokak-meydan” talebi içinde olup da muhteşem Bursa ve İzmir mitinglerinde öne çıkan bu slogana gönülden iştirak eden partililerdeki heyecan, acaba yüreklerdeki disiplin hücrelerine ne kadar yerleşebildi? Bu muhabbet ve disiplin dokulu cümle acaba gerçekten de doğru anlaşılabildi mi?
Kimler sırf “biz haklıydık” diyebilmek için MHP yönetiminin tökezleyeceği anı kolluyor, kimler gerçekten de “vur deyince vurmak öl deyince ölmek” istiyor?Aklımız karıştı.
Kimler bu slogana zapatist Meksikalılarınki gibi bir savaş narası olarak bakıyor, kimler bu sloganın Türk mevzilerindeki en büyük psikolojik savaş silahı olduğunu fark etmiş bulunuyor? Meraktayız.
Önceki akşam sosyal medyada koparılan kıyamete bakılırsa, daha bu yönde almamız gereken epeyce mesafe var. Oraya yazdık, burada da tekrarında fayda görüyoruz: Düşmanın en çok korktuğu Ülkücü her hal ve şartta, “ben bilmem liderim bilir, en iyisini benim partim yapar” diyen Ülkücüdür. Düşmanın en sevdiği Ülkücü ise “her şeyi bilen” Ülkücüdür. Düşman seçim zamanı onu dost edinir, alır kanal kanal gezdirir, eski dava arkadaşlarının yanıldığını söyletir. Seçimlerden sonra, o “herşeyi bilen Ülkücü“yü bir kenara bırakır ve bütün Ülkücülere davalarına sövmeye devam eder.
Eğer “vur de vuralım öl de ölelim” sloganının içini doldurmak ve düşmanı caydırıcı bir güce kavuşturmak istiyorsak, düşmanın Türkiye’ye nasıl baktığını bilmemiz gerekiyor. İster ABD deyin ister AKP deyin ister PKK deyin, Şeytan deyin… BOP’u-CIA’sı, MİT’i- biber gazı, akili-ukelası, cümlesi-cemaati bizi kolluyor.
Cepheye şöyle bir bakıyor. Kimler var, diyor! Önce Ülkücüleri görüyor. Bizden sola doğru da dağınık Milliyetçileri, CHP’li Ulusçuları, İP’li Ulusalcıları, TKP’li ve DHKP-C’li komünistleri görüyor. Olası bir “vurma-ölme” sürecinde kim nerede ne yapar ona bakıyor.
En Uçtan Başlayalım… Düşman,
1-DHKP-C’yi, Amerikan hedeflerini vurabilen, Alman istihbaratıyla ilişkili bu illegal örgütü basit sempati-antipati eylemleri için takibe alıyor. Hatta bir iç savaş çıkarsa, bunlara 1970’lerde Perinçekin Maocularına yaptırdığı gibi Ülkücü lider vurdurup; Türkçü cephede Alevi-Sünni bölünmesi ve çatışması çıkarmak için yedekliyor.
2- İP’nin Ulusalcılarının ordudaki 28 Şubatçı klikten destek almadan etkili olamayacağını, Perinçek ve arkadaşları sayesinde Avrasyacıların kolay enterne edilmesinden sonra bu örgütün yapabileceği en tehlikeli eylemin “MHP çatısı altında eriyerek Türkçü cepheye fiili ve psikolojik katkı vermek olduğunu” düşünüyor. Sonra da Milliyetçi birliği önleyecek atraksiyonlara girişiyor. MHP omurgası dışında yapılmaya çalışılan “Milli Merkez” hamlesi bunun en güzel örneklerinden biri… Vatandaşın “sen kimsin milli merkez kim?” diyerek itiraz edeceği böyle bir cephenin, millet ve merkez kavramlarının itibarsızlaştırılmasından başka hiç bir işe yaramayağını düşman biliyor.
3- CHP “Ulusçuluğu“nun genellikle Milliyetçi olan merkez sağ seçmen üzerindeki antipatik geçmişini dikkate alarak, kendi içinde bir bütünlüğü olmayan CHP muhalefetinin ABD’ye doğrudan bir tehdit oluşturmadığını fark ediyor. Hatta CHP, AKP’ye muhalif kaldıkça AKP içindeki Milliyetçi seçmenlerin içinde bulundukları partiyle daha fazla bütünleşeceklerini düşünerek CHP’nin üzerine pek de yakışmayan “Ulusçu muhalefetinden” memnun oluyor.
4- HEPAR; Avar, Sarızeybek, Milli Düşünceli Bağımsız Aydınlar Grubu gibi nispeten MHP Milliyetçiliğine yakın görünen samimi oluşumlara ise ABD şöyle bakıyor. MHP biraz daha güçlendiğinde ve süreci, yani İmralı’yı, Pensilvanya’yı AKP’yi ve BOP’u tehdit eder hale geldiğinde bu adamlardan birini militan bir lider olarak öne çıkarıp, partileştirir ve MHP’yi böleriz. Böylece güçlü bir Milliyetçi cepheyle biz uğraşacağımıza, onları birbiriyle çatıştırırız. Kendi içinde bütün olamayan Milliyetçilerin seçmene verebileceği birlik ve istikrar mesajı olamaz. Böylece AKP ile yolumuza devam ederiz.
5- Ülkücülere ve MHP’ye ise düşman şöyle bakıyor: Eğer Ülkücü-Milliyetçi MHP’liler, “vur de vuralım öl de ölelim” sloganının yarısının bile hakkını verecek disiplini gösterecek ve Devlet Bahçeli’nin bir sözüyle kavgaya yürüyeceklerse bu gücü dikkate almalıyız. Bir milyon disiplinli ve militarize olmuş Türk, bütün Ortadoğu’yu baştan aşağı tanzim edebilir. Olası bir iç savaşta Türklerin silahlanmasına hiç bir şekilde mani olamayız. Çeçenlerden gerilla deneyimi takviyesi alabilir ve başta Azerbaycan olmak üzere eski Sovyet bağımlısı Türki cumhuriyetlerden destek bulabilirler. Dünyada ABD ile savaşan bir güce Ortadoğu ve Uzakdoğu’dan da destek gelebilir. Karadeniz’de silah üretebilirler. Orduyu da cesaretlendirebilirler ve silahlı kuvvetlerle birlikte bütün ortadoğuyu kan gölüne çevirebilirler. Devlet Bahçeli, Özel Kuvvetler Komutanını bu nedenle kadrosuna almış olabilir. Ne pahasına olurda olsun Milliyetçilerin MHP’de bütünleşmesine ve bu Ülkücü bir disiplin altına girmelerine mani olmalıyız!.. BOP ve Federal Başkanlık Sistemi karşısındaki tek ciddi tehdit budur.”
Çok fazla mı ileri gittik? Bunlar düşmanın düşünceleri, olacak o kadar… Ancak; biz çok ileri gittiysek, dün Bursa’da ve İzmir’de “Vur de vuralım, öl de ölelim” diyen yüzbinler nereye gitmişti? Böyle mi vuracak, böyle mi öleceğiz. Önceki gün vekillerle ilgili haberden sonra bir bardak suda koparılan fırtınayı CIA Atlantik okyanusuyla gelse koparamazdı. Böyle mi liderin arkasında duracağız? Böyle mi “vurmaya, ölmeye” saf tutacağız?
Teşkilatçılığın Kuralları Madde-1: Haber yanlış, bilgi eksik, yorum çarpık olabilir. “Her hal ve şartta teşkilatını savun!..” Özellikle de “psikolojik savaş” şartlarında…
Unutmayınız… 57. Alay da böyle bir bahar günü “öl” deyince ölmüştü. O yüzden hala yaşıyor.
Her ne sebeple olursa olsun düşmana “bir kere bile vurmadan” celallenenler ise kafamızdaki sloganla senteze girerek bize eski bir şarkının hazin sözlerini hatırlatıyor: Biz elbette asker değiliz ama…
“Bu ölmeler de ölmek değil!..”