Güney’in Hilalinden…
Şükrü Alnıaçık
Suriye krizi ile ilgili olarak vukuf ve cesaret gerektiren konularda yaptığımız analizlere olumlu katkılar almaya devam ediyoruz. “Güneye Bozkurtça Hitap” başlıklı yazımıza, Ülkü Ocakları Hatay İl Başkanı Naci Akkaya kardeşimiz, Ülkücü şuurun dünyanın her yerinde, 7’den 70’e aynı olduğunu ispat eden “Güney’den Bozkurtça Hitap” başlıklı bir bildiri kaleme almış. Dosta ve düşmana iletilmesinde fayda gördük. Bu bildirideki “saha malumatı,” bizim dünkü “Suriye Paradoksu ve Tespitler” başlıklı yazımızdaki kaygıları da dile getimektedir. O nedenle, bu “Bozkurtça” bildiriyi biraz aşağıda okuyucularımla paylaşmayı yararlı buluyorum.
Ancak daha önce, Çarşamba günkü Halep Türkmenleri öykülemesinde adı geçen “Cingan” konusuna kısaca açıklık getireyim. Ne olur ne olmaz bazı vakıflar bizi, masum bir çocuğun diliyle de olsa yine ırkçı ve nefret söylemcisi ilan edebilirler. Kimseden ses çıkmasa da bizde de Çingeneye “Cingan” denir ve ben Cinganları severim. Helalleşelim, içimize dert olmasın.
Çingenelerin bir kısmı, Alp-Himalaya dağ silsilesi üzerindeki kadim aryan göçünün günümüzdeki kalıntılarıdır. Bir ayaklarının Hindistan’da bir ayaklarının İspanya’da olması bu görüşü doğrulamaktadır. Bir kısmı da II. Abdülhamid’in hazırlattığı bir rapora göre Doğu Türkistan’daki Sinkiang (Sincan) bölgesinden gelen muhtemelen ortak göçler esnasında Türk milletinin bir parçası olan “Abdal“lardır. “Abdalan-ı Rum” meselesi de bu köşeye sığmayacak apayrı bir konudur.
Savaşçı bir toplumun çok önem verdiği müzikli Şaman dansları ve düğünlerle sergilenen o güçlü foklorü yaşatmak için ihtiyaç duyduğu musıkiyi, “Kürşad’ın çerileri“ne icra ettirmesi mümkün değildi. Öyleyse çalıp söylemeyi seven bir kısım “artçı moral birlikleri“nin asker Türklerin uzun göçüne iştirak ederek Kuzey Çin’den Anadolu’ya gelmiş olması mümkündür. Abdalların tarihte musıkinin ötesinde rolleri olduğunu bilenlerdenim. Bu yüzden bazı Abdallar, kendilerine yanlışlıkla “roman” deseler de onları Sanskritçenin bir türevini konuşan “aryani Çingeneler“den daima ayrı tutarım.
Her nerede neşet etmiş ve bu aileye nasıl katılmış olurlarsa olsunlar, bazı arsız nankörler gibi ayyıldızlı bayrağa saygıda kusur etmediklerine göre başımızın üzerinde yerleri vardır. Tarihi yol arkadaşlıklarına müteşekkiriz, toplumsal mevcudiyetlerine muhtacız. Ancak, bu insanlar yani Cinganlar, sürekli göçebelik nedeniyle tarihte bir devlet kuramadıkları ve devlet işleriyle meşgul olmadıkları için mürettep bir ekonomik hayat meydana getirememişlerdir. Bu yüzden de toplumsal iş bölümü ve meslekleşme sürecinde medeniyetin dışında kalmışlardır. Böylece başta kültürel bir yetenek gerektiren musıki olmak üzere kalaycılık, kasnakçılık, elekçilik, ve geri dönüşümcülük gibi tâli işlere yönelmişlerdir. Askerlik ve memurluktan uzak oluşları, sosyal statüyle kaim olan vakar ve karizmatik duruş konusunda Cinganları, devlet kurma rekortmeni olan Türkmenlerden farklı kılmıştır. Söylediğimiz özetle budur.
Devleti olmayan, hukukla da pek arası iyi olmayan çingenelerin arasında illegal ekonomik faaliyetlere olan yatkınlık, “devletli” topluluklara göre daha yaygındır. Yani bizim yaptığımız tespit, ırkçılığa prim vermek değil, tarihten gelen sosyal bir realiteyi vurgulamaktan ibarettir.
Ve İşte Güneyin Hilalinin Türkiye’ye “Bozkurtça” hitabı:
“Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki Hatay’da Milliyetçi, Ülkücü tüm kuruluşlar bu kirli savaşın en başından beri safını ne ÖSO, ne de Esad olarak belirlemişlerdir. Bizler yıllarca halkına zulmeden zalim Esad diktatörlüğünü de; kim için ve neye hizmet ettiği bilinmeyen bir savaşçı gurubunu da desteklememe kararı almıştık. Bizim aldığımız karar bu olayların Ülkemize ve özellikle şehrimiz Hatay’a sıçrama ihtimaline karşı Hatay’da ki kardeşlik hukukunu korumak üzerine olmuştur. “
Esad tarafında savaşanların taraftarı ve hatta akrabalarının olduğu; yine aynı şekilde muhalifler safında savaşanların da taraftar ve akrabalarının bulunduğu bir şehirde yaşamaktayız. Böyle bir ortamda, Dünyaya Türkçe bakış açısıyla bakan biz Ülkücülerin saf belirleme aşamasında ‘ne Esad ne de Muhalifler’ demesi kadar normal bir durum olamaz. Bizim safımız ilk önce ve sadece Türkiye tarafıdır. Bizim en büyük kaygımız ve sevdamız Türkiye’dir. Biz bunu defalarca, gerek basın yoluyla, gerek bire bir ve halka açık toplantılarımızda dile getirmişizdir. Ve bugün gelinen noktada zaman bizim haklılığımızı ortaya çıkarmıştır. (…..)
Bir buçuk milyon nüfusa sahip Hatay’da, yaklaşık olarak dört yüz bin Alevi (Nusayri) vatandaşımız bulunmaktadır. Özellikle Antakya ve İskenderun’da iç içe yaşayan Alevi ve Sünni vatandaşlarımız arasında hiçbir ayrı gayrılık bulunmamaktadır. Bu noktada Hatay, tüm dünyaya örnek olmuş bir şehirdir. Özellikle 80 sonrası bu yakınlık daha da artmış, insanların kafasındaki soru işaretleri, birbirlerine karşı -az da olsa- beslenen önyargılar paramparça olmuştur. Ve inanıyoruz ki bu süreç tüm bu olaylara rağmen aynen devam edecektir. Fakat bu çirkin savaşa Hatay’ı da dâhil etmek isteyen çevreler, olayların başlangıcından itibaren kapanmış yaraları kaşıma ve nifak tohumları serpme gayreti içinde olmuşlardır. Allah’a şükürler olsun ki Hatay’ın gerçek ‘Akil Adamları’ ve yüzyıllardır oluşan kardeşlik hukuku, bu fitne ve fesadı yerle bir etmiştir. Bundan sonra da etmeye devam edecektir. (…..)
Bizler bu olayların yaşanabileceği öngörüsünden yola çıkarak, Suriye’de herhangi bir taraf olup memlekette çıkabilecek bir yangına benzin taşımaktansa, Türk’ten ve Türkiye’den yana tavır alıp çıkabilecek yangını daha başlamadan söndürme pozisyonu almıştık. Ve haklılığımızı yaşanan hadiseler gün gibi ortaya çıkarmıştır.
Hatay halkı Reyhanlı olayından itibaren birbirine daha sıkı kenetlenmiş, üzerinde oynanan tüm oyunları boşa çıkarmaya ant içmiştir. Günümüzde İngilizin, Fransızın yerini alan BOP’çuları kovana kadar da bu zihniyetle savaşa devam edecektir.
Güneyin Hilali Hatay’dan aziz Türk Milletine en derin sevgi ve saygılarımızla…“
Söz bu… Hatay Ülkü Ocaklarının yüreği feraset dolu yiğit başkanı “Naci Akkaya” kardeşimi tebrik ediyor; Alevisiyle Sünnisiyle, Türkmeniyle Arabıyla bütün vatandaşlarımızı, kaynağıi insan sevgisi olan Milliyetçi Hareketin iktidarına kadar, önce Allah’a sonra da Ülküdaşlarıma emanet ediyorum.