Sifon Çekiliyor mu?
Şükrü Alnıaçık
Başbakan Erdoğan’ın Reyhanlı mağduriyetini çantasına koyarak gittiği ABD’de, Suriye’yle ilgili heyecanına Obama’dan karşılık bulamamasının yankıları sürüyor. Esad’a kesin darbeyi vurmak üzere, Saddam’a veya Kaddafi’ye yapılanlara benzer bir askeri harekâta Obama’nın soğuk bakmasının nedenlerini “İbrani alfabesinin CIA karakterleriyle” okumamız gerekiyor.
Esad mı Saddam’dan ve Kaddafi’den çok daha güçlü yoksa devrimin yakıtı yani Suriye’nin petrolü mü yetersiz? Suriye efsunlu bir ülke mi yoksa Esad, aslında “derin globale” mi çalışıyor? Bu soruların cevabını sadece tarih biliyor. Ancak şundan eminiz ki;
Suriye üçe bölünecek olursa,
a)- İran ve Hizbullah’la kader arkadaşlığı yapan, Rusya ve Çin destekli bir “Lazkiye Nusayri Kontluğu,”
b)- Suudilerden Ekonomik destek alan bir “Suriye Çölü Selefi Dükalığı,”
c)- Türkiye’ye entegre bir “Halep Sünni Federe Devleti” çıkması ihtimali İsrail’i rahatsız ediyor.
Bu seçeneğe karşı, huyunu suyunu bildiği, derinlemesine izlediği ve analiz edebildiği bir Esad rejiminin “düşman halkıyla birlikte” yaşamasını tercih etmek, İsrail’in işine geliyor. Ayrıca Müslümanların demokrasi kalitesi için Rusya’yla papaz olmak, ABD’nin hiç işine gelmiyor.
Statüko, İsrail açısından halkıyla bütünleşmiş, birbirine karşı sürekli militarize olan ve dış destek alan, “üç dinamik devlet” yaratmaktan daha uygun görünüyor. Bu durumda canına okuduğu TSK’ya güvenerek Battal Gazilik yapan bizim çakma İhvan-ı Müslimin’den başka hiç kimse Suriye iç savaşını bitirmek için öyle acele filan etmiyor. Hatta ve hatta, Saddam ve Kaddafi olaylarına Arap dünyası tahrik olmasın diye ABD tarafından özellikle karıştırılmayan İsrail, Suriye’ye “muvazaalı” hava operasyonları düzenliyor.
Böylece iki yıldır devam eden Suriye iç savaşında Esad’ın, temel güç kaynağı olan hava kuvvetleri çözülememiş, ideolojik temelleri olan diplomatik desteği kırılamamış ve iyi direnen Suriye rejimi karşısında isyancılar, zamanla sempatik demokrasi mücahitleri olmaktan uzaklaşmışlardır. Muhaliflere olan desteğin azalmasında CIA’nın gayri medeni “El-Kaide“yi eriterek yaptığı bindirme operasyonunun etkisi büyüktür.
Suriyeli Sünniler, önceleri masum ve mağdur olarak, daha demokratik bir yönetim ararken birdenbire dünyaya Afganistan’daki gibi “Taliban görüntüleri” vermeye başlamışlardır. Bu disiplinsiz grupların iç savaştan galip çıkmaları ve “ortak düşman“dan kurtulmaları halinde ülkenin bu kez de Somali’ye dönüşmesi ve birbirleriyle savaşmaktan bıktıklarında İsrail’e saldırmaları ihtimali vardır. Yani turuncu devrimin CIA tarafından yeşile boyanmasıyla birlikte mevcut Suriye rejimi, Esad sonrası Suriye’ye göre daha sempatik ve “baharatlı” bir görünüm kazanmıştır.
Tam da burada Amerikalı Tarihçi Tarpley’in, aylar önce Türkiye’yle ilgili olarak yaptığı analiz aklımıza geliyor: “İngilizler ve Amerikalılar Türkleri Suriye’ye karşı kullanacaklar. Ve çatışmayı modern Türkiye’yi yok etmek için kullanacaklar. Korkarım, Obama’nın aldattığı Erdoğan ve Davutoğlu bu psikoloji ile kendi çukurlarını kazıyorlar. Kazanacakları hiçbir şey yok ve kaybedecekler.”
Tarpley, liberal siyasetçi veya AKP borazanı bir gazeteci olmadığı için açık konuşuyordu: “İskenderun’da CIA var, şu anda Türkler, güney bölgelerinin tamamını CIA’ya devrettiler. Oralarda CIA başıboş, kontrolsüz dolaşıyor. İskenderun otellerinde CIA cirit atıyor. Oteller El- Kaide teröristleri ile dolu. CIA Adana yakınlarındaki İncirlik üssünden, bölgeye getirdiği teröristleri kullanıyor. Ve bunun Türkiye’ye geri dönüşü feci olacak.”
Müteveffa Usame’nin orta yaş eğlencesi olan El-Kaide’nin, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin 3 ay içinde Afganistan’a ve Irak’a girmesindeki rolü neyse, Suriye’ye kimsenin girememesindeki rolü de aynı gibi görünüyor. Çünkü El Kaide’nin sahne aldığı her yerde “İslami terörizm” senaryosunu oynamak kolaylaşıyor. Karşısındaki güç ise ne yaparsa yapsın itibar ve destek kazanıyor.
Şimdi Gelelim “Sifon” Meselesine…
Duyarlı okuyucular, Cüneyt Zapsu’nun ABD yetkililerine Erdoğan’ı anlatırken “banyonun deliğine süpürmeden önce ondan yararlanabilirsiniz” dediğini hatırlayacaklardır. Yani bir nevi “sifonu çekmeden önce” yapılacak işler meselesi… Olaylar, yavaş yavaş Erdoğan’ı silip süpürecek olan sifonun düğmesine Obama’nın ilk teması yaptığını gösteriyor. Nasıl mı?
1- Türkiye’nin güney ucundaki Hatay ili, CIA’nın da katkısıyla Esad’ın hedefi haline getiriliyorsa,
2- ABD istihbaratçıları, El-Kaide üyeleriyle Hatay’da düşüp kalkıyorsa,
3- Binlerce El Kaide militanı, Hatay üzerinden Suriye’ye girip çıkıyorsa,
4- Hatta bunlardan bazıları bizim Antekyalılara “kafirler sonunuz geldi” diyerek sataşıyorsa,
5- El Kaide’nin Suriye kolu El-Nusra adını taşıyorsa, lojistiği ve sıhhiyesi Hatay’da yapılıyorsa,
6- Erdoğan Amerika’ya gitmeden 5 gün önce, Hatay’da Türk tarihinin en büyük terörist saldırısı gerçekleşiyorsa,
7- Hatay – Reyhanlı’daki 73 Mobese kamerasının 73’ü de bir gün önce arızalandıysa,
8- Saldırıdan hemen sonra BBC, ısrarla “saldırıyı El Kaideye bağlı El-Nusra Cephesinin üstlendiğini” duyuruyorsa,
9- Erdoğan ABD’de “seçim kaybetmiş il başkanı” gibi karşılanıyorsa,
10)- Aynı gün Rusya’nın Suriye’ye acayip füzeler sattığı ve Esad güçlerinin Nusra’nın hakkından geldiği basına yansıtılıyorsa…
Bütün bunların tercümesi, “bu işlerden anlamıyorsun çakma akıncı, otur ve bizi izle!“dir. Keşke bir Türk başbakanı bütün bunları yaşamasa ve memlekete de yaşatmasaydı. Lakin İsrail’in gecikmeli Mavi Marmara özrü, AKP destekli NATO üyeliği, İmralı süreci ve Suriye krizi birlikte değerlendirildiğinde ortaya bir gerçek çıkıyor. Galiba artık dönülmez akşamın ufkundayız ve son fasıla giriliyor…
Galiba artık “sifon” çekiliyor.