Bu Memlekete “Kürdistan” Gelecekse…
Şükrü Alnıaçık
Tek parti döneminde 17 yıl Ankara Valiliği yapan Nevzat Tandoğan, 3 mayıs davasından sonra tekrar okuluna (Dil-Tarih’e) dönmek isteyen Osman Yüksel Serdengeçti’ye: “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizmle ne işiniz var? Bu memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!” demiş ve onu odasından kovmuştu.
Akabinde, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e hitaben kaleme aldığı “Yüksek Makamın Alçak Vekiline” başlıklı mektuptan sonra Serdengeçti’nin döndüğü yer okulu değil, yine demir parmaklıkların arkası oldu. Ancak Ülkücü mücadele, iyi bir hikayesi olan tavizsiz bir kalem kazanmıştı. Ülkücü hareket, Komünizmle mücadeleden daha çok, CHP’nin uzayan tek parti iktidarında olgunlaşan bu üsttenci, sömürge valisi benzeri kafayla mücadele etme ihtiyacından kaynaklanmıştır.
1989’da “Utanç Duvarı“nın ve ardından Sosyalist ülkelerdeki Lenin heykellerinin yıkılması Soğuk Savaşın sona erdiğinin müjdecisi olmuştu. Kapitalistler, sisteme yönelik tehdidin sona erdiğine kendilerine yeni pazarlar açılacağına sevinirken Turancılar, Türk dünyasına hürriyet geleceği umuduna kapılmışlardı.
Bir süre sonra Türkiye’deki “ideolojik merkeziyetçilik” de sorgulanmaya başladı.
Demirperde gerisinde devrilen diktatör heykelleriyle, “hür dünyanın Kore Gazisi” Türkiye’deki Atatürk heykelleri arasında bir kıyaslama yapılabilir miydi? Türkiye de böyle bir kadife devrimler sürecine dahil edilebilir miydi?..
“Kemalist merkez“e göre Atatürk farklıydı. O zafer kazanmış, ülkesini düşmandan kurtarmış ve bir sınıf için değil tüm millet için çalışmış farklı bir devlet adamıydı. “Yeni Dünya Düzeni“nde her şey olabilirdi; Tito Yugoslavyası, Çavuşesku Romanyası, Kastro Kübası ve Saddam Hüseyin Irak’ı totaliter sosyalist rejimler olduklarına göre yıkılabilirlerdi. Oysa Atatürk Türkiyesi, karma ekonomili, NATO’ya bağlı, çok partili, 1980’den beri de liberal ekonomiye gönül vermiş; bol Amerikan filmi izleyen, “dost” bir ülkeydi. Dünyayı tanzim edenlerin bunu göz ardı etmesi ve Türkiye’nin başına çoraplar örmesi beklenemezdi!
İşte bu yanlış ve duygusal Tarih bilincine dayanan iyimser yorum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2002’deki “Türk Baharı’na” hazırlıksız yakalanmasına neden olmuştur. Bir önceki dönemde, 28 Şubat sürecinde Kemalistler tarafından o kadar çok irtica edebiyatı yapılmıştır ki; AKP’nin İran’la bütünleşeceği, Ortadoğu’ya kol kanat gereceği ve modernleşmeyi tamamen unutacağı düşünülmüştür.
Oysa AKP en diptekini açığa çıkarmadan önce üstteki çiçekli bahar kargolarını Avrupa’nın önüne yığmaya başladı. Açılım açılımı kovaladı. Milliyetçilikten başka herşey alabildiğine açıldı, saçıldı.
AKP döneminin en şanslı etnik grupları Osmanlı bakiyesi Rumlar’la Ermeniler ve Kürtler oldu.
Yaptığımız araştırmalar, son 10 yılda Ermenilerin “tazminat ve toprak talepleriyle birlikte Anadolu’ya geri dönmeleri” yolunda hızla yol aldıklarını gösteriyor.
15-16 Haziran günleri, Türk Kamuoyunun gözü Kemalistlerin Taksim’deki tantanalarına çevrilmişken PKK, Diyarbakır’da “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” topladı. 10 yıl önce hayali bile kurulmuyordu.
Bugün, Kemalistlerin “üzümünü ye bağını sorma” diyerek yumulduğu Neo-con destekli Otpor modeli bir ayaklanma, kamu otoritesinin tamamen sona erdirilmesine hizmet ediyor. Bundan kazançlı çıkacak olan Kemalistler değil, dağılan oylarını geri toplayan AKP ve “bekleyin kongrelerle birleşelim de sokağa nasıl çıkılırmış görün” diyen PKK’dır.
Bu operasyonun Türkiye’nin sadece bir tek bölgesinde ciddi siyasi sonuç alma ihtimali vardır; o da geçen gün yarım yamalak da olsa “Kürt Kongresi“nin yapıldığı “Diyarbakır siyaset çevresi“dir.
Taksim olayıyla görülmüştür ki;
1- Sermaye, AKP’yi istediği anda yüzüstü bırakarak gecelik faizi yine üç basamaklı rakamlara çekebilir. Provokasyonlarla devlet araç gereç ve dairelerini yağmalatabilir. Borsayı çökertebilir
2- Halk, mitingden daha büyük ve uzun süreli katılımlarla mülki idareye karşı kurtarılmış bölgeler oluşturabilir Bu kurtarılmış bölgeler, doğuda terörist karargahı haline gelebilir. Caddeler, kasabalar, nihayet kentler ve kamu daireleri isyancıların eline geçebilir..
Türkiye şartlarında bu plan-programdan bol tencere tava gürültüsü arasında sadece Kürdistan çıkar. “Kemalist Türkiye” çıkmaz.
AKP’yi de kimsenin Türkiye’nin başından atmak gibi bir niyeti yoktur. Kasımpaşalı Erdoğan’ın yerine bir kolejli veya çakma sufi bulup, eğer millet izin verirse bu korku filminin sonunu getirmek Yahudi lobisi tarafından ciddi bir iş olarak benimsenmiş görünmektedir.
Amerikan Temsilciler Meclisinin Avrupa, Avrasya ve Yeni Gelişen Tehditler Alt Komisyonu, AKP hükümetinin batıya dönüklüğünü sorgulayan bir temayla çalışmaya başlamıştır. Komisyon başkanı, İkide bir Faiz Lobisinden bahseden “Erdoğan’ın ve iktidar partisinin karakteri konusunda soru işaretleri bulunduğunu” ifade etmektedir. Amerika hapşırınca nezle olanların bu seslere kulak vermesinde fayda vardır.
Tek parçalı son seçim maratonunun başladığı şu günlerde “iyi ki MHP var” demeye ve tarihin çığlığıyla milletimize seslenmeye devam ediyoruz!
Duyduk duymadık demeyin!.. Son yüz yılın bütün tapu kayıtları yeniden gözden geçirilecek!..
Aydın Doğan gibi araziye yatırım yapan yeni zenginlerin, neden eski Rum ve Ermeni köylerine yakın arazileri kapattığı o zaman anlaşılacak.
Silivri ve Hasdal’daki yüzlerce masumun kanına giren “günah davetçisi, Perinçek’i milli kahraman zannedip, aklını onun şişme heyecanlarına kiralayan bunca Atatürkçümüz olduktan sonra…
Sümela’yı, Ahtamar’ı, “hacıya” açtıran gâvur, hiç şüpheniz olmasın izin versek, Kürdistan’ı da “Kemalist’e” kurduracaktır.