“Canvas Cemile”nin Muhtemel Akıbeti!
Şükrü ALNIAÇIK
Taksim konusunda bugüne kadar “samimi olanlar ve provokatörler” olarak yapılan ikili tasnif, hadiseyi kavramak açısından doyurucu olmaktan uzaktır. Bize göre “Gezi Hatırası” fotografında yer alacak arkadaşlar, 4 ana grupta 12 bölümde toplanmaktadır. Ülke genelinde sokağa çıkan insanlar da düşük veya değişken bir yoğunlukla Taksim’dekilerin izdüşümüdür.
Bu gruplar aşağı yukarı şunlardır:
A-Devrimciler(Bir fırsat bulup, devleti ve düzeni değiştirmek isteyenler)
1-Kızıl Bayraklılar: “Bir adım ileri” yapmaya çalışan TKP…. Barikat gibi Marksist fraksiyonlar.
2-Kara Yumruklular: “Global devrim koçları“yla irtibatlı kadife devrimciler ve ajan gazeteciler
3-Apo Posterliler: İmralı’nın emriyle meydanlayan “demokratik toplum“cular.
4-DHKP-C – Halk Cephesi: Etnik BAAS devriminin öncü kuvveti
B- Hükümet Darbecileri (AKP hükümetini sokak baskısıyla devirmek isteyenler)
5-CHP- Sosyal Demokrasi Cephesi: Erken seçime ve sandığa sokaktan güç pompalama arayışı
6-İP-TGB Cephesi: Asker ve Avrasya destekli Kemalist azınlık diktatörlüğü ütopyası
C- Protest İsyancılar (Yönetimle ilgili şikayetlerini sertçe dile getiren medeni vatandaşlar)
7-CHP’li İstanbulcular ve Çevreciler: Çarşı Grubu, sendikalar ve çeşitli taraftar dernekleri
8-Milliyetçiler: Bireysel davranan MHP’liler, HEPAR’cı, Atsızcı, Şaman vs. unsurlar.
9-AKP karşıtı İslamcılar: Allah rızası için gün bugündür diyerek kıyamı kutsayanlar.
D- Meraklılar(Ne olup bittiğini yerinde görmek isteyen ilgililer)
10-İstanbullu sempatizanlar, 11-İl dışından gelen kalabalıklar, 12-Yabancı turistler…
Bizim bu listede dikkat çekmek istediğimiz, yüreğimize acı veren bir tehlike vardır. Türk gençlerinin kendi hükümetlerine karşı Yunanlı anarşistlerden, “Türk konsolosluklarına saldırmalarını acil koduyla talep edecek kadar” klasik ifadeyle “özlerinden uzaklaşmmış” olmaları, içimizi acıtmaktadır.
Önceleri, Moskova ve Pekin’den sonra en fazla Belgrad ve Tiran’a sempati besleyen Marksist Devrimcilerden sonra bugünkülerin Atina’dan, Erivan’a, Şam’dan, Tahran’a ve en acısı Washington’a kadar bizden olmayan her yerden destek alabilecek duruma gelmiş olması, son 50 yılın bütün Milli Eğitim Bakanlarını yüce divana gönderecek bir hıyanettir.
CHP’nin sitesi Halk TV’de Taksim hareketinin itibarlı bir eylemcisi olarak bir saat nutuk attırılan “Redhacker“ların PKK ile yanyana saf tutmalarından çok “erkeğin Nataşası” konumundaki doğu Avrupalı kadife devrim koçlarıyla Skype üzerinden bağlantı kurma ihtimali, içimizi acıtmaktadır.
Taksim Devrim provası, ne yazık ki, liberal kapitalizmin ülkemize soktuğu “bireycilik” virüsüne karşı Ülkücülükten başka antivirüs kalmamış olduğuna dair örneklerle doludur.
1968’de Dolmabahçe’de 6. Filo’yu denize döken Türk gençliğinden 45 yılda CIA’nın devrim enstitülerine üç kuruşa satılabilecek karakterde insanlar çıkarmak için dünya bir hayli hızlı dönmüş olmalıdır! Tek umudumuz, tavırlarını Türklükle asla telif edemeyeceğimiz o vatan hainlerinin dönme, kırma, kripto veya ajan olmalarıdır. İşte o zaman, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri gibi, “bir kese altını kaybettik ama kitabı kurtardık” der atımızı yine menzile doğru süreriz.
Bugün, rejimle ilgili şikayetleri olan pıpıl pırıl gençlerin ülküsüzlükten dolayı, 80’lerin kireç badanalı genelevlerinde 6. Filo askerlerine “hizmet etmeye” hazırlanan pörsümüş fahişeler gibi STÖ’ler eliyle yabancılara hizmet sunmaları canımızı sıkmaktadır.
Gezi Parkında Polisin önünden sakince kitap okuyarak aklınca Türkiye’ye “Gene Sharp stratejisi” uygulayan kara eldivenli narin genç kızda benim gördüklerimle, “neden hala oturuyoruz bak ne güzel eylem var” diyen kardeşlerimizin gördükler ne yazık ki aynı şeyler değildir.
13 Haziran’da Hürriyet muhabiri Tolga Tanış, “Kadife Devrimlerin Babası” Gene Sharp’ın asistanı Jamila Raqib’e soruyor: “Türkiye’deki eylemcilerle bir iletişiminiz var mı?”
“Cemile’nin cevabı” daha ilk günden Canvas’a dikkat çeken Banu Avar’dan “kafam çok karıştı” diyen Fatih Altaylı’yı kadar herkesi heyecanlandıracak kadar manidar! “Evet var. Geçen hafta bizimle irtibata geçen bazı Türkler oldu. Gene Sharp’ın yazdığı “Diktatörlükten Demokrasiye” kitabı bir süre önce Türkçe’ye çevrilmişti. Bu kişilerin talebi doğrultusunda şimdi önümüzdeki günlerde kitabın internet ortamına aktarılması için acele ediyoruz. Amacımız önümüzdeki hafta başı yetiştirmek. İsteyen kitabı web sitemizden indirebilecek.” Polonya, Ukrayna, Sırbistan, Gürcistan, Beyaz Rusya ve Arap Baharlarında kalitesi kanıtlanmış 198 eylem türüyle daha yakından tanışabilecek!..
Yukarıdaki tasnifi özellikle yaptım. Çünkü hükümete karşı milli bir isyana kalkışmak son 11 yılın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Türk milletinin yerden göğe kadar hakkı olabilir.
Bu eylem ve kalkışmanın demokrasiye hukuka ne kadar uyması gerektiği konusunda da şahsi bir rezervim yok. Meseleye buradan bakıldığında CHP’li hatta İP’li gençlerin “kavga var neden siz yoksunuz” sorgulamasına da alınmam! Ancak mesele bu kadar basit değil!..
İmparatorluklar kurmuş kavimler yönetmiş, dünyaya yönetim modelleri sunmuş olan Türk Milleti “kökü dışarıda olan” ağacın ne gölgesinde serinler ne de meyvesine göz koyar.
Bizi Fas’la Tunus’la Sırbistan ve Ukrayna’yla karıştırarak kitabi taktiklerle kündeye getirmeye çalışanlar ise fena halde yanılırlar. Bu sıkıcı meseleyi şimdilik mizahın gölgesiyle serinletelim ve herkese iyi haftalar dileyelim…
O günlerde basına yansıyan bir haber vardı. Anzaklar içince sapıtmış; yoldan gelene geçene “popo göstererek” Türkleri taciz etmişlerdi. Turhan Selçuk usta tarafından Karikatürün birinci bölümünden resmedilen bu “Anglosakson usulü taciz“e bizimkilerin verdiği tepki ise Avrupadakinden “biraz” farklıydı!..
Karikatürün ikinci bölümüne “dayı tipli” bir arkadaş, kaşlarını hafifçe çatmış; altılının son ayağına ekürili girmiş ganyancı edasıyla pür dikkat Anzak’a bakıyordu. Kızmış mıydı, küsmüş müydü, taciz mi olmuştu? Hayır bizimki dil bilmediği için belki “global” bir karşılığı vardır diye geniş geniş “bıyığını buruyordu!..”
Türkün böyle baharlı baharatlı, kadife protestolara karnı toktur!.. “Canvas Cemile’nin sonu” da çok büyük bir ihtimalle “Anzağın işine” benzeyecektir!..
Ama global senaryolu “anahtar teslimi” devrimde ısrar edilirse olan masum vatandaşın daralan nefesine ve genç polisin cehennemî mesaisine olacaktır!..