Bence Sizi Vurmuşlar!..
Şükrü Alnıaçık
Arap görünce hemen ibrikle havluyu alıp abdestlendirme eğilimindeki Başbakan Erdoğan’ın şaşırtıcı konukseverliği, henüz hafızalardaki tazeliğini korurken 15 Mart 2011’de Suriye’de halk ayaklanması başlamıştı.
“Suriye Devrimi” diyemiyoruz çünkü daha filmin sonunu görmedik. O günlerden aklımızda kalan en büyük “Erdoğan çelişkisi,” 82 Hama katliamını bile bile Esad ailesine gösterdiği kadınlı erkekli yakınlıktı. Şimdi de”İmralı süreci“nde aynı şekilde dingilsiz direksiyonsuz, askersiz – monşersiz gidiyoruz. Allah sonumuzu hayr eylesin.
Beşşar Esad, dünyadaki tüm “stalinist demokrat“larla birlikte 15 Mart 2011’den bu yana direniyor. Kim olsa aynısını yapardı.
İsyancılar da bulabildikleri destekle ona karşı ellerinden geleni yapıyorlar. Eğer “Esad” soyadının diktatörlük ayrıcalığı yoksa ayaklananlar da yerden göğe kadar haklıdırlar.
Orası, rüzgar ekenin fırtına biçtiği, hata yapanın bedelini ödediği bir coğrafya… Biz Suriye’ye olsa olsa adaletle insani yardım yapabilir, başkasının sahip çıkmamasından dolayı yalnız kalacak olan Türkmen kardeşlerimize sahip çıkabilirdik.
Ancak!.. Üzerinde Kelime-i Tevhid var diye, Selefi bayrağı görünce hemen takkeyle tespih alıp zafer duasına koşmaya şartlanmış olan Erdoğan, bu sefer de yanlış ata oynadı. Kimbilir hangi istihbarat oyunlarının kaçıncı perdesinde devreye sokulan bu savaşçılar, Ortadoğu’nun en haklı baharı olan Suriye isyanını karikatürize etiler. Öyle ki, İsrail ve ABD’ye Esad’ın 50 yıllık diktatörlük rejimi daha demokratik ve insani gelmeye başladı. Böylece Arap Baharı, Suriye’de arap saçına döndü.
Türkiye’nin milli tarihinden beslenen doğru siyaset, Araplara hiç bulaşmadan, Türkmenlere ve Kürtlere sahip çıkarak, Bayırbucak, Halep ve Zor Sancaklarının bir kısmında kesin güvenlik alanları oluşturacak bir şekilde “Suriye’ye girmek“ti.
Ev sahibi razı olduktan sonra gerekirse Şam’a kadar inip, Türkmenleri isyan etmek zorunda kalmaktan da, isyancılardan da koruyabilirdik. “Kardeşim Esad, sen Araplarınla uğraş ben Kürt ve Türkmenleri emanete alıyorum. Şu koordinatlara dokunan bana dokunmuş sayılır, savaş bitince aşağıda listelenen demokratik hakları isteriz.“denilmeli ve Esad’ın tavrına ondan sonra bakılmalıydı.
Bu tip politikaları ancak Atatürk Türkiyesi gibi bağımsız yönetimler uygulayabilir.
Türkmenler’den sonra 19 Temmuz 2012’de gecikmeli bir şekilde Kuzey Suriye’deki Kürtler de ayaklandı. İran ve Irak’a göre Suriye’nin Ortadoğu’da Kürtlerin en zor şartlarda yaşadığı ülke olduğu bilinir. Türkiye’yle kıyaslanamaz çünkü Türkiye’de Kürtlere “pozitif ayırımcılık” yapılmaktadır.
Bugün gözden kaçırılan bir husus vardır. Suriye ve Irak, Kürt etnik grubu devlet memuru yapmamış, askere almamış, BAAS’çı olmadıkça subay yapmamış olabilir. Kürtlerden anayasa yapan Cumhurbaşkanları, Kuran tefsir eden mollalar, kafasına göre isyan eden Şeyhler çıkaran sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyetidir. Çünkü burası Kürtlerin asli kurucu unsur olduğu tek ülkedir. Arapların ayrı bir Emevili, Abbasili tarihi vardır; ama Kürtler Tarihi, Türklerle beraber yapmışlardır.
PKK’lı Kürtler, işte bu gerçekleri, kasten gözlerden uzak tutarak özellikle de cahil Kürtleri kandırmışlar, sanki Türkiye Kürtleri, en çok ezilen Kürtlermiş gibi bir hava yaratmışlardır.
PKK’nın diğer Kürtlere karşı Marksist bir üstünlük sağlamak için aynen Dev-sol gibi, TİKKO gibi, Dev-yol gibi, DHKP-C gibi, ideolojik amaçlarla döktüğü kanı meşru göstermek amacıyla atılan bu iftira arada kaynayıp gitmiştir. Türklere bu haksızlık yapıldığı sürece Saddam’ın paspas yaptığı, Esad’ın tuvalet temizlettiği Kürd’ün bile isyanına saygı duymamız mümkün değildir. Bizde Kürtler, Türkçe kaset satarak köşe dönüyor, Kürtçe şarkı söylemedi diye adam vuruyor.
19 Temmuz 2012 itibariyle isyan eden Suriye’li Kürtler, gün oldu, El-Muhaberata çalışan bir adi suçlunun emrinde, Esad’ın yanında durdular. Gün oldu Kandil’in emrine girdiler. Daha çok Selefilerle savaştılar. Sonra bir de baktık; ÖSO’yla anlaşma imzalayıp, Suriye Devriminin bir parçası olmuşlar.
Derken, dün öğle üzeri Genelkurmayın sitesinde bir haber… “Resulayn PYD’nin kontrolüne geçti. Bahçe duvarımıza da iki adet RPG 7 roketatar mermisi düştü!..”
“Bence sizi vurmuşlar usta!..” Hele bir davranın bakalım!..
Mubarek gün minareyi mi dürtersiniz, kubbeyi mi kafasına geçirirsiniz…
Bir davranın hele!..