BİLGE KAĞANIN RAMAZAN DUASI
Şükrü ALNIAÇIK
Belki de övünmeliyiz bilmiyorum… Sevinmeliyiz belki de aynen 1300 yıl önceki atalarımız gibi o kadar umarsız ve duyarsız, o kadar bilgiye tok, o kadar yabancıya meraklı oluşumuza…
“Bin yıl geçse de…” diye başlayıp, sadakatin sınırlarını zorlayan aşk şarkıları belki de böyle durumlar için yazılmıştır. Evet müjde ey milletim, 1300 yıldır hiç değişmemişiz!
Milletin elinden ne çektiyse, 735 yılında Tarihin ilk Türkçe beyanatını kayaya kazıtan Bilge Kağan:
“Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için…” diye başlayan konuşmasını , “Çin milleti, beylik oğlunu köle, hanımlık kızını cariye kıldı. Türk beyleri, Türk adını bıraktı. Çin adını kullanarak, Çin kağanına itaat etti.” Şeklinde sürdürmüştü.
Hani bazen televizyon karşısında sinirlenip de “bu kadar …. çocuğu nereden çıktı?” diye soruyoruz ya!.. Bakınca anlaşılıyor ki; hiç bir yerden çıkmadı. Bu çocukları “kültür” üretiyor!.. Islah edilmemiş kültürlerin ki Ziya Gökalp buna “hars” diyor; arızaları vardır. Kimi ülkeler hırsız ve yankesici üretir, kimisi mafya, kimisi, fahişe, kimisi eşkıya… Bizim kültürümüz ise saflık ve iyi niyetten kaynanlanan “eriyip bitmeler” üretiyor.
Yani gittiğimiz yerde iyiniyetten kırılıyor, misafirperverlikten eriyoruz. Kardeşim niye verirsin yatağını elin gavuruna?.. Yalan değil! Assimile oluyoruz. Kavimler Göçünden Cumhuriyetin ilanına kadar Avrupa’da, Hindistan’da Ortadoğuda kaybettiğimiz Türk’ün haddi hesabı yok. Hindistan’da Akhunlardan geriye üzerinde “Eftalit” yazan Sanskritçe bir mezartaşı kalmış!.. Sonradan Gazneliler’le Hindistan’a giden Müslüman Türkler de kast kaçkını Hindularla karışıp Pakistanlı olmuştur. Cumhuriyet döneminde bile ruhen Rumlaşanların, Araplaşanların haddi hesabı yok!
Bu erime ve yabancıyı çok sevme kabiliyeti, uzun analizlere muhtaç kültürel bir hastalıktır. Modern “ulus devleti” ve iletişim çağında bu hastalık daha tehlikeli bir hal alır. Tek milli rahatsızlığımız da bu değildir. Başbuğ rahmet istedi! “Bizans’tan bulaşan hatalıklara” hiç girmiyorum.
“Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için mahvoldun, yok edildin.”
Ben hemen kısa bir savunma yapayım. Bu manzaranın sorumlusu büyük ihtimalle hayvancılık ekonomisi ve “at”tır. Atı olan Türk, koyun – keçi yavruladıkça açlıktan ölmeyeceğini öğrenmiştir. Herhalde Türk, bozkırda ot bittiği sürece, yayılan keçilerden birinin memesine ağzını dayamaktan da aciz değildir. Atına binip, avlanma, baskın yapma, olmadı gece onikide Çin seddini açtırıp, yakın köylerden nevale alma ihtimali de her zaman mevcuttur. Tarihte hiç bir olgu, nedensiz teşekkül etmez. Aklımızın ermeyeceği garipliklere masal diyoruz.
Yani Türk, “Çin milletinin tatlı sözüne, ipek kumaşının yumuşaklığına aldanıp da Çin’e yaklaşırsa,” şu sonçlara katlanmak zorundadır: 1- Çok bilgili insana, çok cesur insana fırsat verilmemesi. 2- Sistemin dışına çıkanın yalnızlaştırılması, 3- Tüketim oyunlarıyla Türk milletinin kandırılması, yok edilmesi, soyunun tüketilmesi!.. Durum genlerle ilgili, gayet açık ve net!..
1278 yıl önce bugün Bilge Kağan, “bez bebek yerine barby bebekle oynuyorsun; dikkat et yarın sisteme cariye olacakın!” diyor.
1278 yıl önce bugün Bilge Kağan, “9 Işık yerine Das Kapital okuyorsun, dikkat et iki gün sonra ‘hepimiz Ermeniyiz’ diye bağıracaksın!” diyor.
1278 yıl önce bugün Bilge Kağan, “Avrupalı kedi bakıcıları gibi çocuk yetiştiriyorsun, dikkat et oğlun topa kız gibi vuracak!” diyor.
1278 yıl önce bugün Bilge Kağan, “Ortadoğu dururken Aydınlık, Sözcü, Zaman, Falan okuyorsun, dikkat et kafan karışacak!” diyor.
1278 yıl önce bugün Bilge Kağan, “MHP lideri dururken, kutsuz şadların, fikirsiz fraksiyonlarında afaki nutuklar dinliyorsun, dikkat et memleket elden gidecek!” diyor.
Kendisine soruyorum: Peki millet böyleydi de senden başka akıllı da yoksa nasıl oldu bu imparatorluk işi, kitabeler filan?.. Cevap, “kuzey cephesi”nden geliyor: “Tanrı kuvvet verdiği için, babam İlteriş kağanın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş.”
O zaman Bilge Kağan’dan bir dua yetiştirelim şu mubarek günlere:
Allah, Türkü bozkurt; düşmanı koyun, beylerin ve hanımların ibadetlerini toyun eylesin!
Şölen tadında iftarlar dileğiyle hayırlı ramazanlar…
(*) : Toyun: Toy, düğün.