
Eğer Batılılaşabilseydik
Birkaç hafta önce yazdığım Türk Dünyasıyla ilgili bir yazıda “eğer batılılaşabilseydik” Türk Dünyası için neler ve nasıl yapmamız gerekirdi, sorusunu sormuş ve bazı cevaplar vermiştim. Bugün aynı konuyu Türk Dünyasıyla sınırlamadan işlemeye çalışacağım.
Türk milliyetçilerinde ve muhafazakâr kesimlerde Batıya karşı düşmanlık, genellikle yanlış örnekler üzerine kurulmakta, bunun sonucu olarak da yanlış bir muhafazakârlık anlayışı milliyetçilik sanılmaktadır. Batıya karşı düşmanlık, onların sömürgeciliğine karşı yöneltilmelidir. Oysa milliyetçilerimiz düşmanlıklarını, Batılıların hayat tarzlarına ve yaptıklarına yöneltmişlerdir. Oysa milletimizi yüceltmek için Batılıların yaptıklarını yapmak gerekir. Onlar gibi bilime ve sanata yönelmek, bilim ve sanat önündeki engel ve kayıtları kaldırmak gerekir. Siyaset ve ticarette ahlakı, uluslararası ilişkilerde millî çıkarı, hayat tarzında, yaşama alanlarında güzelliği ve estetiği, sanatta mevcudu muhafazayla birlikte yeni yaratmaları öne çıkarmamız gerekir. Elbette Batılıların tamamı sadece bunları yapmıyor; fakat bizim görmemiz gereken bunlardır.
Eğer batılılaşabilseydik (bu kelimeyi beğenmeyenler çağdaşlaşabilseydik de diyebilirler)…
Hayatımızın her safhasında acaba bu konuda ilmihâl ne diyor, falan din adamı ne diyor diye takılıp durmaz; Kur’an’ın da ana emirlerinden biri olan bilimi öne çıkarır; en büyük yatırımları bilime ve bilim adamına yapardık.
Sanat olarak tarihî ve folklorik olanla, onları muhafaza ile yetinmez; bir yandan onları müze, eğlence yeri, müzikal tiyatro, sinema, televizyon vb. modern tekniklerle sunmaya; bir yandan da öz olarak onlara dayanan, fakat modern tekniklerle işlenmiş yeni sanat eserleri yaratmaya çalışırdık.
Mesela müzikte tarihî ve folklorik olanla yetinmez; Batı’nın ve hatta Azerbaycan’ın (Köroğlu, Leyli Mecnun operaları) yaptığı gibi yaparak senfonik eserler ve operalar besteler; meydanı arabeske ve popa bırakmazdık.
Bir zamanlar tekbir ve salavat gibi ihtişamlı bestelere imza atmış bir toplum olarak dinî müzikte, beyaz takkelerinin altında yüzleri takallüs eden mevlithanlar ve kasideciler ile yetinmez; Batı’nın kilise koroları gibi muntazam, disiplinli, yeni yaratmalara açık dinî müzik icralarına sahip olurduk.
Ahmet B. ERCİLASUN – YENİÇAĞ
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=27385