ESERLER VEREN SUÇLULAR
Babür Hüseyin ÖZBEK
Kişilerin eğitimleri, ekonomik durumları, dini inançları ve mesleklerine göre ilgi alanları farklı farklı olduğundan birikimleri de, hayata bakış açıları da o yönde oluyor. Nereden nereye; MİT’çi Kâşif Kozanoğlu’nun ölüsü Silivri Cezaevi’nden çıktı. Bilgiliydi, cesurdu; eserler verecekti. Anılarının yayınlandığını göremedi. İktidara göre “Eser veren suçlular”dandı.
Ağustos 2013’ün son haftasına doğru giderken tatilciler dönüş hazırlığında. Yerli ve yabancı haber kanalları 21 Ağustos 2013’de Şam’ın doğusunda büyük bir sahayı kaplayan Guta bölgesinde kimyasal gazla (sarin) ölen, 1300 ve üzerindeki insanı katleden kişileri arıyor Suriye Ulusal Koalisyonu’nun etkili liderlerinden George Sabra katliamın sorumlusu olarak Beşar Esad ve destekçisi Rusya’yı işaret ediyor. Birleşmiş Milletler denen “5 Gücün Kuklası” kuruluş 8 gün geçmesine rağmen hiçbir somut sonuca varamadı.
İncelemelerini sürdüren B.M’ler Denetleme Heyetin’in kesin kararı açıklanmadan Türkiye’nin “Savaş Çığlıkları” atanlar safında yer alması bu ülkenin, Anadolu insanının hayrına olmaz.
Görenler bilirler bölgenin insanları eğitimsiz, işsiz, sürekli göçler var ve bunların yarınları meçhul. Okumayan; eğitime, okula, kitaba yatırım yapmayan milletler topluluğu Araplar.
Hangi araştırma kurumunda, hangi üniversitelerinde yarınlar için neyi araştırıyorlar; son 20 yılda, çeyrek asırda, elle tutulan gözle görünen bir başarı var mı? XXI.Yüzyılda her şeyin temeli eğitim. Bunu İslam ülkeleri, İslam liderleri neden görmüyorlar? İşin özü bu suallin cevabında.
BİTKİ YETİŞTİRMEK, TOPRAK BULUNDURMAK YASAK
Türkiye ve dünyanın gündemi, “Arap batağı ve Arap kargaşası.” Ama ben Silivri’den, Ergenekon’dan, Hasdal’dan ve burada ki “Toplama Kampları”nda yaşamlarını sürdüren tutuklulardan, hatıralarını yazan – çizen ve bizlere ulaştıran değerli insanlardan bahsedeceğim.
Detayda fikir ayrılıkları olsa da 1930 – 50 arası cezaevlerinde anılarını yazmış yazarların notlarına bakarak o günlerin siyasi, askeri ve ekonomik tablolarını çıkarabiliyor, neler oldu, nasıl oldu; kim neden öyle yaptı? görebiliyoruz.
Kemal Tahir’in Çankırı, Nazım Hikmet’in Bursa, Sabahattin Ali’nin Konya ve Sinop Cezaevi hatıraları, yeni neslin o tarihlerde neler oldu, nasıl oldu, sorularına cevap verebilecek yapıtlar. Ki onlar devirlerine damgasını vurmuş, eza cefa çekmiş yazarlar.
Gelecekte, geçmişin aynasında Silivri karanlık bir zindan olarak yerini alacak. İçerden, “Esir Kampı”, “Zulümhane” , “Toplama Kampı” gibi haklı benzetmelerle aynaya yansıyor. Bu isimlerle anılar yazılıyor. Haklılar! Mahkeme heyetine, “Ben neden buradayım, suçumu öğrenmek istiyorum” diyen gazeteciler oldu. Sonuç değişmedi. Onlar suçlarını öğrenemediler. Ama cezaları kesildi. Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, İlker Başbuğ, Çetin Doğan… İktidara göre eserler veren suçlu asker ve gazetecilerden bazıları.
Yarım asırdan daha gerilere gidelim; benzer şekilde 1944’lerde tutuklanmış, eziyet görmüş sonrada değişik konularda eserler vermiş Türk Milliyetçileri var. 7 Eylül 1944 – 29 Mart 1945, 7 ay gibi kısa bir mahkeme dönemi, 65 oturum, 23 aydın, yurtsever, ilim, fikir ve sanat adamı ki sonraki yıllara damgasını vuran örnek insanlar. Suçları Türkçülük- Turancılık. Kimler mi:
Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan ( Eski Başkurdistan Muhtariyeti Devlet Başkanı. Türkistan Milli Birliği Kurucusu ve ilk Başbakanı. Rus Parlamentosu DUMA üyesi – Lenin, Stalin ve Troçki’den oluşan güçlü 6’lar komitesinin kısa süreli üyesi.), H.Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Ord.Prof.Dr. Reha Oğuz Türkkan, Fethi Tevetoğlu, Necdet Sancar… gibi. Devletine hata yapmamaya yeminli, eserler veren kişiler. Devlet ise onları suçlu ilan etti. Dünyanın hiçbir yerinde vatanını sevmek, milliyetçi olmak suç değildir. Ne mutlu Türküm diyene!
Silivri’ye, Hasdal’a yolu düşmemiş, sadece gazetelerden okuyup, televizyon ekranlarından seyreden, radyolardan dinleyip ahkâm kesenler durumu daha bir zayıf, daha bir yavan değerlendiriyorlar. Hani hep, “Bir kere görmek bir cilt kitaba bedeldir” sözü var ya, işte burada geçerli.
Orası “Alkadras Kuşçusu”nun mekânı değil ki kuş beslesinler. Bitki bile yetiştirmeme, toprak bulundurmama, yemek yapmama…gibi çoğunluğun bilmediği, yabancı olduğu yasaklar zinciri var. Ve onlar, o yasaklarla yaşamlarını sürdürüyorlar. 69 sene önce tabutluklarda eziyet gören, vatansever, abide şahsiyet Ord.Prof.Dr.Zeki Velidi Togan gibi.
Tam teyit ettirilemese de, halen dünyada aynı mahkemede aynı zamanda en çok gazetecinin yargılandığı ülkelerden biri olduk. Bu hata her fırsatta, özgürlük – demokrasi lâflarını dillerinden eksik etmeyen RTE iktidarına yeter. Tarih bunu bir “Kara leke” gibi kaydetti. Zaman zaman sorumluların önüne o kötü eserlerini hem içte hem dışta koyuyor ve koyacak. Aslında olan Türkiye’ye oluyor.
Bu insanlar önceden yıllar içinde bir eser verirken, şimdi olaylar onları hızlı harekete itti. Orası bir “Kültür evi”, ileriki yıllarda Türk Hukuk Sistemi’ni de sorgulayacak “Bir kitap üretim ocağı” oldu. Tutuklular: subaylar, gazeteciler, avukatlar, öğretim üyeleri. Bazı gazeteciler ve subaylar anılarını yazdılar, yazıyorlar. Daktilo ve bilgisayar yok. Bilgi kaynakları, soruşturma imkânları kısıtlı; ne varsa hepsi kafalarındaki ve yaşadıkları olaylarla sınırlı. Hepsi yaşayabildiği, derleyebildiği kadarı ile el yazısı ürünü. Çağa uyan cep telefonuna düşen “…phone ile gönderilmiştir” gibi şeyler yok.
Bir şeyler yaşadınız, gördünüz; bunları yazdınız, yazdınız; yoksa anılarınız da sizinle birlikte yok olur gider. MİT’çi kâşif Kozanoğlu’nun ölüsü cezaevinden çıktı. Ne yazık ki anılarının yayınlandığını göremedi. Daha sonra “Mezara Götürmediği Sırlar” başlığı ile yayınlandı. Orta Asya’da, Doğu Türkistan’da, Bosna’da, Suriye’de…devlet için
T.C.adına yetki kullanarak görev yaptı. Tokyo’da geçici görevdeyken çağrılarak istifa ettirildi. Tutuklu odasında öldü. Öldürüldüğü yazılıp söylendi.
İlk çıktığında çevresini etkileyen ama yıllar sonra anılmayacağını düşündüğüm “000Kitap” Devrimci Karargâh’ı anlatan bir yazıdan yola çıkılarak yazılmıştı. Yazarı Ahmet Şık’ın tutuklanmasına sebep oldu. Dijital ortamda önce imha edildi daha sonra 125 imza ile yayınlandı.
***
Yaz bitiyor, Ağustos’un sonu, Arap Baharı gelmedi, gelmeyecek gibi. Silivri’deki anılarını yazanları ve biz onları okuyan, okutmaya çalışanlar; Arap’ı gören ona sempati besleyen, insanlık adına Arap kızına ağlayan Başbakan’ın Kerkük’teki, Musul’de ki Türkmenler’i de aynı duyarlılık ve yetki ile sahiplenmesini bekliyoruz. Bazı subaylar, gazeteciler, yazarlar daha yazacaklar. Öyle veya böyle yolu Silivri’den geçenler rehberlik görevlerini yapıyor, tarihe not düşüyorlar.
OKUYARAK, OKUTARAK DESTEKLEYELİM
Bir davada haklı olduğunuza inanıyorsanız, bi-şekilde desteklemeli arkasında durmalı, varlığınızı hissettirmelisiniz. Yoksa kapalı kapılar ardında atıp tutup, “Canlı yayın” da fikriniz sorulduğunda saklanacak yer arıyorsanız, siz bize, T.C’nin yarınlarını kuracak “Kadroları”na yaramazsınız.
TSK’nın, özellikle Deniz Kuvvetleri kanadı yarı felç gibi (Şimdilik koramiral yönetiyor). Balyoz, Ergenekon, Andıç…gibi “Bitmeyen kinin oluşturduğu kurgu davalar” yarın, yanılmayı dilerim ama gene hüsran yaratacağa, hüsranla biteceğe benziyor. Zaman ilerledikçe silikleşecek, hapislerde yatan o değerler, kıymetli insanlar tükenecekler. Çünkü adalete de, gerçekleşeceğine de inanmıyorum.
Gazeteciler gibi subaylar da, bilhassa “Bahriye Camiası”ndan tanıdığımız değerler, hayatın zor idame edildiği zindan köşelerinde, bin bir güçlükle, can havliyle, günümüz Türkiye’sinin denizlerdeki menfaatlerini de dile getiren kitaplar yazdılar: Semih Çetin “Bir İhanetin Öyküsü – Hasdal’da Bir Amiral”, Ali Türkşen “Kardak’ ta Kahraman- Hasdal’da Esir”, Özden Örnek ”Canbazı Bırak Balyoza Bak”, Cem Gürdeniz “Hedefteki donanma”…gibi.
Okutarak, bilgilendirerek, fikren beslediğiniz insanlar inandıkları davayı bedelsiz, en az hata ile savunurlar. Yukarıdaki eserleri veya bu mealde sizin uygun göreceğiniz kitapları satın alıp okuyun, okutun ve lütfen mümkünse bir tanede alarak, okuyan, değerlendiren birine hediye ederek tanıtımlarına hizmet edin. Bazı kitapçılar, bazı yayınevlerinin kitaplarını satmak istemiyorlar. Biz, “Eserler veren suçlular” a sahip çıkmalıyız.
Tamer Şahin’in edebi romanı “Annemin Mirası”nı anlatırken de yazdığım gibi, kitapçıdan ısrarla istediğinizde, istediğiniz kitabı mutlaka getirecektir. Bu hizmetin bir riski de yok. Yeter ki isteyin. Bilinçli insanların kartopu gibi çoğalıp büyümesine siz de isterseniz böyle hizmet edebilir, katkıda bulunabilirsiniz.
www.baburhuseyinozbek.com