
Prof. Dr. Ali Osman Özcan
Zamaneler, eleştiriyi isyan zannettiklerinden; fesatçıların, isyancıların, tembellerin uşağı olacaklarını akıllarına getirmemektedirler. Şeytana, nefsine, dünyaya, yalancı ve dolandırıcıya, düşmana uyarak gerçekliği topa tutmayı, felaketlere karşı önlem almamayı yöntem kabul etmektedirler. Çok yemek yemeyi sağlık işareti, elindekini kimseye vermemeyi cömertlik belirtisi, herkese tepeden bakıp kibirli davranmayı statü göstergesi diye alkışlamaktadırlar. Eğlence düşkünlüğü ve çok yemek yemenin insanı tembelleştirdiği, zekâsını körleştirip küntleştirdiğini hiç akıllarına getirmezler.
Sabahları erken kalkmak günümüz insanına zor gelmektedir. Erkenden kalkıp çalışmaya başlamak hoşlanılacak bir davranış değildir.
Zamane insanları hep genç kalacaklarını zannetmektedirler. Oysa ihtiyarlık ve yaşlılık günleri de gelip çatacaktır. O zaman bu ihtiyarlara kimse sahip çıkmayacağından huzur evleri her şeyi eleştiren insanlarla dolup taşacaktır. Bunlar bir gün huzur evlerine müşteri olacaklarını akıllarına getirmekten aciz olduklarını bile fark etmemektedirler. Yaşlılık ve ihtiyarlıkta sürüneceği, çile çekeceği, hastalıktan başını kaldıramayacağı günler yerine hep gençlik günlerinin hayaliyle vakit öldürüp maskara muamelesine tabi tutulacaklardır.
Zamane; günahının, uykusunun, öfkesinin, tamahının, tembelliğinin çok olmasından endişe etmemekte, statü sahibi biri olarak el üstünde tutulmayı kendine layık görmektedir. Ana-babaya merhamet ve şefkat onlarda yoktur. Şeytanla arkadaşlık etmeyi, herkese zulmetmeyi, lanet etmeyi kendisine amaç edinmişlerdir. Zamaneler kendileri dışındakilere mürteci, umacı, öcü, çağdışı, demode diye ad takarlar. Kötülüklere koşmayı, gerçeklikten kaçmayı, can alıcı biri olmayı erdem kabul ederler. Çıplaklık, kumarbazlık, ayyaşlık, soygun, rüşvet, tefecilik, yalancılık, hırsızlık, namussuzluk, utanmazlık, edepsizlik, imansızlık, dinsizlik vb. en hoşlanılan tutumlar arasında görülür.
Ahlak alanında Nemrud‘tan bile geridirler. Nemrud, İbrahim peygamberi güneşte bırakıp sıcaktan bunalttığı zaman İbrahim peygambere buzlu şerbet gönderir. “Şerbeti niçin gönderdin?” diye soranlara, Nemrud “Bende hakkı vardır” diye cevap verir. Nemrud, İbrahim’in kendisine “Güneşi batıdan getir” diyerek haddini bilmeyi öğrettiğini söyler. Onun için buzlu şerbeti göndermiştir. Hz. İbrahim‘in hocalık hakkını Nemrud bile kabullenmiştir. Zamane insanı, hocalık hakkından bile habersiz olup bilime insafsızca saldırmayı eleştiri zannetmekte, onlara gerçekliği öğretmeye kalkanlara Nemrud’tan daha şiddetli davranmayı üstünlük göstergesi kabul edebilmektedirler. Başkalarına kötü zanla davrandıkları hâlde başkalarından dostluk göreceklerine inanmaktadırlar. Oysa kötü zan ve niyetler, düşmanlıkların başıdır.
Zamane gençliği kendi aklına güvenmekte, akılla her şeyi görüp bileceğini düşünmektedir. Dolayısıyla “Kanaat ve şükür nedir?” bilmediği için kendi benliğinin acizliğini de bilemez. Bilge bir kişi ise kendi benliği ve aklına güvenmeyip Allah’a inanıp O’na tevekkül eder. Zamane gençliği bilim, sanat ve kültür alanında hazıra konmayı çok sever. Çalışmak onlara ağır gelir. Düşünmeden söz söylemeyi çok sevdikleri için utanmazlıkları diz boyudur. Mahcubiyetin ne demek olduğunu bilmezler. Her şeyi eşitlediklerinden büyük-küçük, amir-memur, yüce-alçak arasındaki farkları ayırt edemezler ve dalkavukluğu, yalakalığı, yardakçılığı eleştiri potasının malzemesi yaparlar.
Zamane eleştirisinde münakaşa ön plandadır. Atışma ve çekişmeyi eleştiri ile bir tuttuklarından sonuçta mücadele, kavga ve düşmanlıkların ortaya çıkacağını önceden tahmin edemezler. Bütün bu söylenenler zamanenin ahlaki açıdan eksik yönüne vurgu yapmaktadır. Ahlaki açıdan verilecek eğitimde medenilik adına cahillik propagandası yapılmamalıdır. Saygı sözcüğü itaat sözcüğü ile bir tutulmaktadır. İtaat bir otoriteye boyun eğmektir. Saygıda boyun eğmek söz konusu değil, gönülden teslimiyet esastır. Tevekkül sözcüğü ile temenni sözcüğü de birbirinden farklıdır. Allah’a tevekkül edilir; ama yapılması gereken bütün işler yapıldıktan sonra. Temenni ise iyi dileklerde bulunmayı ifade eder. İyi dileklerde bulunmak tevekkül değildir. Hatta temenni ve tevekkül sözcükleri kadercilikle de ilişkilendirilip zihinler bulandırılmaktadır. Sonuç olarak, zamanenin eleştiri kabul ettiği şeyler, kendi zararına olmaktadır.