Alperen BURAK
Bir ülkü devini, davası uğrunda şahadete kanatlanmış bir yiğidi, sehpaya çıkarken imanını haykıran ve gül bahçesine girercesine ipe yürüyen bir dava erini, böyle bir portre çerçevesine sığdırmak mümkün değil. Ama ruhumuzun sancılarını kaleme aktarabildiğimiz ölçüde anlatalım istedik Mustafa’yı. Şehit Mustafa Pehlivanoğlu’nu.
Esmerden biraz açık bir ten, simsiyah, gür ve sık saçlar… Kalın ve sert kaşların simasına nakşettiği ciddi ve durgun bir karakter…
Satılmışlığa karşı öfke dolu gözlerine derinlemesine baktığınızda ötelere sevdalı olduğunu hemen anlarsınız.
Gençliğinin zindeliğinde gergin ve çizgisiz alnından aşağıya süzülen pür-i pak bir yüz.
Sokakta millet sevdasını, zindan da tevekkülü, sehpada şahadeti haykıran bir ağız ve bayrak kırmızısı dudaklar.
Herkes güler, tebessüm eder ama Mustafa’nın tebessümü ukbayı görür gibidir, öyle içten sımsıcak ve peygamber sancağında toplanmayı bekler gibi huzurlu…
Burnu havayı soluyan bir kurt burnu gibi uzar mağrur yüzünden ileriye. Evet mağrurdur yüzü, her daim gurur hissedilir yüreğindeki tavazuya inat. Mağrurdur çünkü bu duruş imanı zayıflara atılan tokattır “inanıyorsanız üstünsünüz” kelamına güvenerek.
Çile yoluna talip olmuşların kaderidir yusufiye, yusufiyede çile, çile de yalnızlık.
Yalakaların, düzen bekçilerinin, kavgadan kaçanların, ölümden korkanların, sırtını sağlama alanların yolu değildir bu. Bu, yalnızlığını kanla karmasını bilen erkişilerin yoludur.
Yusufiyede yalnızlığını kanla kararak yazdığı her mektupta haklı davasının zaferini müjdeliyordu yılgınlığa inat. Gün gelipte o mektupların kırpılarak, naylon mücahitlerin elinde oy devşirmek için kullanılacağını bilseydi yazmayacağına eminim Can Mustafa’nın.
Vatan satanların, vatanseverlerle bir tutulduğu adaletsiz günlerde yargılandı. Vatan satanların acısı hafiflesin, paşaların dengesi kurulsun diye sürüldü genç bedeni darağacına. Bir nesil, kararı veren hâkimin “biz Mustafa’yı denge olsun diye astık” sözüne sövgülerle akıttı içinin acısını ve Mustafa gibi nice şehitlerle tuz ekmek bölüşmüşlüğünün hatırasında yaşattı kutlu sevdasını, giden canların ardından.
Bütün Türkeşçiler gönüllerimizin tahtına oturttuk Mustafaları, “Mustafa’lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah’a inananlarındır.” cesaretinde ölümsüzlüğe yürüyebildikleri için… Zulüm ve işkencede geçen zindan günlerinden bize miras kalan sözleri hareketin tarihçesine düşülmüş bir hitaptır.
O, iman ve vakarla yürürken sehpaya, dilinde tekbirlerle, ümit eder miydi bilinmez yüz binlerin duasını alacağını… ama biz biliyoruz ki her yıl yüz binlerce Türk-İslam Ülkücü şehitleri için ellerini açıp, Canab-ı Hakka yakarmaktadır Fatihalalarla. Ruhun Şad Olsun Mustafa, kavgan da sevdan da bizimdir.
Zindanları yıktılar, Zulumleri aştılar
Peygamber övgüsünde Başbuğla kurtlaştılar
Özmen’le Önkuzuyla Kürşad’la dertleştiler
Tarihe ülkücü denen bir nesil nakşettiler.