
16 Kasım 2013 tarihi, Türk olanlar ve kendini Türk hissedenler için tarihimizin en karanlık sayfalarından biridir. Belki Türklüğü önemsemeyen, kendini Türk hissetmeyenler veya Türk olmayanlar için bu tarih bir bayram günü kabul edilebilir. Çünkü bu tarihte Diyarbakır’da sahneye konulan oyun, 1920’de imzalanan Sevr Anlaşmasının “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir Kürdistan kurulması” perdesinin, 93 yıl sonra BOP Projesi kapsamında sahneye konulma girişimidir.
Aslında bu sahnenin en başarılı aktörü, Habur’dan ŞiwanPerver’le konvoy halinde bir kahraman edasıyla Türkiye’ye konvoyla giren Kuzey Irak Peşmergebaşı Barzani’dir. Oyunun, Kürt ırkçılarının “Amed” dediği ve bölücülerin “Kuzey Kürdistan’ın başkenti” kabul ettiği Diyarbakır’da yapılması, gaflet değilse, büyük bir dalalettir. Ayrıca bütün şehrin Kürtçe afişlerle ve pankartlarla, KDP, BDP, PKK bayraklarıyla donatılması, Kürtçe konuşmalar ve türkülerin gırla gitmesi, PKK’nın yıllarca yaptığı mücadelenin bir zafer nişanesi olmuştur. Hükümetin Başı’nın tarihte ilk defa “Kürdistan” ifadesini kullanması birilerinin tarihine altın harflerle geçmiştir. Ama Türklerin tarihine değil. Yakında çıkarılacak bir afla militanların dağlardan ineceklerini, hapislerdeki PKK ve KCK’lıların serbest kalacaklarını açıklaması ise, bölücülerin kazandıkları zaferin tescili olmuştur.
Millî şuurdan, vatan-millet-bayrak sevgisinden nasibini almamış, vatanın bölünmesinden,bir parçası üzerinde ayrı bir devlet kurulmasından rahatsız olmayanların savundukları tek nokta “bir yıldır şehit verilmemesi”dir. Bu yüzden, neredeyse zil takıp oynayacaklar. Onlar ya şu gerçeği görmüyorlar, ya da görmek işlerine gelmiyor. Devlet bir yıldır, bir çok askeri karakolu boşalttı, askeri, polisi, özel harekatçıyı geri çekti, meydan peşmergeye kaldı. PKK ve KCK bazı yerleşme birimlerinde kendi özel polis teşkilatlarını kurdular. Bu durumda peşmerge kimle çatışacak. Bu gelişmelerden rahatsız olmayanlar, sadece canını, malını, rahatını düşünenlerdir. Mütareke döneminde de canlarını ve rahatlarını düşünen bazı mütegallibe ve aydınlar ciddi ciddi İngiliz ve Amerikan Mandasını savunmuşlar, bu yüzden düşman yerine Kuvva-yıMilliyecilerle mücadele etmişlerdir.
KDP ve Barzani, Kuzey Irak’ta otonom bir bölge halinde Irak Kürdistan’ını kurmuştur. PYD ve Salih Müslim, Esad-El Nusra çatışması sırasında meydana gelen boşluktan yararlanarak Rojawa’da Suriye Kürdistanı özerk bölgesini oluşturmak üzeredir. Türkiye ile arası açık olduğu için Esad da bu oluşumu desteklemektedir. Bu oluşumu Amerika da desteklemektedir. Türkiye Suriye’deki kavgada taraf olarak bu oluşumu bilerek veya bilmeyerek desteklemiştir. Amerika son günlerde İran’la da ilişkilerini iyileştirme sürecini başlatmıştır. Oslo’da iki yıl önce başlatılan, bugün İmralı-Kandil arasında sürdürülen ve “Akil adamlar”ın da desteklediği “Barış süreci”, adı konulmamış bir “Kürdistan oluşumu” emareleri taşımaktadır.
Yazılı ve görsel basının çoğu ya susturulmuş, ya da yandaşlaştırılmıştır. Yandaş olmayan muhalif yazarların hemen hemen tamamının işine son verilmiştir. Bu durumda kamuoyu tek taraflı oluşmaktadır. Milletin büyük bir kısmı tek yanlı haberlerle uyutulmakta, durumun vahametini algılayamamakta ve kavrayamamaktadır. Kısacası millet “şehitler gelmiyor” avuntusuyla kandırılmakta, bölünme süreci gözlerden gizlenmektedir. Vatan-millet-bayrak sevgisini yüreğinde taşıyan, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü savunanlar uyanık olmak ve uyuyanları uyandırmak zorundadırlar.MillîŞairimiz Âkif’in dediği gibi;Sahipsiz olan memleketin batması haktırSen sahip olursan bu vatan batmayacaktır