O yüzü ve saçları örten, Türk töresinde olmayan bez parçası “türban” , oy getiriyor ve rey tuzağı olarak kullanılıyor. İktidar BDP desteği ile “andımız” ı okullardan kaldırdı. Şimdi sıra şeriatın olmazsa olmazlarından kabul ettikleri, türbanda. Başörtüsüne değil, türbana, siyasi simgeye yükleniyorlar. Sonra sıra da neler var derseniz:
a – ) Milli bayramlar azaltılıp, dini bayramlar artacak,
b – ) İmam nikahı medeni nikahla eş sayılacak. 4 evliliğe kadar ortam hazırlanacak.
c – ) “Türk ismi” gibi, “Türkiye ismi” de tartışmaya açılacak. “Anadolu İslam Cumhuriyeti Devleti” adının resmi isim olması gündeme gelecek.
d – )İktidar Atatürk’e, Türk milliyetçilerine karşı rövanş hazırlığında ve uygulamaya geçti. İlk iki raunt Çankaya Köşkü’nde ve TBMM’ inde türbanla geçildi.
e – ) 31 Ekim 2013, yer TBMM kürsüsü BDP milletvekili Sırrı Sakık CHP sıralarına dönerek tehditkâr el kol hareketleriyle; “Alın andınızı başınıza çalın, faşistler,” diye bağırıyor. AKP bu görüntülerden ne kadar gururlansa yeridir. Hani % 50 rey alıyor ya!
g – ) İktidar askerin üst kademe komutanlarına danışman ve basın sözcüsü adı altında kontrol mekanizması getiriyor. TSK için kötü, çok kötü bir uygulama. O şerefli kurum böylece tam siyasallaşacak, yozlaşacak ve eski kudretli, görkemli günlerinden eser kalmayacak..
İki gün önce Türkiye’nin her tarafında, bilhassa büyük şehirlerde meydanlar ateşliydi, coşkuluydu. Cumhuriyet Bayramı’nın 90’ıncı yılını kutluyorlardı. Bu insanlar daha eğitimli, daha şehirli, dünyaya açık, çağdaş yaşamak, eşit haklara sahip geriye U dönüşü yapmayan bir iktidar istediklerini yüksek sesle dile getiriyorlardı.
İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa geçen yıllardan farklıydı. Yönlendirilebilirse, güçlü ellerde doğru şekillendirilip, sandıklara yansıtılabilirse anlayana, görmek isteyenlere hazırlıklı olduğunu gösteren işaret fişekleri çakar gibiydiler. Büyük Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan Anadolu’ya çıkarken gördüğü küçüklü büyüklü, ama bilinçli Milli Mukavemet örgütlerini hatırlatıyordu.
Cumhuriyet fikrinin babası, sosyolog Ziya Gökalp o zamanlar bu ışığı görmüş, canla başla desteklemiş ve Cumhuriyet’in ilanından bir yıl sonrada 25 Ekim 1924’te vefat etmişti.
O tılsımlı kelimenin kökünde “Türk” vardır. O kelime meselenin temelidir, harcıdır, demiridir ve emeğidir. Her şeyidir. Tükendi, bitti, dağıldı denilen Türk ulusu, kendini Türk hissedenlerle, Anadolu’dan kovdukları işgalci, işbirlikçi, zamanın sömürgeci emperyalistleri ile işbirliğini reddettiler. Çok zor oldu, çaresizliğe düştükleri zamanlar yaşadılar ama yılmadılar. Aksi halde başarı gelmez, zaferle taçlanmazdı. İşte o taç Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Her zaman hainler, ihanet edenler olacaktır. Dün vardı, bugün var, yarın gene olacak. Bunlar Osmanlı’dan milli devlete, Türkiye Cumhuriyeti’ne geçerken, kendilerini bu ülkenin insanı olarak görmeyen, Türk hissetmeyen düşmanla işbirliği yapan, menfaatleri ve bozuk secerelerinin gereğini yapmışlardır.
Kutlamaların Ankara ayağı şeriat özlemli, Arap kültürlü ve din soslu, türban kaplamalı kısmı, iktidara göre başarılıdır. 31 Ekim 2011’de Hasdal Cezaevi’nde Balyoz Davası’ndan tutuklu Jan.Kur.Alb.Mustafa Önsel’e : “…Davanın tamamının sahte belgelere dayandığını biliyorum. Çözmek için uğraşıyorum. Herkes göreve dönecekmiş gibi hazır olsun! Bu komployu çözemezsem, bende benden öncekiler gibi çeker giderim. Bana güvenin…” diyen, verdiği sözün arkasında durmayan veya duramayan Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel’e göre de başarılıdır.
Ama sokaklardaki, meydanlardaki, yaşamını elinin emeği ile gözünün nuru ile kazanan işçiye göre, talebeye göre, memura göre ise bu halk, bu toplum bu iktidardan memnun değildir.
Ankara’daki kutlamalar televizyonlarda, radyolarda ve basında halka, “Bak işte onların yaptığı doğrudur, millet arkalarında.” şeklinde taraftarlarınca propaganda olarak yansıtılıyor.
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı Ankara’daki törenlerde bir üçlü oluşturmuşlar, hasbıhâl ediyorlar. Bunu o günkü televizyonlarda görmek mümkündü. Ancak R.T.Erdoğan Çankaya Köşkü’ndeki kutlamalarda Ana Muhalefet – CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin böyle bir günde ellerini bile sıkmıyor ve onları kutlamıyor. Bu büyük bayramda bu kişinin “sevinç duyduğuna, samimi olduğuna “ inanmıyorum. Çünkü Türk ve milliyetçilik kelimelerini kullanmıyor, kullananlara karşıda bariz şekilde konuşmalarında saldırıyor.
Siz nasıl demokratsınız, siz nasıl cumhuriyetçi olabilirsiniz? En basitinden size ters düştüler diye muhalefet liderlerinin ellerini bile sıkmaya tenezzül etmiyorsunuz. Burası cumhuriyet, demokrasi kelimeleri sadece kâğıt üstünde görülen 5 şeriat ülkesinden biri değil. Siz o muz cumhuriyetleri veya din soslu bir ülkenin mi başbakanısınız? Siz nasıl demokratsınız?
Kadınların kapanması değil, türban takması liberallere, Arap kültür soslu şeraitçilere göre birer başarı. Bunu 29 Ekim 2013’te Şeref Tribününde sıralamada canlı gördük. İktidar hedefine koyduğu ana maddelerinden birini gerçekleştirmiş ve bilen bilmeyen – seven sevmeyen herkesin gözünün içine sokarcasına “türban takma başarısı” nı zirvede sanki operasyon yapar gibi göstermiştir.
Türk benliğine sahip, onun geçmişini dikkate alan Atatürk ve Ziya Gökalp’i ideal olarak gören kişiler, bizim adet ve inanışımızda türbana ve onu sıra ile geriye doğru takip eden peçe ve burka olmadığını bilirler. Muhafazakâr oylar için geriye dönük, Arap kültürü – sahte din bezirganlığı ile cilalanmış türbanı hoş karşılayamazlar. Bu tutum gelişen çağdaş Türk varlığına, Türk milliyetçiliğine terstir. Zor kazanılan değerleri yaralamıştır. Burası El Ezher Üniversitesi değil, türban mı, peçe mi, tartışılsın. Ama iktidar türbanlılarla cumhuriyet kutlamalarında ve mecliste aşama yaptı, kaybettiği reyleri geri aldığını düşünüyor.
Çağdaş yaşamak isteyen insanlar başörtüsüne değil, (zira rahmetli anamın da başı örtülü idi. Ama türban takmadı.)kadını esarete bir adım daha yaklaştıran peçe ve burka öncesi türbana karşıdırlar. Gördüğüm bunca Arap ülkesinde o kıyafet, o görüntüler o toplumun medeniyet çizgisindeki temel taşlarından biri olarak görülüp kabul ediliyor. Sosyal yaşam çizgileri onları çağın gerisine çekiyor. Yoksa istediği yerde, istediğini giysin, başını açsın veya türban ile peçe ile ve hatta burka ile taçlandırsın, kime ne.
Siz yapılanları, iktidarın başarılarını neden görmüyorsunuz, diye soranlar var. Evet ama Cumhuriyet’in 90’ıncı kutlama törenleri yapılırken, lâiklik, çağdaşlıktan vazgeçip, Marmaray’ın açılışına alkış tutup, devamında türbanı hoş karşılayarak bunu “Sus Payı” mı kabul etmeliyiz?
Cumhuriet kutsal emanettir. Onun zedelenmesi ve hasar görmesine, çekiç darbeleriyle temelinin boşaltılmasına, koflaşmasına müsaade edilmemelidir.
Eski yıllarda Marksizm (Bolşevizm) vardı. Şimdi vahşi kapitalizm ve kapımızı çalan ve de sürekli zile basan, bizi korkutmadan elegeçirmeye çalışan Panislamizm var. Sarsıyorsun ama yıkamazsın!
Ülke Güney Doğu’da zor günler yaşıyor, ana değerleri Ankara ile artık paralel değil. Rejim değişiyor, lâik cumhuriyet ha gitti, ha gidiyor. Benim adet ve geleneğim olmayan “türban” en üst düzeyde 29 Ekim 2013’de, yanında eskiden güvencem olan şimdi kendisinin“Kamu Görevlisi” olduğunu söyleyen T.C’nin en üst rütbeli kişisiyle yan yana kutlandı,
Çağdaş, ilkeli ve yarınları güvenli bir Türkiye için herkes üzerine düşeni yapmalı. Burası El – Ezher; burası Mısır değil. Evet, sarsıyorsun ama yıkamazsın.