
Cemaatin içinde çekirdek bir güç var. İktidarı düşündüren, yoran ve endişeye sevk eden, alt edemedikleri, çoğunlukla kumanda da edemedikleri bilinçli, Fethullah Hoca’nın has – itaatkâr gurubu. Dershaneler olayının bu kadar büyüyüp, 2004 MGK Kararları’na ait belgelerin Taraf Gazetesi’nce açıklanması ile dallanıp budaklanışı halatı gerdi, kopma noktasına götürdü. Gemide (teknede) sadece onlar yaşamıyor, bizde varız, 76 milyon var.

Babür Hüseyin ÖZBEK
“Bu kampanyayı yürütenleri, içeride ve dışarıda eğer biz açıklamaya başlarsak ülkemizde yer yerinden oynar” diyor Başbakan. İyi de bu gerginliğin arkasında bizlerin, halkın bilmediği başka şeylerde mi var? Cemaat basınıyla, televizyon kanalları ile ve sosyal yapıda ki görünür – görünmez kurumları ile meydan okuyor, susmuyor.
Vakti geldi mi, şartlar oluşmaya başladı mı? Cemaat ordu içinde örgütleniyor mu? Bu söylenti bile iktidarı rahatsız ediyor. Ancak yakında mahalli seçimlerin propaganda konuşmaları başlayacak. İktidarın yetkili ve etkili isimleri, bütün ağırlıkları ile cemaati susturmaya yönelecekler. Toplumun sinir tellerini gerecekler.
Meselenin zor yönü, Mehmet Baransel’in MGK’nın 2004 Belgeleri ile İktidar ve Cemaat’in kapışmasını hızlandırması. Zaten ülkeyi R.T.Erdoğan, Fethullah Hoca ve Abdullah Öcalan üçlüsü bir şekilde yönetiyordu, şimdi durum karmakarışık oldu. Bilek güreşinde kuvvetler yer değiştirebilir.
Başbakan iktidar yetkilerini paylaşmaktan rahatsız. İstiyor ki, A.B.D’ de Pensilvanya’da yaşayan Hoca Efendi sesini kıssın.
Hür demokratik ülkelerde bir başbakan basını tehdit etmez, susturmaya çalışmaz. Benzeri olaylar İngiltere’de The Guardian Gazetesi ile iktidar arasında da yaşandı. Eğer bir sızdırma mevcutsa, içerde bir klik varsa o bulunup gereği yapılmalıdır. Bir gazete, gazeteci haberi alır yayınlamazsa, korkarsa o zaman görevini yapmamış olur. Yarın daha başka haberlerin, kötü kokuların çıkmasını istemiyorsanız, o haberleri sızdıranları bulup cezalandırmalısınız. Birde fişlemeler var. Bunlar hangi istihbarat bilgileri ile kimlere veriliyor, nasıl kullanılıyor? Bilen varsa beri gelsin!
Yakında, pek yakında kasetler gelir mi, kimlerin kirli çamaşırları ne pahasına ortaya dökülür? Görüp yaşayacağız.
Baktığınızı görebiliyor musunuz? Başbakan ülkeyi yönetemiyor. Sualtından satha sürdüğü periskoplarla suüstünü tam tarayamıyor, bulanık görüyor. Kararları toplumu tatmin etmiyor. Su altında teknik sıkıntı yaşayan denizaltı gibi. Yetkileri İktidar, Cemaat – Fethullah Hoca ve İmralı – Abdullah Öcalan tayfası PKK, KCK arasında bölünüyor. Sonuç olarak: kirli, kimliksiz, şeriat özlemli tutarsız bir siyasi yapıya emanetiz.
T
akvimler Aralık 2013’ün ilk haftasını gösteriyor. Ankara’dan 76 milyona yansıyan görüntü, sanki yukarıdaki silik bir tablo. Aşağıda ülkenin geleceğini tayin edecek, “Daha Yaşanır bir Türkiye” için eğitim ve hizmet sektöründen dar bir kesit alacağız.
EĞİTİM SIRALAMASINDAKİ YERİMİZ KÖTÜ
Gelişmiş toplumlarda siyasilerin ana hedefi; halklarını öbür dünyadan önce, o gün, refah seviyesi yüksek, yarınlarına güvenle bakan, eğitimli insanlar yetiştirmektir. Yaşanabilir, adil bir düzenle hakları korunan, özel mahkemelerle içeri atılanların olmadığı, basının susturulmadığı, bölünme tehdidi yaşamayan bir ülke özlemi içindeyiz.
Toplumların geleceğini eğitime (gençliğe) yaptığı yatırımlar ve orada kazandığı başarılar belirler. Kendi kendimize övünmemiz yetmez. Bu yer kürede yerimiz neresi, onu doğru görmeli ve kabullenmeliyiz.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) eğitim alanında PISA (Program for International Student Assessment) “Uluslar Arası Öğrenci Değerlendirme Programı” adlı araştırma/yoklama bölümü 2012 Eğitim Endeksi’ni açıkladı.
65 ülke içinde 44’üncü sıradayız. Eğitimcilerin gözü ile bakıldığında yerimiz, sıralamadaki konumumuz kötü, OECD ortalamalarının çok altında. PİSA Eğitim Endeksi 15 yaşındaki bir lise öğrencisinin seviye belirleme testlerindeki; okuma- anlama, matematik ve fen derslerindeki seviyesini belirliyor.
65 ülke içinde Türk öğrenci matematikte 44, okuma-anlamada 43 ve fen gurubu derslerde 43’üncü sırada.
Siz okullar, üniversiteler açmakla, okul kitaplarını parasız dağıtmakla, liseler, ortaokulların bir kısmını din referanslı lise ve ortaokullara çevirmekle övünüyorsunuz. Bu gidişle bu ülke çağdaşlığı yakalayamaz
65 ülke içinde yerimiz ruh karartıcı, kötü mü kötü!
Biliyorum örnek istiyorsunuz. PISA, Eğitim Endeksi’nin ilk sıralarında Çin (Şanghay ve çevresi), Güney Kore, Japonya, Hong Kong ve Malezya…geliyor. Bu sıralamada 23 – 24’den sonraki ülkeler diğerlerinden farklı. İlk 13-15 ülkeye bakıldığında bilimsel temelde ve çağdaş alt yapılar oluşturularak çıkışlar sağlandığı görülüyor. Kiminle, hangi ülke ile hangi kıstaslarla karşılaştırırsanız karşılaştırın geriyiz. O ülkeler Türkiye’nin çok önündeler.
Ekonomik gelişme ve marka yaratmada yaptıkları yatırımlarla; iyi, çağdaş eğitimin meyvelerini topluyorlar.
Üç yılda bir yapılan bu PİSA araştırmasında 2 000, 2003 ve 2006’larda liste başı olan Finlandiya 6’ıncılığa gerilemiş. Suni, ülkenin tamamını kapsamayan, sadece o bölge öğretmenlerine ülkenin diğerlerinin 2 misli fazla maaş verildiği Şanghay şehri ve çevresi ile Çin liste başına yükselmiş.
Biz mi! Dershaneler üzerinden iktidarı paylaşan siyasi güçlerin durumuna göre, RTE ve Fethullah Hoca’nın bilek büreşinin sonucuna göre, bulanık, sisli sularda yön bulmaya, rota tayin etmeye çalışıyoruz. Belirsizlikler, tutarsızlıklar, geleceğin Türkiye’sini oluşturacak bu gençlerin hayatı ile kumar oynamak değil de nedir? Kararsızlıklar içinde güdük bir eğitim politikası.
GELECEKTEKİ HİZMET SEKTÖRÜ
Önümüzdeki 40-50 senelik bir perspektif de, dünyada Türkiye’nin yeri nerede olacak? 2040’larda 8, şaşırırsa 8,5 milyarlık bir insan barınacak yer kürede. Ve devamındaki yıllarda nüfus yerinde sayacak, sonrada hafiften düşüşe geçecek diyor uzmanlar.
Şimdiki göstergelere, istatistiklere, uzman görüşlerine göre ekonomi 4 kat büyüyecek, verimlilik düşecek, iş gücü hizmet sektörüne kayacak, yaşlanan nüfus nedeniyle de başı hastaneler ve sağlık kurumları çekecek.
Mesela, Londra merkezli Alzheimer Diseasa International adlı kuruluşa göre bugün dünyada 44 milyon bunama hastalığına sahip insan var. 2050’lerde bu rakam yukarılara zıplayacak, 135 milyona çıkacak. Halen bu hastalığın pençesinde inleyen toplumların % 35’i gelişmiş- zengin ülke insanları. Ancak göstergeler 2050’lerde düşüş, yoksul, kol gücü ile hayatını kazanan toplumlarda artış olacağını gösteriyor.
Macmillan Kanser Destek Merkezi araştırmalarına göre, 2020’lere kadar: prostat, bağırsak, akciğer ve mide kanserlerinden ölen insan sayısında yarı yarıya azalma bekleniyor.
Bugün prostat kanserlerinden ölenleri oranı % 72’lerden % 36’lara, bağırsak kanserinden ölenlerin oranı ise % 67’lerden % 39’lara düşmesi bekleniyor.
Batılı gelişmiş ülke insanı; fabrikalarda mühendis, denizlerde kaptan, işletme mühendisi, hastanelerde doktor olmak yerine, hizmet sektörüne, sanat, edebiyat alanına dönüp orada çalışmak istiyor. Yaşamını ressam, yazar, bestekâr ve heykeltıraş gibi eğitim düzeyi yüksek, sanatla ilgili sahalara yöneltiyor. Az doğuruyor. Eğitimli, rahat, güvende ve uzun yaşamak istiyor. Bunları Batılı insanın bir kısmı bugün fiilen yaşıyor.
Biz Türkler böyle bir yaşamdan, idealden, şimdilik uzağız. Coğrafyamız, komşularımız, demokrasi adına nohutla, deterjanla aldatılan reylerle alınan o istenmeyen sonuçlar, varlığımızı ve kendimizi tanıttığımız “Türk” kelimesinin bile tartışılması, yürünecek çok yolumuzun olduğunu gösteriyor.
Eğitim çağdaş mı olacak, din referanslı mı olacak? Tabii milli değerler korunsun, yüceltilsin ama pruvada bir Norveç, bir Japonya, bir İsviçre olsun; Suudi Arabistan, İran değil! Daha yaşanılabilir bir Türkiye olsun!