17 ARALIK operasyonuna adları karışan dört bakanı bir arada gösteren fotoğrafı da arşivime aldım; o fotoğrafla mahdumlarının fotoğrafları ayrı bir dosyada duruyor…
Toplu fotoğrafın tam ortasında eski Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar var…
İbretlik beyefendi…
Azledilen bakan…
Giderken istifa ettiğini söyleyip Tayyip Bey’i “Her şeyi o yaptırdı. Yap dedi yaptım” anlamına gelen bir cümleyle karalayan siyasetçi…
Yaşananları ya unuttu, ya da tükürdüğünü yalamayı “Erdem” saydı ki “O benim liderim. Önce Allah’ın, sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın sayesinde, genel müdür, meclis üyesi, TOKİ Başkanı, milletvekili ve bakan olduğum gerçeği ortadadır” diyerek dönmekten çekinmedi…
Tayyip Bey de bu biatı karşılıksız bırakmadı, kucağını yeniden Bayraktar’a açtı…
Cumhuriyetle başlayan siyaset tarihinde böylece ilk kez, ikbali tepme sonra da yamanma örneği yaşanmış oldu…
* * *
AKP, statükocu bir parti olduğunu defalarca gösterdi.
Bu, sonuncu gösteri…
Zaten muhafazakâr partiler değişimci olamaz, mutlaka statükocu olur…
Değişimciliğe soyunurlarsa her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırırlar…
O nedenle statükocu partiler her konuda olduğu gibi siyaseti de, kalıplaşmış, sorgulanmayan ve bağnaz düşünüş biçimine uyarlıyarak yaparlar; dolayısıyla değişimci değillerdir ve olamazlar da…
Değişim ve değişimcilik lâfları sadece insanları kandırmak ve oyalamak için ağızlarındadır…
AKP, azledilen bir mensubunu, sövüp saymış da olsa, cam, kağıt ve plastik gibi geri kazandırılan malzeme gibi görmüştür ve Bayraktar’a yeniden kucağını açmıştır…
Böylece de, eski bakanı saran şaibeyi sakınca saymadığını göstermiştir…
Statükoculuğun bir doğal sonucu da budur!
* * *
30 Mart’ta sandığa gidecek olanlar oylarını kullanmadan önce, vizyondan inmeyen AKP imzalı biat içerikli filmi bir kez daha seyretsinler…
Ortaya çıkarılan yüzlerce uygunsuzlukla hırsızlığı, yolsuzluğu, rüşveti, karapara aklamayı, ayakkabı kutularını, evlere dizilen kasaları, para sayma makinelerini, dolarları, avroları, dünyanın en pahalı saatlerinin armağan olarak verildiğini hatırlasınlar ve içsel bir sorgulama yaptıktan sonra oylarını kullansınlar…
Elleri varırsa oylarını, fukaranın, gurabanın ve saçı bitmemiş yetimlerin hakkını yiyenlere verirler…
Elleri varmazsa, inşâllah varmaz, abdestinden ve namazından şüphesi olmayanlara oy vermeyerek hepsine hiç değilse Maun Sûresi‘ni hatırlatmış olurlar…
FEZLEKELERDEN NE HABER
—————————— —-
BAKANLARA ait fezlekeler Adalet Bakanlığı, Savcılık ve Meclis Başkanlığı arasında gidip geliyor ama bir türlü gündeme getirilemiyor…
TBMM Başkanı Cemil Çiçek fezlekelerin savcılığa iade edildiğini açıkladı. Bu, “Bize gelmedi” anlamında…
Adalet Bakanlığı neden makam şaşırması içinde; fezlekelerin gönderileceği makam Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı değil mi!
Öyle ise neden savcılığa yolluyor…
Savcılık da neden elini çabuk tutup fezlekeleri TBMM’ye yollamıyor…
Anlaşılan, bakanları kurtarmak için fezleke trafiğini İstanbul’un trafiğine çevirecekler, yani konuyu arap saçına benzetecek ve uzattıkça uzatacaklar…
Zaten Sayın Çiçek açıkladı, dedi ki:
–Dört eski bakanla ilgili fezleke bize gelmedi, Adalet Bakanlığı’na gelmiş. Bu ana kadar ki uygulamalarda bize gelen dosyalar, bakanlık ve Başbakanlık üzerinden gelmiş. İçtüzük’ün 13. maddesi var. Savcının bugüne kadar direkt göndermesi yok. Sadece Sayıştay’dan ve Danıştay’dan bir dosya gelmiş. Bugüne kadar hep Başbakanlık üzerinden gelmiş ama 2011’de Adalet Bakanlığı savcılıklara genelge gönderiyor, ‘bu evrakları doğrudan Meclis’e gönderin’ diyor. 4 bakanla ilgili konu Adalet Bakanlığı’na gelmiş, bildiğim kadarıyla bakanlık da o genelgeye uygun olarak savcılığa iade etti, kesin bilmiyorum ama böyle. Çünkü ‘yetkimiz yok’ dediğine göre Sayın Bakan, onu bakanlıkta tutmayacak, ilgili makama, savcılığa gönderecek, onlar bize gönderecek.
Kafa karıştıran bir açıklama
İyi de bütün bunlar ne zaman sonuçlanacak!
Üstelik Bakan Bekir Bozdağ hakkında da iki fezleke olduğu söyleniyor; o fezlekeler de böyle oradan oraya top gibi atılıp duracak mı!?
SANSÜR ÜZERİNE KAPIŞMA
—————————— —–
İNTERNET yasağını da içeren torba yasa Meclis’ten geçti. Bakalım Cumhurbaşkanı Gül yasayı onaylayacak mı yoksa“Bu düpedüz sansürdür” diyerek veto mu edecek göreceğiz…
Meclis’te kıyamet koptu…
Meclis’te kıyamet koptu…
Muhalefet, iktidarın ne yapmak istediğini açıkca ortaya dökünce AKP’liler köpürdü; gergin bir ortam hasıl oldu.
Tasarı yürürlüğe girerse yargı kararına gerek kalmadan internet siteleri yasaklanabilecek…
Dayanağı hukuk olmayan bir uygulamayla karşı karşıya kalacağız…
Muhalefet özellikle konuyu bu açıdan reddetti ama abdestinden ve namazından şüphesi olmayanların hukuk anlayışı ağır bastı ve tasarı da Meclis’ten geçti…
En güzel konuşmayı MHP Milletvekili Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu yaptı. Başbakan Erdoğan’ın bir televizyon kanalına yayın konusunda talimat verdiğini, tablete alınmış kayıtla Genel Kurul’a dinletti ve AKP’lilere hitaben şunları söyledi:
– Meclis’in bu gibi sansürlerin önüne geçmesi gerekir, kim yaparsa yapsın. Ama siz hâlâ bununla ilgili tutmuşsunuz ileri geri, ‘Efendim yaptı mı, yapmadı mı? Bunu burada söylemeniz yakışık alıyor mu ?’ diyorsunuz. Ayıptır. Elimde yetki olsa Başbakan’ın konuşmasını engellesem, televizyonlara baskı yapsam yakışık alır mı?
Bunun üzerine AKP’liler “Siz de pankart açarak maşa oluyorsunuz” deyince Halaçoğlu şu karşılığı verdi:
–Maşa gibi kullanılanların kimler olduğunu biz çok iyi biliyoruz. 12 yıldır beraber olduğunuz paralel yapılanmayla kimler sizi kullandıysa siz kendiniz itiraf ediyorsunuz. Kimler kullanmışlar, gözüküyor. O gizli yapılanmayı 12 senedir farkına varmadan birlikte hareket ettiyseniz, o gizli yapılanmadan haberiniz yoksa ve bugün ondan şikâyet ediyorsanız, o zaman siz devlet işinden hiç anlamıyorsunuz demektir. Bu konunun mahkemeye intikal ettiğini ne zaman duydunuz, mahkemeyle hiç alâkası yok. ‘Paralel devlet’ diyorsunuz, ‘milli ordunun kumpasa uğradığını’ söylüyorsunuz. Siz o zaman yok muydunuz, neredeydiniz? Şimdi mi aklınız başınıza geldi?”
Sonuç?
AKP’nin baskıcı yapısına cuk diye oturan tasarı k