Üç Hilâlin Kahramanları:
İKİ CAN DOSTUM – İKİ İYİLİK ABİDESİ:
Erdem Dereli – Emin Sezer
Özellikle İslâm âleminde önem kazanmış Vakıf Müesseselerinin tarihi tam olarak bilinmiyorsa da bu batıda kadim Roma ve Bizans’a, bizim tarihimizde ise Orta Asya, ön Türklere kadar uzandığı tahmin edilmektedir.
Vakıf, bir karşılık beklemeden dinî veya insanî duygularla birtakım yerlere ve insanlara yardım etmek için kurulan hukukî müesseselerdir. İnsanlar yaratılışları gereği bir dine mensup olma ihtiyacını her zaman duymuşlar, bunun için ibadethaneler kurmuşlar, buralarda toplanarak bir cemiyet haline gelmek istemişlerdir. Bu cemiyetlerin elbette pek çok ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçları hukukî bir takım müesseselerle yerine getirmek, bir düzen içinde yaşamak fıtratın içinde vardır. Türklerin Uygur bölgelerinde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan, Budizmi kabul etmiş bu insanların vakfiyelerinden birinde, bir mabedin üzerinde vakıfla ilgili bilgi veren bir mermer direkle karşılaşılmıştır. Bu direk üzerinde, yapılan binanın sevabı ve hayır sahipleri ile binayı yapanların isimleri yer almaktadır.
Hangi din ve milletten olursa olsun insanoğlu yaratılışında var olan muhtaçlara yardım etmekten, kalıcı hizmetler vermekten geri durmamıştır. Muhtaçlara kalıcı hizmet bırakmanın en güzel aracı ise vakıflardır.
İslâm dünyası, özellikle Türkler bu Vakıf müesseselerini sistemleştirmişler, kurallara, kanunlara bağlamışlar ve büyük hizmetler etmişlerdir. Tarihçiler, özellikle Osmanlı devletini bir Vakıf devleti diye tarif etmektedirler. Yapılan bir caminin, bir hastahanenin, bir okulun, medresenin mutlaka onları ayakta tutacak, gelir getirecek vakıfları olmuştur. Bu şehirlerde, han, hamam, dükkân olduğu gibi, kırsal kesimde tarla, çiftlik vs. şeklindedir.
- * * *
ÜÇ VAKIF, İKİ KİŞİ
Önce bizim kurduğumuz, halen çalışmalarına devam eden TÜRK GENÇLİK VAKFI’ndan bahsetmek istiyorum:
Bilen bilir; İstanbul varlıklının da, muhtacın da bol olduğu bir koca şehirdir. Burada sahipsiz olana dönüp bakan olmaz. Düşeni kaldırayım diyeni çok zor bulursunuz. Bu yardımlaşma büyük şehirlerde ancak bazı kurumlarla yapılabilir. Eğer sosyal bir cemiyet içinde iseniz, böyle zor durumda olanlar size, utanarak, sıkılarak dertlerini anlatırlar. Bu iki taraf için de zordur… Bu zorluk ancak bazı kurumlarla aşılır. Bunun en kestirme yolu Vakıf kurmaktır veya bir vakfa yardım etmektir.
1977 yılında böyle bir ihtiyaç gördük ve Ahmet Arvasî beyin başkanı olduğu Türk Gençlik Vakfı‘nı kurduk. Ayrıca vakfa gelir getirmesi için bir kooperatif, iki anonim şirket kurarak, gelirleriyle ihtiyaç sahibi, özellikle öğrencilere ve şehit ailelerine hizmet etmeğe gayret ettik. Bir hatıramı anlatmak istiyorum: Bir kış günü, Ahmet Arvasî bey ve fedakâr dostum Cihat İzgi beyin arabası ile, zamanın iktidarının cezaevlerine doldurduğu ülkücü gençlere bir nebze yardım etmek için Eskişehir’e gidiyorduk. Yolda ; “çok yoruluyoruz hoca.” dedim. “Yorulalım, Ahmet bey, dedi Arvasî bey, bu çocuklar içeride iyi yetişiyorlar. İleride devletimize hizmet ederler.”
Bir başka olay: Dinî bir bayramda, şehit ailelerine yardım için bir program yaptık. İstanbul’da tespit ettiğimiz ülkücü ve muhtaç şehit ailelerine elden geldiği kadar yardımlar ulaştırıyorduk. Aramızda arabası olan tek kişi Cihat İzgi beydi. Bir gün gittiği Zeytinburnu’ndan morali bozuk olarak geldi. Anlattı: Daha önce Kürtçü-komünistler tarafından şehit edilen Zeytinburnu ilçe başkanımızın gecekondusuna gitmiş. Eşi, etrafında altı çocuğuyla oturmuş, ağlıyormuş. Ne gelen varmış, ne giden…
Yukarıda belirttim; vakfın bir kooperatifi vardı. Gıda üzerine kurulan bu kooperatif adına bir market açtık. Buradan yıllarca muhtaç kişi ve ailelerine gıda yardımı yaptık. Yakınımızda Zonguldak öğrenci yurdu vardı. İki blok halindeki bu yurtta kömürsüzlükten kaloriferler yanmıyormuş. Oraya tonlarca kömür gönderdik. Çok büyük huzur ve sevinç verir böyle yardımlar yapmak…
* * *
1969 yılında 41 idealistle kurulan Türkiye Millî Kültür Vakfı’nın kuruluş bildirisi şöyle başlıyor: “Bizler bu Vakfı aziz ve necip Türk Milleti’nin asırlardan beri hasretini çektiği birliğin ve refahın temini ile lâyık olduğu medeni seviyeye yükselebilmesine kendilerini hasredecek olan bilgili ve faziletli nesiller yetiştirmek maksadı ile kuruyoruz ve onu Allah’a ve hamiyetsever Türk Milleti’ne huzur içinde emanet ediyoruz.”
Elbette böyle yardım kuruluşlarının güvenilir idarecilere de ihtiyacı vardır. İstanbul ve Ankara’da şubeleri olan bu kuruluşun bu iki şehirde de müdürlüğünü yapan, benim can dostum, yarım asırlık arkadaşım, şimdi akrabam Erdem Dereli beyi kısaca anlatmak istiyorum: İstanbul’a üniversiteye okumak için geldiğinde tanıştık. Olgun bir kişiliği, güven verici bir dostluğu vardı. Türk milletine aşkla bağlı olması ve yaşının üzerinde bir kültür birikimine sahip olması çevresinden saygı görmesine sebep oluyordu. Edebiyata meraklı, hikâye ve şiir yazan, hafızasındaki pek çok millî ve hamasî şiiri dost meclislerinde okuyan biri. Ben kolay kolay bir başkasının evinde yatamam. Ama Erdem Dereli’nin doğum yeri olan Şerefli Koçhisar’daki evinde, kendi evimdeki rahatlığı hissederek yattım. Bu duyguyu bana Rahmetli babası ve annesinin içtenliği hissettirdi.
Erdem Dereli İstanbul’a geldikten sonra Vakfın müdürlüğünü yapmağa başladı…
İkinci sözünü edeceğim Vakıf Ahmet Aydın Bolak’ın kurduğu Türk Petrol Vakfı.
Kuruluş tarihi yarım asrı aşkın bu vakfın müdürlüğünü kültür ve gönül adamı Fethi Gemuhluoğu ağabeyimiz yapıyordu. Onun yardımcısı ve esas muhatap ise Emin Sezer beydi. Emin Sezer’i anlatmak için önce onun ruh dünyasına girmek gerekir. Fakat bu çok zor bir olaydır. Darende ilçesinin yetiştirdiği Emin Sezer geniş kültürü, belâgatı ve insanî vasıfları ile, emsalsiz bir dost ve arkadaştır. Uzun yıllar hizmet ettiği vakıftan ayrıldıktan sonra üniversiteye intisap ederek yardımcı doçent olmuş ve oradan emekli olarak ayrılmıştır. Derinliği olan yazı ve şiirlerini meraklıları ilgi ile takip etmektedirler.
***
Büyük şehirlerde oturuyorsanız ve sosyal bir çevreniz varsa, memleketin her tarafından tanıyanlar, bir ihtiyaçları olduğu zaman hemen sizi hatırlarlar. Benim de böyle bir kaderim vardı. Çoğunlukla, ellerinde bir mektupla bir genç gelir, ya burs ister veya yatacak bir yurt arar. Bunlara elimizden geldiği kadar yardım etmeğe çalışırdık. Burs isteyenler gelince ilk aklıma gelen bu iki dostum olurdu. Onlar benim bu konuda çok hassas olduğumu bildikleri için isteğimi hiçbir zaman geri çevirmezlerdi. Türk Milliyetçiliğinin bu iki fedakâr evladı, sadece benim kanalımla pek çok Türk gencinin yardımına koşmuşlardır.
Örnek bir olayı anlatmak istiyorum: Bir gün bizim yayınevine on beş yaşlarında, pek yumuşak görünümlü biri geldi. İsmini elbette vermeyeceğim. Türkiye çapında ortaokulu birincilikle bitirenler arasında imtihan yapılmış ve bu çocuk ilk onbeş arasına girerek İstanbul’da yabancı dille eğitim veren çok önemli bir okula parasız yatılı olarak girmiş. Fakat okulda o günlerde komünizmi ilke edinen öğrenciler çoğunlukta imiş. Sözünü ettiğim çocuk buna dayanamamış, kavga etmiş, burnundan kan gene kadar dövülmüş, okulu bırakmağa karar vermiş. Annesi yokmuş ve babası işsizmiş. Aldığı bir kitaptaki adresten Ötüken yayınevini bulmuş ve orada derdini anlatmış. Oradaki arkadaşlar “senin durumunla ancak Ahmet Karabacak ilgilenir” diye bana göndermişler.
“Otur bakalım, dedim, öyle hemen pes etmek yok”. Önce, Ankara’da merkezi, İstanbul’da şubesi olan, Salih Dilek dostumun kurduğu ve genel başkanlığını yaptığı Genç Ülkücüler Teşkilâtı’nın gençlerinden bazılarını çağırdım ve bu gençle arkadaş olacaksınız dedim. Cumartesi ve Pazar günleri bizim eve götürerek aile ortamında olmasına gayret ettim. O sıralarda evlenmiştim. Bir gün Fethi Gemuhluoğlu telefon etti: “Sana evlilik hediyesi vereceğim” dedi. Ben “ zahmet etme” falan dedim. O: “Zaten sana değil, seçeceğin birine burs vereceğim.” Dedi. Aklıma bizim genç geldi, sevgili Emin Sezer’e gönderdim ve ona burs bağlandı. Lise biterken bizim delikanlı; ağabey ben Ankara’da okuyacağım, sadece oradaki bir okulu yazacağım, dedi. Gerçekten de istediği okulu yüksek puanla kazandı. Üniversiteyi bittirdikten sonra vakfın Ankara şubesinin başına geçen Erdem Dereli’ye telefon ettim, Petrol Vakfı’dan kesilen bursu oradan devam ettirdik. Şimdi o genç memleketinde Türk çocuklarına şifa dağıtıyor.
Erdem Dereli, bir süre sonra TRT’ye yapımcı olarak girdi ve pek çok proje gerçekleştirdi. Bu iki dostumun sıcak ilgisiyle okuyan pek çok kişi şimdi Türk Milleti’ne hizmet ediyor. Arada telefonla beni de bulan o günkü gençlerin, bu iki dostumu unutmalarına imkân var mı?
***
Yazıyı sonlandırırken, Türk Milletine hizmet eden iki Vakfı daha kısaca anmak istiyorum:
Kıymetli ilim adamı ve büyük Türk milliyetçisi Turan Yazgan’n kurduğu, ve bize çalışmalarıyla Turan idealini her an hatırlattığı Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı, her yıl düzenlediği Turan Kurultayı, Türk Dünyası Çocuk Şöleni ve yayınlanan dergi ve kitaplarla milletimize büyük hizmet ediyor.
Kuruluş çalışmalarını yakından takip ettiğim, bir dernekle başlayıp, bugün bir akademi gibi çalışan, konferanslar, seminerler, pek kıymetli kitap ve dergilerle faaliyetini sürdüren, öğrencilere burslar veren KOCAV Kültür Ocağı Vakfı örnek bir çalışma gösteriyor. Kurucusu ve başkanı avukat Dr. Ali Ürey bu büyük gaziantep escort bayan başarının mimarı. Bu iki vakfa da bundan sonraki çalışmaları için daha büyük başarılar diliyorum.