
DÜZGÜN insanlardan biridir Ali Koç, rahmetli Vehbi Koç Bey‘in torunu…
İyi bir iş adamı olduğu kadar sağlam bir Fenerbahçelidir.
Beşiktaş taraftarıyım ama Ali Koç‘u kişisel değerleri açısından beğenirim…
Koç, 1907 Fenerbahçe Derneği Başkanı; daha önce kulübün yönetim kurulunda yer alıyordu. O görevi, işlerinin yoğunluğu nedeniyle bırakmak zorunda kaldı…
Fakat hâlâ Fenerbahçe için çalışıyor, gayret gösteriyor ve hem Aziz Yıldırım‘ı, hem kulübün tüzel kişiliğini şike iddialarından sıyırıp kurtarmaya uğraşıyor…
İbret alınacak tavır, örnek bir renk aşkı!
* * *
Koç ve arkadaşları önce Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç‘ı ziyaret etmiş, ardından da MHP Lideri Devlet Bahçeli‘yi…
Heyet görüşmeler sırasında, şike iddiasıyla yargılananların haksız iddialarla karşı karşıya bırakıldığını kaydederek yeniden yargılamanın adaleti sağlayacağını söylemiş…
Hukukun üstünlüğüne inandıklarını kaydetmişler…
Dünyanın demokrasiyle gelişmiş ülkelerinde toplumsal hayatı ayakta tutan elbet de evrensel hukukun üstünlüğüdür. O ülkelerde bu nedenle adalet yerini bulmuyor gibi şikâyetler söz konusu olmaz. Kazara
şikayet konusu olan da yine hukuk yoluyla ve şipşak adalete çevrilir…
Bizde öyle mi…
Hukukun üstünlüğü esas olmadığı için bizde adalet, her şekliyle atalete dönüşür…
Anlaşılan Ali Koç ve arkadaşları, bu yamuk oluşumu bildikleri ve yaşadıkları için hem Kılıç‘a, hem Bahçeli‘ye hukukun üstünlüğünü ne kadar önemsediklerini vurgulamak ihtiyacı duymuş.
Demokrasiyle gelişmiş ülkelerde evrensel hukuk esastır ama bizde Başbakan Erdoğan‘ın da sık sık karşı çıktığı yani ikrar ettiği “Egemenlerin hukuku” geçerlidir.
Egemen siyasal gücün hukuk anlayışından neyin murad edildiği de ancak uygulamalarda ortaya çıkar.
Ali Koç‘un da dediği gibi hukuk, evrensel kurallarla, bağımsız kurumlarla ve hukuk adamlarının vicdanlarıyla yön bulur ama bizde hiçbir zaman bu değerlerle yürümez…
Şu nokta çok açık değerli okurlar; hukuk anlayışı siyasal bir gücün vesayeti altına alındığında evrensellikten uzaklaşır. Darbelerin beraberlerinde getirdikleri hukuk anlayışı öyle değil midir!?
Evrenselliğin olmadığı hukukun dışında kalan birçok statükocu yapı yüzünden, adaletsizlik yaygın hale geliyor, kemikleşiyor ve toplumu rahatsız ediyor, hatta hayatı şirazesinden çıkarıyor…
Bugün bunları yaşamıyor muyuz!?
Sokaklardaki eylemler, hak ve adalet aramalar, baskı ve işkenceleri protesto etmeler iş olsun diye yapılmıyor ki; evrensel hukukun göz ardı edilerek yerine egemen gücün hukuk anlayışını monte etmeye kalkanları, tutturdukları o yoldan caydırmak için yapılıyor…
Evet, halkın hukuksuzluğa karşı kullanacağı tek araç vardır, o da tepki koymaktır…
Ali Koç ve arkadaşları bütün bunları bildiği için etkili şahsiyetleri ziyaret ettiklerinde evrensel hukukun önemini vurgulamaya çalışıyorlar.
Sanıyorum bu ziyaretler sürdürülecek; Başbakan’a, hatta Cumhurbaşkanı’na kadar çalmadık kapı bırakmayacaklar…
Amaç, salt Fenerbahce Camiası‘na iade-i itibar sağlamak değil, evrensel hukukun ülkemizde de bütün kişi, kurum ve kuruluşlarla, yasa ve yönetmeliklerle sahip çıkılmasına katkıda bulunmak…
Teşekkürler Ali Koç…
Haydi hep birlikte haykırıyoruz:
-Yaaaaşaaaa Fenerbahçe…
* * *
BU işler cart curt etmekle yürümüyor…
Kezalik yalan dolanla da yutturulamıyor…
Nedenini anlatacağım, lûtfen sabırlı olun..
Dün malûm 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı idi..
Önemli bir bayramdır 23 Nisan…
Çünkü o gün, Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nin açıldığı yani egemenliğin hanedandan -padişahlıktan– kurtarılıp millet iradesine terk edildiği gündür…
Cumhuriyete geçişin de arefesi…
Bu bayram, eşi olmayan bir anlayışla dünya çocuklarını kucaklar ve bu özelliğiyle de öne çıkar…
Şimdi gelelim bu anlayışın dışına düşen gerçeklere…
Ülkemizde çağdaş, cumhuriyetin önemini anlatan, Atatürk ilke ve inkılaplarını özümseten, aydınlığa açılan ve karanlığa kapatılan kapıları gösteren, çocukları çağdaş insan olmaya yönlendiren eğitim sistemi, giderek dine dayalı bir nesil yetiştirme çabalarına dönüşmüş durumda…
3-4 yaşındaki yuva çocuklarını toplu namaz kılmaya zorlayan bir eğitim anlayışını yaygın hale getirmek isteyenlerin hevesi, siyasal İslam anlayışını ülkede egemen kılmak değilse nedir!
Namaza niyaza elbet de karşı değiliz; zamanı gelince hepsi yapılmalıdır…
Ama daha çişini tutamayan çocuklara zorla namaz kıldırmak acaba onların ileride, dini ibadetlerden uzak kalmalarına neden olmaz mı…
Bunu düşünen nerede!?
Cumhuriyet, demokrasi, Atatürk ve benzeri değerlere karşıtlık yaygın hale gelsin diye yaptıklarına bakın; ya bütün okulları, imam hatip anlayışına ve metoduna bağlamak, ona ne buyrulur!
Bütün bu yapılanları hoş karşılamak mümkün mü!
Türkiye’de çocuklar arasında şiddetli maddi yoksulluk oranı yüzde 63.5, Romanya’a ise yüzde 36.
Komşu Yunanistan’da yüzde 16.5, İtalya’da yüzde 12.4…
Demek ki bizde her üç çocuktan ikisi, şiddetli maddi yoksulluk içinde yaşıyor…
Bu oran batı bölgelerinde 4 çocuktan 2’ye düşerken doğu bölgelerinde 4 çocuktan 3’e iniyor…
Başka rakamlar da var…
Sonuca gelelim; Türkiye’de protein ihtiyacını karşılayamayan çocukların oranının 64.7, ısınma ihtiyacını karşılayamayanların oranının 39.9, giyim ihtiyacını karşılayamayanların oranının ise yüzde 40.0 düzeyinde olduğunu gösterdi.
* * *
Bütün bu rakamlar ortadayken birinin herkesin zürriyetini hedef alması ve ailelerin mahremiyetine girerek en az üç çocuk yapmalarını istemesi gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.
Çocuk nüfusun hayatını insan gibi yaşama kriterlerine ulaştıramamış bir siyasetçinin çok çocuk önermesi de, basit bir siyasal oyundan öteye gitmiyor…
Dikkatli bakarsanız göreceksiniz, baş aktör de size hiç yabancı gelmeyecek!