TWİTTER‘in kapatıldığı bir ülkede hukukun var olduğunu ve yasaların uygulandığını iddia etmek mümkün değildir.
Daha açık söyleyelim, hukuksuz bir anlayışın yasaları uygulama gücü olamaz. İşte halimiz ortada; en kısa yol olarak Twitter‘i kapatmayı seçtik.
Bu terminal bizde musluğa döndü; aç kapa, aç kapa, aç kapa…
Twitter’in başına gelen olay bundan ibarettir!
* * *
Oysa hukukun üstünlüğü benimsenmiş olsaydı, kapatmak yerine suç teşkil eden tweetler hakkında öncelikle yasal işlemler yapma yoluna gidilirdi…
Bizde internet yayımcılığı bir torba yasayla şekillendirildi ama görüldüğü gibi doğan sorunlar maalesef hukuk çerçevesinde çözülemez oldu. Bunun da nedeni yasada açık noktalar bulunması…
İnternet sitelerinde ihtilaf konusu olan içeriğin siteden çıkarılması yargı kararıyla mümkün. Ama bu da doğru dürüst yapılamadı. Siteler, kapatmak suretiyle sürekli el altında tutulmaya çalışıldı; yani bir tür sansür tercih edildi.
Şayet bir site, hak ihlâlini engellemezse ve suç teşkil edecek ihlâllerin sürdürülmesine olanak tanırsa yine yargı kararıyla ve içerik tamiratını yapacağı ana kadar kapalı tutulabiliyor.
Batılı ülkelerle aramızdaki fark ise demokrasi anlayışımızdan kaynaklanıyor. Onların yasaları demokratik, bizimkiler antidemokratik…
Demokrasilerinde hoşgörü var; ayıp olacak ama söyleyim, bizim demokrasimizde ise hoştgörü…
Onlar ufak tefek yanlışları görüp geçmeyi yeğliyor, biz kuyruğuna basılmış kedi gibi ciyaklamayı…
Biz yasal yolda en son yapılacak işlemi en önce yapıyoruz….
“Kapatalım gitsin” demekle hamamın namusunu kurtardığımızı sanıyoruz.
* * *
MUSA Öztürk, Kozan’ın Belediye Başkanı, MHP‘li. Seçimi açık ara kazandı ve AKP’nin elinden aldı…
İlk işi de selefi AKP’li Kâzım Özgan’ın, merkezi hükûmete yaranmak için kaldırdığı Türkiye Cumhuriyeti‘nin simgesi olan TC harflerini belediyenin tabelasına koydurmak oldu.
Allah ondan razı olsun…
Artık Kozan Belediyesi eskisi gibi TC Kozan Belediyesi diye anılıyor…
Türkiye ve Türklük düşmanları tarafından ayaklar altına alınmak istenen milliyetçiliğin bu milletin ve ülkenin çimentosu olduğu herhalde, Arapçılık oynayan her beyinsiz tarafından da idrak edilmiş olmalıdır.
* * *
ARJANTİN‘in başkenti Buenos Aires…
Kentin bulunduğu bölgede 16 milyon insan yaşıyor.
Beri yandan İstanbul’un nüfusunu hatırlatayım, 14 milyon 160 bin küsur…
O 16 milyon insanın yaşadığı bölgede bir yıl içerisinde öldürülen insan sayısına gelince 756, soygun sayısı ise 30 bin…
İstanbul’a ilişkin rakamları alamadım, çünkü bulamadım, galiba saklıyorlar…
* * *
Arjantin makamlarının verdiği rakamlar korkunç!
İşlenen öteki suçlar ayrı; keza yaralanmalar da bu rakamlara dahil değil.
Buenos Aires Valisi bölgede olağanüstü hal ilan etmiş. Hükûmetten polis teşkilâtını güçlendirici silah ve mühimmat için tahsisat istemiş; ekmekliye ayrılmış deneyimli polisleri de yeniden göreve çağırmış…
Amaç cinayetleri işlenmeden engellemek ve soygunları önlemek…
Arjantin’de bunu başarmak zor; zira ülkede ekonomik durum giderek bozuluyor. Uzmanlara bakarsanız suçlarda öne çıkan ağırlıklı neden yoksulluk, “o önlenemezse suçlar da azalma olmaz” diyorlar…
……………………..
Pazar akşamı haberleri izlerken gördüm. Spor sahalarında, tribünlerde ve yollarda insanlar birbirinin boğazına yapışıyordu. Bir karı koca otomobille giderken Galatasaray taraftarı diye yolları kesildi, az daha canlarından olacaklardı…
Sağda solda gruplar her gün birbirleriyle kapışıyor; sandık, seçim, oy hatta İmralı filan bahane…
Devletin güvenlik güçlerine saldırıyorlar; devletin güçleri de meşru müdafaa ayağına yatıp onlara saldırıyor…
Silah, gaz, tazyikli su, plastik mermi, cop, taş, molotof…
Herkes eline geçeni karşı tarafa yağdırıyor…
Kuyumcu soygunları, market soygunları, banka soygunları, yol kesmeler, kapkaç ve…
-Acı ama gerçek, üstüne üstlük erkek terörü!!!
İstanbul’un da Buenos Aires’den geri kalan yeri yok!
……………………….
Düşündüm; insanlar çıldırdı mı yahu diye sormaktan kendimi alamadım…
Söyleyin, sahi insanlar cinnet mi geçiriyor!?
Bu ne vahşet, bu ne cüret, bu ne vicdansızlık, idraksizlik, izansızlık…
Tarihe bakınız, cinnet geçiren toplumların payidar olmadığını, yıkılıp yok olduklarını göreceksiniz!
* * *
NÜFUSUMUZ 77 milyona dayandı. Bu topraklar doğal zenginlikleri, tarımı, sanayii, hayvancılığı başkalarına peşkeş çekilmeseydi rahatlıkla 100 milyon insanı beslerdi.
Bu ihtimal ortadan kalktı…
Kendine yeten beş ülkeden biriydik, kendine yetmeyen ülkeler sırasına geriledik.
Tarımımız, hayvancılığımız ve sanayiimiz başkalarına yarar oldu. Buğday deposuyduk, buğday ithal eder olduk. Bırakınız buğdayı saman ithal ediyoruz saman, o duruma kadar düştük…
İş ve aş fakiriyiz…
İşsizlik had safhada…
Üniversite mezunları iş bulamıyor. 2 milyon 634 bin küsur okuma yazma bilmeyen yurttaşımız üretken olamıyor, bir iş’te çalışamıyor. Engelli yurttaşlarımız için çalışma ve ekmeğini kazanma alanları yok.
Tipik bir sosyal ve ekonomik kaosun içerisinde elimiz böğrümüzde bekliyoruz…
Bu toplum ve bu ülke bütün bunlara layık değil elbet; cumhurbaşkanlığı ve ardından genel seçime bu gerçekleri göz ardı etmeden gidelim ve talihimizi oylarımızla, ma’kûsen mütenasip yani ters orantılı hale getirelim!