CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu‘nun, AKP’li olduğu sonradan öğrenilen bir zıpçıktının yumruklarına hedef olması, milli iradenin temsil alanı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nin içinde ve dışında önemli güvenlik tedbirlerinin alınmasına yol açtı..
Milletvekilleri ağız birliği ederek “Grup toplantılarına milletvekilleri ve parti yöneticilerinin dışında izleyici alınmasın” görüşünde birleşti…
Hatta bu öneriye Meclis Başkanı da katıldı ama kimse Başbakanı buna ikna edemedi…
Anlaşılan Erdoğan, grup toplantılarını partisinden çok kendisinin eteklenmesini sağlayan fırsat sayıyor ve toplantı salonunu miting meydanına çevirmeyi, ülke sorunlarına değinmek yerine de muhalefeti topa tutmayı yeğliyor…
* * *
Elbet de Tayyip Bey‘in korunma konusunda bir sıkıntısı yok, olamaz da…
Güvenliği gayet güzel sağlanıyor…
Meclis dışında ve günün her dakikasında uzak- yakın koruma görevi yapan yüzlerce güvenlikçinin Başbakan’ın etrafında etten duvar örmeyi pek güzel becerdiğini görüyoruz; hepsien son teknolojiyle üretilmiş cihazlarla mücehhez…
Altlarında en son model araçlar var; her bir araç bir servet…
Bu olanaklarla sadece Tayyip Bey‘in değil, ailesinin ve hısımlarının hatta dünürlerinin de korunmaları dört dörtlük sağlanıyor…
O nedenle Erdoğan, Grup Toplantısı’na dinleyici alınmaması fikrine katılmış değil. Rivayet muhtelif ama akla en yatkınını söyleyim; “Bırakın insanlar gelsin, bizi dinlesin” diyormuş…
Başbakan, insanların kendisini dinlemekten usandığını ve yaptığı basma kalıp konuşmaları da kanıksadıklarını görebilseydi, “Grup toplantıları dinleyicilere yasaklanmalı” diyenlerin yanında yer alırdı ve grupta muhalefete yüklenmek yerine ülkenin çözüm bekleyen ya da çözülmüş sorunlarını sıralardı.
* * *
Güvenlik açısından Meclis’te yeni bir dönem başladı…
Siyasal ilkelliği işaret eden yeni bir dönem…
Milli irade denilen güce, koridorlar artık yasak!
Başbakan’ın kullanımına tahsis edilmiş Meclis koridorlarında bundan sonra eski kalabalık olmayacak. Koridorlar boşaltıldı, koltuklar kaldırıldı. Koridorların iki yanına olay yerini ifade eden bantlara benzer bantlar çekildi. Bir farkla, bu bantlar sarı değil kırmızı renkte…
Dinleyiciler bu koridorlardan geçemeyecek ve vekilleriyle görüşemeyecek…
O iş için ayrı bir statü uygulanacak…
Bu gelişme, çağdaş bir yöntem midir yoksa ilkel bir anlayışın işareti mi, karar veremedim…
* * *
Gelelim öteki liderlerin güvenliği konusuna…
Kılıçdaroğlu geleneksel hale getirilen usulle korunuyor; bu yöntem eski yıllardan kalma. Yanlış bilmiyorsam liderin etrafında 12 kişiden oluşan bir güvenlik ekibi var.
Kılıçdaroğlu’nun hısımları koruma çemberine dahil değil; onlar da hepimiz gibi Allah’a emanet!
* * *
Bahçeli açıkladı ve “Biz kendimizi koruruz” dedi…
Bildiğim ve gördüğüm kadarıyla söylüyorum, Liderin yakınında emeklilik günleri yaklaşmış iki polis var o kadar…
Ama Bahçeli nereye gitse etrafında etten duvar ören ülkücü gençler yer alıyor. MHP lideri o nedenle Erdoğan’a merbut bir güvenlik biriminin koruması altına girmeye muhtaç olmadıklarını söylüyor…
* * *
Laf gide gele Bahçeli’nin güvenliğine dayanınca MHP Lideri’nin bahsettiği ülkede yaygın ve azgın hale gelen toplumsal şiddet ve vahşet konusundan da bahsetmeden geçemeyeceğim…
Daha önce de ifade ettim; siyasal otorite zafiyetinden kaynaklanan beceriksiz bir emniyet ve yargı anlayışını ülkenin sosyal hayatına musallat eden iktidar yüzünden herkes polis, herkes, savcı, herkes yargıç, herkes mahallenin kabadayısı kesildi…
Herkes hakkını bir başına arıyor…
Bileği güçlü olan olmayanı eziyor…
Bitirim rolu oynayanlar da çoğaldı…
Kadın katletmek, çocuk kirletmek, ırza ve namusa saldırmak, çalıp çırpmak, soyup bırakmak gibi toplumsal düzene ve disiplinine aykırı her işi yapanlar ise ellerini kollarını sallayarak aramızda gezer oldu.
MHP lideri son konuşmasında vahşet düzeyindeki olayları kınarken şunları söylüyor:
–Çocuklara kadar inmiş, gelinlik çağdaki kızları hedefine almış, toplumu çepçevre sarmış barbarlık eğer önlenmezse, hepimizi içine çekecektir. Bir tek çocuğumuzun hayatı bütün makamlardan, unvanlardan, servetlerden daha değerlidir. Bir tek evlâdımız hüzünle bakıyorsa, acıyla kıvranıyorsa, korkuya teslimse apaçık yanlış giden bir şeyler vardır. Hiçbir çocuk ölmesin, ağlamasın, üzülmesin, kırılmasın, harap ve heba olmasın. Çocukları solan bir toplumun geleceği çoraklaşacak, çocukları susan bir milletin istikbali sönecektir. Çocuklar mahzunsa hepimiz kaybetmeye mahkûmuz; çocuklarımız peş peşe kurban gidiyorsa hepimiz bir durum muhasebesi yapmak zorundayız.
Bahçeli’nin bu sözlerinden herkesin ibret alması lazım.
Cüzdanlarının vicdanlarını ezip darmadağın etmesine izin veren toplumların nasıl bir gayya kuyusuna süreklendiği tarihen sabittir. Yaşanan o çöküşleri de iyi görmek zorundayız…
Bahçeli’nin konuya ilişkin lafının sonu da şöyle:
-Balkondan inmeyenler, köşk hesabıyla gönlü ve gözü zehirlenenler eğer vicdansız değilse çocuklarımızın hak ve hukukunu savunmalıdır. Bunlar Habil ile Kabil arasında seçim yapmalıdır. Bunlar Musa ile Firavun arasında tercih yapmalıdır. Bunlar hidayetle dehşet, insanlıkla şeytanlık, güzellikle çirkinlik arasında tarafını belirlemeli, nerede durduklarını netleştirmelidir.
………………………
Dilerim bu önemli uyarı, beylerin bir kulaklarından girip diğerinden çıkmaz; akıllarını harekete geçirecek ses kıvılcımları haline gelip vicdanlarında şefkat yüklü yeni bir dönemi başlatan dinamo gücü olur!