ŞU hale bakın; Soma’da 301 değil 307 işçimizi yitirdiğimiz ortaya çıktı….
Faciayı araştırmakla görevlendirilen bilim adamlarından oluşan heyetin verdiği raporda rakam 307 olarak açıklandı…
Facianın kurbanlarını sayısal açıdan saptayamayan idarecilerin başında olduğu bir maden işletmesinde elbet de her türlü kepazelik yaşanır…
Faciayı araştırmakla görevlendirilen bilim adamlarından oluşan heyetin verdiği raporda rakam 307 olarak açıklandı…
Facianın kurbanlarını sayısal açıdan saptayamayan idarecilerin başında olduğu bir maden işletmesinde elbet de her türlü kepazelik yaşanır…
Sağlıklı rakamlara bile ulaşılamaz…
Örnek, Soma’daki ocak…
Sorumluluktan uzak insanların işletme becerisi de yoksa can alıcı her türlü kaza meydana gelir…
Sorumluluktan uzak insanların işletme becerisi de yoksa can alıcı her türlü kaza meydana gelir…
Geldi de; 307 can gitti, dört yüzden fazla çocuk yetim kaldı, bir o kadar ocak da söndü…
Soma faciasına neden olanları lanetliyorum!
…………………………
Hayatta kalan işçilerin anlattıklarına bakılırsa işletme baştan aşağı hatalar manzumesi…
Hangi birini sayalım…
…………………………
Hayatta kalan işçilerin anlattıklarına bakılırsa işletme baştan aşağı hatalar manzumesi…
Hangi birini sayalım…
Yalnız, ilgi çekici bir duruma değineceğim; Soma Madencilik‘in işlettiği ocakları denetleyen heyetler hakkında da soruşturma açılmalı…
Bu lâfımı savcılar suç duyurusu sayabilir…
Bu lâfımı savcılar suç duyurusu sayabilir…
Gerekçemi de söyleyim; o heyetler madende korunak olarak kullanılan malzemenin ahşap olduğunu görmediler mi; gördüler de uyarıda mı bulunmadılar, açıklansın…
Nitekim faciadan sonra ocakları inceleyen heyet bütün tahkimatın ahşap malzemeyle yapılmış olduğunu ve yangının bu nedenle büyüyüp söndürülemez hale geldiğini saptadı…
Bu saptama önceki denetlemeler sırasında yapılamaz mıydı?
Yoksa, ortalıkta dönen ve çok sık rastlamaya başladığımız rüşvet mi söz konusu oldu!?
………………………… ..
Bu faciadan sonra medya, projektörlerini madenlere ve madencilik yapanlara çevirdi…
Acı gerçeği tek kelimeyle ifade edecek sözcük aklıma gelmiyor; meğer ülkemizde korsan yani izinsiz ve iptidai usullerle açılıp işletilen yüzlerce ocak varmış…
Kaçak ocak rakamı iki bin sınırında; tam rakamı vereyim, gizli çalıştırılan ocak sayısı bin 849…
Hepsi, iptidai usulle kömür çıkarılan yerler; birinde bile elektrik yok, taşıma bandı yok, güvenlik sıfır, ekipmanları yeterli değil, çalıştırılan işçiler acemi…
Çoğu, yapacağı başka iş olmadığı için sigortasız ve az paraya çalışmayı kabul ediyor…
Allah muhafaza, yarın bu ocaklardan birinde de benzer bir facia yaşanabilir.
Hükûmet işin vahametini göremiyor, devlet de gerekenleri yapmıyor, kaçak ocak sahipleri ise piyasada fink atıyor…
Menşei belli olmayan kömürün piyasadaki fiyatı TTK tarafından üretilen kömürün fiyatının yarısı kadar
olunca da kapışılıyor. Kaçak ocakların sahipleri bu suretle paraya para demiyor.
Nitekim faciadan sonra ocakları inceleyen heyet bütün tahkimatın ahşap malzemeyle yapılmış olduğunu ve yangının bu nedenle büyüyüp söndürülemez hale geldiğini saptadı…
Bu saptama önceki denetlemeler sırasında yapılamaz mıydı?
Yoksa, ortalıkta dönen ve çok sık rastlamaya başladığımız rüşvet mi söz konusu oldu!?
…………………………
Bu faciadan sonra medya, projektörlerini madenlere ve madencilik yapanlara çevirdi…
Acı gerçeği tek kelimeyle ifade edecek sözcük aklıma gelmiyor; meğer ülkemizde korsan yani izinsiz ve iptidai usullerle açılıp işletilen yüzlerce ocak varmış…
Kaçak ocak rakamı iki bin sınırında; tam rakamı vereyim, gizli çalıştırılan ocak sayısı bin 849…
Hepsi, iptidai usulle kömür çıkarılan yerler; birinde bile elektrik yok, taşıma bandı yok, güvenlik sıfır, ekipmanları yeterli değil, çalıştırılan işçiler acemi…
Çoğu, yapacağı başka iş olmadığı için sigortasız ve az paraya çalışmayı kabul ediyor…
Allah muhafaza, yarın bu ocaklardan birinde de benzer bir facia yaşanabilir.
Hükûmet işin vahametini göremiyor, devlet de gerekenleri yapmıyor, kaçak ocak sahipleri ise piyasada fink atıyor…
Menşei belli olmayan kömürün piyasadaki fiyatı TTK tarafından üretilen kömürün fiyatının yarısı kadar
olunca da kapışılıyor. Kaçak ocakların sahipleri bu suretle paraya para demiyor.
Kaçak ocak çalıştırmak kayıtdışı işlerden biri…
Vergilendirmeye gelince…
Mükellef olmaktan kaçan vergi öder mi, ödemiyorlar; devlet enayi, bunlar açıkgöz ya…
………………………… …
…………………………
Soma Madencilik’teki kepazelikleri daha uzun zaman dinler dururuz. Kurtulan işçi kardeşlerimiz, beslenmeden mesai saatine, ışıklandırmadan maskelere kadar her konuda gerçekleri anlatıyor…
Bitecek gibi değil…
Taşeronluğa bile kılıf geçirmişler ve ocaklarla işçileri “Dayıbaşı” dedikleri taşeronların emrine vermişler. “Dayıbaşı”lar ne dediyse o yapılmış; Çalışma saatlerini onlar saptamış, işe taallûk eden koşulları onlar dayatmış, işçiye primi onlar yazmış ve onlar o primlerin yarısını cebe indirmişler…
Bu işi yapanlara taşeron denildiği kadar mafya yakıştırması da yapılıyor; ikisi de yanlış değil!
Hülâsa, maden ve madencilik konularına el atılmasının kaçınılmaz olduğu anlaşılıyor…
CHP’nin önergesini reddeden AKP, bu defa kendi önergesini Meclis’ten geçirerek gündeme maden ve madencilik konularını taşımış oldu…
Muhalefet iktidarı, Yüce Allah’ın da lûtf-u keremiyle işte böyle dize getirmiş oldu…
* * *
* * *
TOBB Genel Kurulu yapıldı…
Toplantıda Başbakan Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da konuştu…
İlk konuşan Erdoğan oldu; Başbakan konuşurken gözünü Kılıçdaroğlu’na dikti ve “Bana diktatör ifadesini kullanan kişiler var, karşımda şu anda bulunuyorlar. Tayyip Erdoğan diktatör olacak ve sen meydanlarda dolaşacaksınız. Önce ağzınızdan çıkanı kulaklarınızın duyması lazım” dedi…
Ardından kürsüye Kılıçdaroğlu davet edildi.
Ardından kürsüye Kılıçdaroğlu davet edildi.
CHP Genel Başkanı hemen Başbakan’ı yanıtladı:
-Konuştu ve ayrıldı, neden beni dinlemiyor. Cesaret edemiyor. “Bana diktatör diyor” diyor. Yasama ve yargı benim için ayak bağı diyen ve anayasayı çiğneyen birine ne denir…
………………………… .
Dün Ahmet Hakan Hürriyet’teki köşesinde konuya değinirken CHP liderinin Başbakan’a esaslı bir yanıt veremediğini yazdı…
İlahi Ahmet Hakan…
Keşke, yasamayı ve yargıyı ayakbağı sayan ve anayasayı çiğneyen insanı diktatör yerine hangi sıfatla anmanın doğru olacağını da yazsaydın ya…
Diktatör, başka nasıl bir cümleyle tarif edilir öğrenirdik!
* * *
VALİ atamaları yapıldı…
* * *
VALİ atamaları yapıldı…
Adana Valisi Hüseyin Avni Coş Sakarya Valiliğine getirildi, Sakarya Valisi de onun yerine Adana’ya atandı, trampa yani…
Yurttaşa “Gavat” yani af buyrun “Pezevenk” diyen Coş, bakalım bu kentte dağarcığından daha ne deyimler ve ne sözcükler çıkaracak göreceğiz…
Yeni valinin eleştiriye açık olmadığını hatırlatırım; AKP’liler gibidir, eleştirilirse hemen ve çok sert tepki veriyor. Hoşgörü notu çok düşük, ilişki kurma becerisi de öyle diyorlar. İnsanlara yaklaşmamaya özen gösteriyormuş…
Bunları Adana’daki meslektaşlarımız söylüyor!
Genelkurmay Başkanı’na en acılı günde, tebessümler yağdırarak halı mı kilim mi ne ise armağan eden Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu da Ordu’ya postalandı…
Genelkurmay Başkanı’na en acılı günde, tebessümler yağdırarak halı mı kilim mi ne ise armağan eden Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu da Ordu’ya postalandı…
Dikkati çeken daha başka valiler de var; kimi merkeze alındı, kimi AKP’ye iyi hizmet (!) verdiği için iyi kentlere atandı…
17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla kopan fırtınanın henüz dinmediği anlaşılıyor, ne zaman dineceği de bilinmiyor…
Fırtınayı koparanlar polislerle başladı, savcılarla sürdürdü, valilerle devam ettiriyorlar…
İktidarın korkusunu şimdi daha iyi anlıyorum; meğer yolsuzluk operasyonu çok şiddetli bir depremmiş…