“Anadolu”, Türk milletinin son ve kadim yurdu; hâlâ üzerinde bir Türk Devleti, en az 1071’den beri yaşıyor; yâni 943 yıldan beri. Aslında Anadolu’da Türk Devleti’nin kuruluşunu, 1040 Dandanakan Savaşı öncesi SelçukluÇağrı Bey’in Doğu Anadolu’yu keşif ve fethi ile, yani 974 yıl öncesinden beri tanımlamak lâzımdır. Çünkü 1040’ta Selçuklulara yenilen Gazneli Mesûd’un Ordusu da, devleti gibi Türk’tü; fakat onların “Rum” gibi bir hedefleri bulunmuyordu; İslami devirde Anadolu’yu bir yurt olarak görüp, program yapan ve bu davayı ülkü edinen ilk Türkler, Selçuklu Oğuzları idi.
Türk tarihinde devâsa bir Türkmen ve Oğuz hareketi olan Selçukluların gerçekte mukaddem vatanları, geniş ve sulak bozkırlara sahip İran yaylaları idi. Hiçbir şekilde Rey-Hemedan-Tebriz’den kopmak istemiyorlardı. Sultan Tuğrul, Abbasi Halifesi’ni “Bağdad benim mülkümdür” diyerek boşaltmasını istemiş, Alparslan-Melikşah-Sencer de bu tutumunu tekrarlamıştır; ama lânetlenmiş Bağdat’tan vatan olmayacağını çok iyi bildikleri için hiçbir şekilde İran sevdasını ikinci duruma düşürmediler. Bugün, aynı coğrafyada kırıla kırıla Anadolu’nun yine de yarısı kadar Türkmen kalmışsa bu sonuç, o ısrar ve ülkünün sonucudur. Bu ülkü, İran’a gelen Türk Moğollarını da kısa zamanda Türkleştirmiş, Selçuklu Sultanları’nın nasihatini dinlemeyen Abbasi Halifeleri’nin sonuncusunun kellesi, 1258’de yine bir Türk olan Hülagü tarafından bedeninden ayrılarak Bağdat 750 yıllık bir huzura kavuşturulmuştur. İşte, yâni geçen asrın ortalarına kadar. Gözleyin ki şimdi Bağdat’ta güya Halifelik yine ortaya çıkmış, Türkmen keseceğini söylüyor. Elbet Alamut gibi “Dünya Fedaileri”ni ortadan kaldıran Türklük onları da tükürük ile boğacaktır.
Selçuklu Sultanları’ndan Alparslan, Türkistan’ı Anadolu ve İran ile birleştirmek için canını vermiştir. Karahanlı gibi Müslim unsurlar, Selçuklu Oğuzları’nın ayağına taş koyarken onlar, hep Karahanlı’dan ilk eş edinmiş ve “Küregenler”i olmuşlardır. Ama ne yazık ki Türkistan’da ayrılıkçılığın başını Fergana Karahanlıları gibi ilk Müslüman unsurlar çekmiştir.
Türk tarihinde, Selçuklu gibi cihan çapında bir devletleşme, Sultan Sencer’den sonra fiilen bütünlüğü Anadolu ve İran olarak ikiye bölerken, bir Oğuz-Kıpçak-Kanglı Konfederasyonu olan Harezmşahlar Türkistan’ı emniyet altına almış, Selçuklu hakimiyetini devam ettirmiş, Karahıtaylı tehlikesini de bertaraf etmiş, fakat Harezmşahlar Türkistan’dan sonra sadece İran ve Horasan’a hakim olmakla yetinmişler, Anadolu’daki Türkmen hâkimiyetine karışmamışlardır. Bu zamanda Anadolu Türkmenliği tek başına bir kıt’a ordusu olan Haçlılar’a “Rum”u mezar yapmıştır.
Elbette Cengiz istilâsı olmasaydı Harezmşah gücü Türkistan ötesi, yani Turan’a varacaktı. Zamanın vardığı medeniyet ve ekonomik seviyesi, Harezmşahların buna gücünün yeteceğini ortaya koymuştur. Cengiz gibi bir “Cihangir” bile Harezmşah Celâleddin Mengüberdi için içini çekerek, “Ah keşke böyle bir oğlum olsaydı” demekten kendini alamamıştır. İşte kısaca Anadolu-İran-Türkistan ve Turan!
Muhabbetle.