Ergun KAFTANCI
PAPA‘ya yazdığı mektubu basından saklıyorlardı ama SP yanlısı Milli Gazete bulup sütunlarına aldı da öyle öğrendik.
Diplomasi dilini de…
Meğer “Kutsiyetpenah” şeklinde bir hitap da varmış…
Kutsiyet, kutsal sözcüğünden geliyor. Yani bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne titrenilen anlamında.
Kutsiyetpenah sözcüğü, güçlü bir dinsel saygı uyandıran veya uyandırması gereken kimseler ifade için kullanılan bir tamlama…
Penah sözcüğü Farsça’dan dilimize girmiş bir sözcük, sığınma demek. Mesela “Adaletpenah” dediğinizde adalete -bulursanız- sığınandan bahsediyorsunuz demektir…
…………………………
Evet, Papa Fransuva geliyor…
Papa’ya daveti, Huber Köşkü‘nü halen ev gibi kullanan Abdullah Gül, görev süresinin bitmesine yakın yapmıştı. Beştepe sakini ise “Kutsiyetpenah Papa Fransuva” diye başlayan bu mektubuyla daveti yinelemiş oldu…
Unutmadan söyleyim, Papa Arjantinli’dir…
Mektupta ilginç ifadeler var; bir ikisini nakledeyim:
–Çalışmalarınızın katkı ve etkilerini Birleşmiş Milletler himayesinde sürdürülen ve Türkiye’nin de eş başkanlığını yürütmekte olduğu Medeniyetler İttifakı sürecinin hedeflerine erişilmesi bakımından da ayrıca önemsemekteyim.
Bu ifadeden anladığımıza göre bir başka ittifakın da eş başkanıymışız…
BOP eş başkanlığından sonra şimdi de bu eş başkanlık çıktı…
Medeniyete kan doğrayan bir siyasal anlayışın kol gezdiği ülkemizde, bu ittifaktan doğacak hükümleri nasıl ve hangi koşullarda hayatımızın vazgeçilmezleri arasına dahil edeceğimizi çözemedim, o da ayrı…
Bir başka ilginç cümle:
–Farklı din ve inançlara ev sahipliği yapan, din ve vicdan hüriyettinin anayasa teminatı altında bulunduğu Türkiye, bu bağlamda örnek bir konumdadır. Ülkemize yapacağınız ziyaret tüm insanlık için ayrı bir önem ve anlam taşıyacak…
Doğru…
Din ve vicdan hürriyeti anayasamızın teminatı altındadır ama tıpkı öteki hürriyetler gibi rahat bırakılmaz; mesela anayasaya rağmen farklı bir inanç kültürüne sahip Alevi Müslüman kardeşlerimizin cemevlerine ibadethane izin verilmez ve Sünni inanç kültürü, devletin organı Diyanet İşleri tarafından onlara da dayatılır…
Papa efendi, pardon “Kutsiyetpenah Papa Hazretleri gelmeden önce bunları da bilmeli…
* * *
POSTA pulu basma işi hâlâ PTT’nin tekelinde. Kolu kanadı kırılan ve başka ilgi alanlarına sevkedilen bu kurum, Cumhuriyet’in 90. yılı münasebetiyle bastırdığı pullarda ulu önder Atatürk‘ün fotoğrafını kullanmıştı.
Bu yıl Cumhuriyet’imiz 91 yaşına bastı…
Aynı PTT bu yılı ifade eden pulların üzerine de, bir beton yığını olan ve eski parayla 1.4 katrilyon lirayı yutanBeştepe Kâşanesi‘nin fotoğrafını bastı.
Kâşane başlangıçta başbakanlık için düşünüldü fakat sonra Tayyip Bey, Çankaya’da oturmak suretiyle ulu önder aziz Atatürk’ün manevi huzurunu rahatsız etmemek için olmalı, kâşaneyi cumhurbaşkanlık sarayına çevirdi.
Pullarda keşke kâşaneyle birlikte Erdoğan’ın fotoğrafını da kullansalardı…
………………………….
Demek ki PTT de yalaka ve yandaşların elinde…
Tayyip Bey’e yaranmak için, ileride hesabı sorulacak bir kaçak yapının fotoğrafını, ülkenin sembolü gibi telakki ederek pullara basan heriflere yuh olsun…
Memleketin içine sadece siyasetçiler tükürmüyor ki, bürokratlar da aynı tükürüyor!
* * *
AYDA 800 bin lira maaş…
Bolluğa bakın…
Nerede görülmüş böyle astronomik maaş…
Siyasal iradeye yalvar yakar olduktan sonra Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’na getirilen Erdoğan Demirören “Futbol Direktörü” sıfatını verdiği Fatih Terim‘e her ay bu parayı tıkır tıkır ödüyor…
Hem de başarısız olduğuna aldırmadan…
………………………….
800 bin lira aylık cebe…
İyi, güzel de, ya futbol…
O nerede?
İta âmiri Demirören’in bu paranın karşılığında aldığı yenilgi üstüne yenilgi…
Türk Futbolu’nun kan kaybetmesi de cabası…
Federasyon bir değil, on Fatih bulup göreve getirse başarılı olamaz, çünkü o kurumda başarıya dönük anlayış ve çalışma yok.
Yenilgilerin nedenine gelince o aynı; kin, hırs ve kibir…
TFF’nin bu hali Demirören dönemindeki Beşiktaş’ın haline benziyor…
Çok şükür Yıldırım efendi gitti de Beşiktaş kurtuldu…
* * *
19 OCAK günü, ihbar üzerine birkaç TIR’ı durduran 14 değişik rütbedeki asker yargılanıyor değerli okurlar…
Hem de çok ağır bir suçlamayla…
Casuslukla!
Yanlış okumuyorsunuz, evet casuslukla…
Meğer durdurdukları araçlar MİT’e aitmiş ve devlet sırrı taşıyorlarmış…
Askerler bu sırları ifşa etmiş…
İddianın tutarlı tek yanı, araçların durdurulmuş olması…
Sırrı faş ise asla söz konusu değil…
…………………………..
Araçları durduranların saptadığına göre TIR’lar resmi plakalı değildi. Esasen MİT’e ait demirbaş listesinde TIR olmadığı da biliniyordu.
14 askere yapılan suçlamaya gelince, şöyle:
-Sanıkların suçu devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmek, devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklamak…
İstenilen ceza bir sanığa ömür boyu, diğerlerine en az 20 şer yıl hapis.
Bir sır ya yazılı olur, ya bir CD’ye veya ses bandına kayıtlanmış …
Ya da kripto halindedir…
Son bir şık var; sır birine söylenmiştir, o da sadece ama sadece ilgilisine aktarmakla görevlidir.
Bunları taşımak için koca koca TIR’lara da ihtiyaç yoktur.
O TIR’larla olsa olsa silah ve mühimmat taşınır…
Nitekim askere yapılan ihbar da bu yöndedir.
……………………..
Asker görevini yaptı TIR’ları durdurdu. Bu arada MİT mensupları askerlere durumu açıkladı ve araçların görevli olarak bir noktaya gideceklerini söylediler ama destinasyonu açık etmediler…
Askerler işte bu durdurma yüzünden casuslukla yargılanıyor…
Araçları durdurmak suretiyle devlet sırrını faş (!) ettikleri iddiasıyla…
Yargılama sonrası TIR’ların yüklerini nereye boşalttığı anlaşılacak ve görevini yapmaktan başka suçu olmayan kahraman askerlerimiz hakkındaki davalar da inşâllah düşecektir.
Yargıya güveniyoruz!