Dr. Sakin ÖNER
“Yeni Türkiye” söyleminin gündeme sokulduğu iki üç yıldır pusuda bekleyen “Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları” ortaya çıkarak ne kadar “millî kutsalımız” varsa onlara saldırmaya başladılar. Daha önce “Osmanlı tarihi ile yüzleşilsin, barışılsın” diyenler, şimdi de “Atatürk ve Cumhuriyet’ten hesap sorulsun” diyerek savaş başlattılar. Bu süreçten güç alan etnik bölücü teröristler, birçok yerde Türk bayraklarını indirdiler, Atatürk büstlerine saldırdılar. Bu savaşın ocağına sürekli odun atan siyasi iktidarın bu saldırılar karşısında kılı kıpırdamazken, muhalefet ise demeç vermekten başka bir eylem ortaya koyamıyor.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulurken, Meşrutiyet yönetiminden Cumhuriyet yönetimine geçilirken, yeni rejimi ve dönemi benimsetmek için, eski Osmanlı yönetimi ve dönemi hakkında abartılı kötülemeler yapılmıştır. Aradan doksan yılı aşkın bir süre geçtiği için normalleşmeye gidilmesi ve yanlışların düzeltilmesi gerekirdi. Bunların bir kısmı bu iktidardan önce, bir kısmı da bu iktidar döneminde düzeltildi. Osmanlı hanedanı mensuplarının sürgünlerinin sona erdirilmesi ile başlayan bu süreç, tarih kitaplarındaki Osmanlı dönemi ve padişahlar aleyhindeki olumsuzluklar çıkartılarak devam etti. Şu anda eskinin tam tersi bir tutumla “Osmanlının her şeyi doğrudur, güzeldir, kutsaldır” diyerek Osmanlıyı kutsamak moda haline geldi. Osmanlı döneminden kalan bütün tarihi eserler (camiler, medreseler, kütüphaneler, imarethaneler, darüşşifalar, sebiller) Vakıflar Genel Müdürlüğü ve İl Özel İdareleri tarafından onarıldı, ihya edildi. İyi de oldu.
Devlet ve hükümet yönetiminin merkezi, Ankara ve İstanbul arasında paylaştırıldı. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın Ankara dışında İstanbul’da da makam ofisleri var. Huber Köşkü varken Vahdettin Köşkü de Cumhurbaşkanının hizmetine hazırlandı. Atatürk ve Cumhuriyet’le özdeşleşen ve 11 Cumhurbaşkanının yönetim ve ikamet mekanı olan Çankaya Köşkü, Başbakana bırakılarak Atatürk Orman Çiftliği’ndeki 300 dönümlük araziye bin odalı “Ak Saray” yapıldı, yapıldığı mevkiye de AOÇ yerine “Beştepe” denildi. İstanbul Boğazı’na yapılan ilk köprüye, İlk yıllarda “Atatürk Köprüsü” denirken, şimdi bu ad unutturuldu, artık “Boğaziçi Köprüsü” deniyor. Yeşilköy’deki “Atatürk Havalimanı”, İstanbul Arnavutköy’de yapılmakta olan üçüncü havalimanı tamamlandıktan sonra, imara açılacak, yeni bir gökdelenler ve rezidanslar ormanı olacak. Dolayısıyla “Atatürk” adı taşıyan bir Cumhuriyet eseri daha tarihe karışacak.
Cumhuriyet döneminin önemli eserlerinden “Atatürk Kültür Merkezi” yıkılacağı bahanesiyle altı yedi yıldır kapalı tutuluyor. Bu yüzden burada icra-yı sanat yapan Kültür Bakanlığına bağlı Devlet Tiyatrosu, Operası ve Balesi, bu sürede mekânsız kaldığı için doğru dürüst faaliyet yapamadı. Yıkılma aşamasına gelen bu “Kültür Merkezi”nin uzun süre hizmet dışı kalması, İstanbul’un kültür ve sanat hayatına büyük darbe vurdu. Zannediyorum, bu binanın başına gelenler “Atatürk” adını taşıdığı için geldi. Bazı illerde Atatürk heykelleri merkezi noktalardan alınarak gözden uzak yerlere taşınırken, bazı okullardaki Atatürk büstleri ve resimleri de çöp konteynırlarına atıldı. Artık bu haberler, gazetelerin arka sayfalarında tek sütun bile yer bulamıyor.
Dünkü hükümetin bugünkü devletin başı (!), on iki yıldır “Gazi Mustafa Kemal” diyor, TBMM’nin verdiği “Atatürk” soyadını ağzına alamıyor. Bunun tercümesi, “Ben o zatın 1923’e kadar olan dönemini tanıyorum, 1923-1938 arası Cumhurbaşkanlığı dönemini, devrimlerini ve ilkelerini tanımıyorum” demektir. İş, “Atatürk” adının Cumhuriyet’in seçkin eserlerinden silinmesi ve unutturulması ile kalmadı. Önce çevreden dolandılar, Atatürk’ün ölümünden sonraki İsmet İnönü döneminden(1938-1950) başlayarak ve din üzerinden Cumhuriyet’e vurmaya başladılar. İkinci Dünya Savaşı yılları olduğu gerçeği gözlerden kaçırılarak, buğday silosu yapılan camilerden, gizli gizli yapılan Kur’an eğitiminden, zaptiye ve maliyeci zulmünden, ekmeğin ve şekerin karne ile verilmesinden, imamlara” ölü yıkayıcısı” denilmesinden giderek o dönemi sürekli kötülediler.
Atatürk İstiklal Harbini kazandı, Göktürklerden sonra ikinci Türk adını taşıyan Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu. Üniter yapıda, millî, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olarak kurulan bu devletten , Osmanlı saltanatı hayranları, Türk-İslam ve milliyetçilik düşmanları, modern hayat karşıtları rahatsız oldular ve “Atatürk ve Cumhuriyet”in karşısına dikildiler. Bunlar yıllarca kapalı kapılar ardında genç dimağlara gizli gizli bu düşmanlıkların tohumlarını ektiler. Nihayet kendilerine yakın güçlü bir iktidar bulunca, bütün öfkelerini ve nefretlerini en saldırgan bir üslupla ortaya koymaya başladılar. Bunlar, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’ten menfaatleri haleldar olanlar ve onların çocuklarıdır.
Aklımızı başımıza toplayalım, Türk devletlerini, Türk büyüklerini karşı karşıya getirip birini tutup diğerini atmayalım. Oyuna gelip Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapmayalım, yaptırmayalım. Bunun sonu, bölünmedir, bağımsızlığı kaybetme, eğemenliği paylaşma, yani tek kelimeyle hüsrandır.