Ergun KAFTANCI
DAVUDOĞLU, gittiği her kongrede, Cizre ile o yörede kamu düzenini bozanların ve silah kullanarak bölgeyi yaşanmaz hale getirenlerin provokatörler olduğunu sayıklayıp durdu…
Ama provokatörlerin kimler olduğunu açıklayamadı…
Yöre insanını, eline silah alıp sokağa çıkmaya ve terör estirmeye, kan akıtmaya kim tahrik ediyor; CİA mı?
Beyaz Saray mı?
Almanya, İngiltere, Fransa mı?
İsrail mi, İran mı, Suriye mi?
Bu ülkelerin istihbarat örgütleri mi?
İslam adına -tövbeler olsun- Müslüman katleden IŞİD mi, ya da başka terör çeteleri mi?
Yoksa Kandil mi, İmralı mı?
Provokasyon yoluyla kim ortalığı karıştırmaya kalkışıyor, bulup söylesinler artık…
Ne sadrazam, ne bir başkası “Provokasyonu muhalefet yapıyor” diyebilir.
Peki o zaman takrikçi kim?
Ortalığı karıştıran o parmak kime ait?
Devletin bütün kurum ve kuruluşlarıyla istihbarat kaynakları elinde olduğuna göre bunu açıklamak da Davudoğlu’na düşüyor.
Tahrikçiler ve ortalığı karıştıranlar açıklanmazsa, lamı cımı yok hükûmet aczini tescil etmiş olur!
Ortalığa işkembeden laf atarak ülke yönetilemez!
……………………. ………
Geçenlerde gidiş vahim dedim.
Vahim değil mi?
Cizrede yer yerinden oynuyor; Güneydoğu bölgemiz bölücü çetenin egemenliği altında. Birçok il, ilçe, mahalle ve mezra PKK hakimiyetine geçti. buralarda devleti temsil eden polis, asker, yargıç, savcı devre dışı bırakıldı. Her tarafa PKK paçavrası asıldı, Türk Bayrakları indirildi.
Fakir halk bu işgale boyun eğiyor ama parasal gücü olanlar tası tarağı toplayıp bölge dışına çıkmayı seçiyor.
Bölücü işgalle mücadele için hiçbir güç kalmadığını söylemek mümkün. AKP’liler bile bu işgale ses çıkaramaz durumda; çoğu bölücülere biat etmeyi kurtuluş sayıyor…
Durumdan, fotokopi sadrazam dahil üst düzey tipler de oldukça tedirgin ve şikâyetçi. Ama birinin bile otoriteyi sağlamak ve işgalcileri tenkil etmeye niyeti yok, kılları kıpırdamıyor. Sanki çözüm süreci denilen melâneti kendileri gündeme getirmedi de mel’un, göktaşı -meteor- gibi uzaydan başımıza düştü…
Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de ve yurdun işgal altında olmayan bölümlerinde demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, eşitlik, yeni Türkiye üzerine nutuk atanlar, halkı afyonlamayı sürdürüyor ve bu konuşmalarla ağız ishaline yeni örnek veriyorlar.
Çok uzak değil, yakında İmralı boşaltılacak, 30 bin insanın canına kast etmiş bebek katili ev hayatına başlatılacak; o mel’un da ülkenin bölünmesini oradan hızlandıracak…
Bu millet göreceksiniz, Osmanlı kafasına esir düşmeyi önünde sonunda reddedecek, kabullenmeyecektir!
Osmanlı da toprak verirken “Küçük olsun benim olsun” diyerek avunuyordu; günümüzdeki Osmanlı hayranları da köhnemiş imparatorluğun bu sloganını benimsemiş gözüküyor ve herhalde şöyle diyebiliyorlar:
-Küçük olsun benim olsun, nasıl olsa müemmen bir alanda, yani güvenli bir bölgede sarayım var…
Çavuşesku’nun da sarayı vardı, ne oldu?
Hitler’in atom bombasından bile etkilenmeyecek sığınağı vardı, sonunda Führer’e ne oldu?
Mussolini’ye, Stalin’e, Salazar’a, Franco’ya, Mübarek’e ne oldu; oysa devletleri ellerindeydi…
Hep yanlış yaptılar ve cezalarını çektiler…
Bu diktatörlerin sonlarını hatırlamak, belki ülkede çok şeyi değiştirebilir!