Ergun KAFTANCI
FETHULLAH Gülen ile Mehmet A. Doğan arasındaki kavga tarafların tesettüre -başörtüsüne- farklı pencerelerden baktıkları için çıkmış. Doğan konuyu Said-i Nursi‘nin kitaplarından yola çıkarak değerlendirmiş ve Gülen’in hem Risale-i Nur‘a, hem Kuran‘a zıt görüşleri olduğunu ileri sürmüş…
Bunun üzerine Fethullahçılar da Tahşiyecileri silahlı örgüt diye ihbar etmiş. Doğan‘ın hapis yatmasınıTahşiyeciler, Fethullahçılardan bilmiş…
Ne acı ki iki cemaat arasındaki kavgaya Tayyip Bey de katılmış oluyor. 14 Aralık Operasyonu’na ilişkin sözlerinden çıkan anlam da bu!
Oysa Erdoğan bugün cumhurun başıdır, dolayısıyla yansız olmak zorundadır.
Başbakan iken de öyle olmak zorundaydı; yapamadı, “Biz- Onlar” diyerek yanlı davranıp toplumu böldü. Bugün toplum, homojen bir yapı olmaktan çıkarak içinde değişik bölünmeleri barındırma noktasına gelmişse bunun müsebbibi elbet de Erdoğan ve AKP‘dir.
Ayrımcı politikalar izleyerek insanları birbirlerine hasım haline getirdiler…
Cemaatler arasındaki sürtüşmeler de herhalde izlenen bu politikla yüzünden ortaya çıktı…
………………………… .
AKP iktidara gelene kadar Türkiye’de dinci kıpırdanmalar yoktu…
Cemaatler dostane olmasa bile hasmane tutum içerisinde değillerdi.
Nurcular, Süleymancılar, Işıkçılar, Fethullahçılar, İskenderpaşa Cemaati, Erenköy Cemaati, Nakşibendiler, Melamiler, Menzilciler, Cerrahiler ve diğerleri arasında, İslam’ı Kuran’ın da dışına çıkarak yorumlayanlar olmasına rağmen birbirleriyle kapışmazlardı.
Bugün öyle değil; örnek önümüzde…
Fethullahçılar Tahşiyecilerle kapışmış durumda. Siyasal irade ise bir ondan yana, bir bundan yana tavır koyarak didişmelerin tuzu biberi oluyor.
Ulu Önder Atatürk tekke ve zaviyeleri kapatmıştı ama bugün cemaatlerin her biri tekke ve zaviye halini aldı. AKP, oy uğruna bu gelişmeyi görmezden geldi, hatta cemaatlerle ilişkiler kurarak adı tekke ya da zaviye olmasa da, cemaat mekânlarını ulvi alanlar saydı.
Aleviler hariç; onları oyalayarak idare etmeye çalıştılar, cemevlerini bir türlü ibadethane saymadılar. Öteki cemaatlerin toplandıkları mekânlara ses çıkarmayarak hemen hepsinin cami gibi kullanılmasını sağladılar…
Dini anlayışta da demek ki çifte standart oluyormuş…
………………………… ..
Toplum, iki binli yılların başına kadar bu yoğunlukta dinci kıpırdanmalara, cemaatler arası didişmelere, devlete sızma gayretlerine, mahalle baskısına, gerici eylemlere, çağ dışı dinci kıyafetlerin bolluğuna, Arap milliyetçiliği hayranlığına, tabelalarda bile Arap harflerinin kullanılmasına tanık olmamıştı…
Çocuklarımızın Osmanlıcayı ve Arap abecesini -alfabesini- öğrenmeleri için örümcek bağlamış kafalardan çıkan fikirler ve benzeri düşünceler, ülkenin hızlı biçimde bir din devleti olmaya doğru itildiğini göstermiyor mu!?
…………………….. …..
Cemaatler arasında başgösteren sürtüşmelerin temelinde, devleti ele geçirmenin yattığına inanın. AKP, bunu engellemek için en güçlü olduğunu sandığı Fethullahçılarla düşüp kalktı, onları kontrol altına aldı… Ancak bir noktaya kadar izin verdiği devlete sızmanın, iktidara zarar vereceğini
düşünerek kararını değiştirdi. Sızmanın cemaat tarafından aşırı noktaya taşındığını görünce de “İktidar altımdan kayar” korkusuyla kavgayı başlattı…
İktidarın halen sempati duyduğu cemaat yok mu?
Var, Nakşibendi cemaati…
Bu cemaatin öteden beri Tayyip Bey’in ilgi alanı içinde olduğu biliniyor…
……………………….
Lâfı uzatmayalım, yaşananların özeti şu; 17-25 Aralık 2013 ile 14 Aralık 2014 tarihleri herhalde herkese çok şey anlatmaktadır.
* * *
İZLEDİĞİMİZ dış politikanın tutarsızlığı meydanda. İtibarımızı iyice yitirdik. Komşularımızla -Kuzey Irak Kürt Yönetimi dışında– aramız limoni. Suriye ile küsüz, Irak Şii yönetimiyle küsüz, İran ve Rusya ile şöyle böyle, Yunanistan ve Bulgaristan ile ehh yani, göstermelik dostluk yaşıyoruz…
ABD yönetimiyle de aramızın iyi olduğunu söyleyemeyiz. Obama ne diyorsa yapıyoruz ama o, bizim söylediklerimizi yapmıyor…
AB ile ilişkilerimiz de şekerrenk…
“Sende tam anlamıyla demokrasi yok, özgürlükler kısıtlı, gazetelerin baskı altında, gazetecin ya dilsiz ya iktidar yandaşı, ekonomin baş aşağı, çağdaşlığın hak getire, sosyal yapın oturmamış, terörle mücadelen yetersiz, insanların işsiz ve aşsız, umudu sönmüş bir ülkesin, seni neden aramıza alalım” diyen bir AB…
Ankara’dan cart curt ediyoruz o kadar…
Karşımıza almadık ülke ya da topluluk kalmıyor…
Ama o kapılara gittiğimizde yalakalık yapıyoruz ve adamları pohpohlamaktan helak oluyoruz.
Bu değişken halimizi de görmediklerini sanıyoruz…
Karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşmak…
O haldeyiz…
Dünya bize dirsek çeviriyor diye neden kızıyoruz anlamıyorum…