Ergun KAFTANCI
KİMSE muhteremin yüzüne bakıp diktatör yakıştırması yapmıyor. Onu yapmak zaten kimsenin haddi de değil. Şurası mukakkak ki herkes, ülkede ne olup bittiğini görüyor ve tanık olduğu dikta yönetimini çağrıştıran işlere bakıp bu yakıştırmayı yapıyor…
Kabahat kimin?
Yakıştırmaya yol açanların mı, o yola bakarak değerlendirme yapanların mı?
Muhterem, yine muhtarları Beştepe’ye topladı ve onlara AKP Genel Başkanı edasıyla seslendi:
-Ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanına, iktidarına diktatör yaftası vuruyorlar. Bu şekilde iftira ettikleri kişi, bir değil, iki değil, üç değil tam dokuz defa, hem de oylarını sürekli artırmak suretiyle milletin desteğine mazhar olduğunu göstermiş biri…
Doğru lâf, ama ortada bir sıkıntı var….
Bu sıkıntının nedeni de malûm; insanlar, olup bitene bakıyor ve kararların tek merkezden verildiği zehabına kapılıp muhtereme diktatör yaftasını yapıştırıyor. Yaşananlar, ancak diktanın egemen olduğu ülkelerde görülen cinsten ya…
Demokratik bir ülkede hiç, iktidara muhalefet ediyor diye gazeteciler işlerinden kovulur mu?
Demokratik bir ülkede hiç, iktidara muhalefet ediyor diye gazeteciler işlerinden kovulur mu?
“Bu uygulamada muhteremin dahli” olmadığını ispatlamak için de “Kovma iradesi gazete patronlarına ait”diyerek yanlış adres gösteriyorlar?
Ancak patron gücü değil diktatör gücü, yazarı, çizeri, gazeteciyi peş peşe işinden edebilir. Hangi patron diktatör gibi lokavtı göze alabilir…
Yanlış mı?
Örnekleyebileceğimiz böyle daha nice olay var…
Örnekleyebileceğimiz böyle daha nice olay var…
…………………………
Saniyen…
Anayasaya uyacağına dair yemin etmiş biri, onun hükümlerini ihlâl cesareti gösterirse insan, kişinin şahsında herhalde diktatör cesaretini arar…
Bütün yetkileri kendinde toplamak isteyeceksin -Başkanlık sistemi gibi- yargı organlarının hükümlerini tanımayacak ve uygulamayacaksın, devletin kadrolarını yandaşla, akrabayla, partiliyle dolduracaksın sonra da bir başına oluşturduğun ve şeklen demokratik göstermeye çalıştığın kadrolaşmanın ve diktayı çağrıştıran unsurların tamamını yok sayacak ve yakınmaya devam edeceksin:
Anayasaya uyacağına dair yemin etmiş biri, onun hükümlerini ihlâl cesareti gösterirse insan, kişinin şahsında herhalde diktatör cesaretini arar…
Bütün yetkileri kendinde toplamak isteyeceksin -Başkanlık sistemi gibi- yargı organlarının hükümlerini tanımayacak ve uygulamayacaksın, devletin kadrolarını yandaşla, akrabayla, partiliyle dolduracaksın sonra da bir başına oluşturduğun ve şeklen demokratik göstermeye çalıştığın kadrolaşmanın ve diktayı çağrıştıran unsurların tamamını yok sayacak ve yakınmaya devam edeceksin:
-Ben muhafazakâr demokratım, diktatör değil…
Bu yakınma inandırıcı olur mu?
Muhterem bugün diktatör olmayabilir, yarın olmayacağı garanti mi?
Garantiyse neden örneği olmayan bir başkanlık sistemini dayatıyor ve kendisini bulunduğu noktadan daha üst noktaya taşıyacak niteliklere sahip bir anayasa istiyor…
Üzerinde yürüdüğü bu yol diktaya giden yol değil mi?
Gelsin bakalım yanıtlar!
* * *
MEMLEKETTE anayasa var, anayasa hukuku yok…
Yasalar var, uygulama yok…
Yargıçlar ve savcılar var, adalet yok…
Para var, satın alma gücü yok…
Demokrasi var, özgürlükler yok…
Polis var, güvenlik yok…
Okul var, öğretmen yok…
Sağlık ocağı var, doktor yok…
Eczane var, ilaç yok…
İktidar var, muktedir yok…,
Örneklemeyi sürdürebilirisiniz değerli okurlar…
Böyle bir ülkede ne var ne yok sayabilirsiniz!
……………………….
, Gelelim yeniden garip atamaya…
Hakan Fidan‘ın MİT Müsteşarlığı’ndan istifa etmesine kızan ve bunu da alenen ifade eden Tayyip Bey, AKP’liler üzerinde o kadar etkili ki Sadrazam, kulağı çekilince kendisini zılgıt yemiş sayarak Fidan’ı yeniden eski görevine atadı.
Hakan Fidan‘ın MİT Müsteşarlığı’ndan istifa etmesine kızan ve bunu da alenen ifade eden Tayyip Bey, AKP’liler üzerinde o kadar etkili ki Sadrazam, kulağı çekilince kendisini zılgıt yemiş sayarak Fidan’ı yeniden eski görevine atadı.
Baştan aşağı garabet dolu bir tasarruf…
MİT Yasası‘nın böyle bir atamaya izin vermediği bilindiği halde bu atamayı yapmanın ardında cehalet değil ama Tayyip Bey’in düşüncesine çöreklenmiş ülkeyi tek kişi olarak yönetme hevesi yatıyor, bir de Davudoğlu’nu saran tamamen dışlanmak korkusu…
Yoksa siz aynı kanıda değil misiniz!?
Bu olaydan dikta kokusu almıyor musunuz!?
…………………………
Devleti yönetmek oyun haline getirildi…
Orta oyunu…
Üstelik sürekli kapalı gişe oynanıyor ve kimse sesini çıkaramıyor…
Bu dahi diktaya işaret değil midir!