H. Nurcan YAZICI
“Mutlak manada millî, manevî, İslamî değerlere bağlı gençliği ülkü ve fikirler etrafında toplayacak aksiyoner bir hareketi oluşturmak zorundayız.
Dine dönüş diye, sünnet adına Kadızadeler ortaya çıktı. Şalvar haram, kavuk haram, kaftan haram, bunlardan soyunursak her iş yoluna girer dediler. Batıcılık diye, Avrupacılar türedi: Pantolon giyer, pelerin taşır, fes vurunursak mesele çözülür dediler. Ne Kadızadeler İslam’ı anlamıştı ne de Avrupacı’lar Batıyı.
Biz bir cihan devleti kalıntısı üstünde, cihan hakimlerinin evlatları olarak oturuyoruz. Sokaktan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız. Sanayimizi kurmalı, büyük milletin imkanlarını büyük geleceği kurmak için seferber etmeliyiz.
Millet, binlerce sene içinde kan’ın, iman’ın, duyguların birleşmesiyle yoğrulmuş ve müşterek kıymet hükümleri halinde billurlarmış, müşterek davranışlar halinde görünmekte olan haz ve elemi beraber tadan, birbirinden haberi yokken de birbiri gibi olan bir varlıktır.
Milliyetçi Hareketin amacı: Türk Milleti’ni millet yapan unsurları asıl benliğine kavuşturmak, ona sonradan eklenmiş, ondan olmayan, onun öz benliğine aykırı olan yamalardan kurtarmaktır. Türk’ün cemiyet kumaşındaki yırtıkları kendi ipliği ile örmektir. Duyguda, düşüncede ve harekette milli olmaktır.”
…
Böyle diyor Türkmen Ağası rahmetli Dündar Taşer. Milleti ve milletin meselesini özetle bu şekilde anlatıyor.
Mesele eğer memleket meselesiyse, doğal olarak konunun ele alınış biçiminde mutlak bir millilik, samimiyet ve inanç olmalı ve kalpleri ayrıştıranın ne olduğu konusunda da ciddi ciddi kafa yorulmalıdır.
Tarihin birlik, beraberlik konusunda tecrübelerine ve elde edilen sonuçlarına yeniden bakılmalıdır. Boş ideolojilerin, sınırsız vaatlerin ve kandırmaların, insani değerlerdeki yarattığı kalıcı yıkım, huzursuzluk ve güvensizlik iyi görülmelidir.
İnsanlar, vaat edilenler konusunda kuşkulu, tereddütlü, sistemin adını telaffuz ederken, hiçte kulağa hoş gelmeyen cümleler kuruyor. Bu cümleler, ne inanca uygun ne de insan olmanın gereğine. Kurulan sahte düzen, türlü sahtekarlıklarla gittikçe de kalıcı hale getirilmeye çalışılıyor. Bizler yani iyi niyetli, vatansever ve inançlı insanlar; gözlerimizdeki nur, gönlümüzdeki fer ile bu kirliliğin ve karanlığın üzerine inatla ve ısrarla gitmeye devam edecek, toplumumuza yeni hayal kırıklıkları yaratmak yerine, ümit kazandıracak, aklî ve hissî boşlukları olmayan insanlarla, kalıcı birlik ve muhabbet ortamları oluşturacağız…
Kağıt üzerinde yazılıp çizilenler, dillendirilen politikalar, muhteşem projeler, topluma umut ve güven vermiyorsa, bu noktadan sonra gerçek problemin bu muhteşem ideallerin savunucuları, yani insanlar olduğu bilincine de varmamız gerekiyor…
Üst üste yaşatılan yanılmaların, tutarsız siyasi hamlelerin, çözümsüz süreçlerin insanlarımızı götürdüğü yer maalesef insansızlık ve insafsızlık oluyor Unutmayalım ki, kalbin, vicdanın, ahlakın, emeğin ve masumiyetin susturulduğu oluşum ve düşünce samimi değildir, insani değildir, İslami değildir, ideal hiç değildir.
…
Sözlerimi bitirirken, bir kez daha Millî Mücadele esnasında yaşananları, insan ruhunu ve düşüncelerini yeniden okumanızı öneririm. Şahsen ben okudum ve zihnimi berrak kıldım. İşte bu berraklık ile her yerde, her zeminde söylüyorum: Yılmak yok, yıkılmak yok! Bilakis, mücadele var, azim var, azalmayan coşkunluk var!
Özlenen ve amaçlanan şey, insan onuruna yakışan ideal bir gelecek ve bu geleceğin insani ve insaflı inşasında yer alabilmektir.
Yeni hedeflere, yüksek heyecan ile koşanlara selam olsun! Hatta yüz selam olsun, bin selam olsun, milyon selam olsun!
Esenlikler dilerim…