
Ali BADEMCİ
Bugün Pazar elbette sohbet yapacağız; şöyle bir Alevilik ve Sünnilik konuşalım mı? Biliyorsunuz milletimizin inançları olması dolayısiyle ben bu istilahlara takıntılıyım. Bir hayli akıllı Alevi dostum vardır; Sünninin de yobazını sevmem. Benim seveceğim Sünni siyasetle uğraşmamalı, yapmacık ve göstermelik inançlar peşinde olmamalıdır. Aleviler’de göstermelik inançlar peşinde koşan yok da, onlar da Sünniler gibi siyaset ile pek içe içedirler. Bu yönleri ile mesele insanı tiksindiriyor. Türk kültüründe inancın siyasete uyarlanması yoktur. Bunun en güzel örneği Osmanlı Halifeleri’nin bu makamı siyasete bulaştırmamalarıdır. Handikap bu! Son on yılda Sünniler tamamen siyasete girdiler ve sağlam dini inançları kaybettiler; Meclis Kürsüsü’nde camide yapılacak davranışlar burada sergileniyor. İyi bir şey değil!
Diğer müslüman milletler gibi müslüman Türkler de Sünnî ve Alevî olmak üzere iki inanç gurubuna mensuptur. Sünnî gurup yapay ve tarikat gibi siyasi temâyülleri nazara almazsak tek parçalıdır ve genellikle İslâm kelâmı içinde “Fıkıh” olarak “Hanefi”dir. Siyasî eğilimler ve tarikatlar “Şia”da da vardır ve Türkler’de bunun adı “Alevilik-Kızılbaşlık-Şiayı İmamiye”dir. Bunlar mezhep olarak kabul edilmemiştir. Genel olarak İslâm mezheplerinde bunların menşeî “Batiniyye”dir bühtan adı da “Rafizi”dir. Türkmenler “Şiî” adlandırmasını bile kabûl etmezler. Elbette İslâmdaki bu eğilimlerden zamanından beri siyaset müessesesi faydalanmış ve bu konuda bizim hep “Aleviler” kullanılmıştır. Türk genetiğinden gelen isyankârlık da bu siyasî olaylarda lokomotif olmuştur. Tarihimiz boyunca kullanılan “Alevilik” açık bir şekilde kullanılmıştır. XIX. asır ortalarından itibaren de daha kalabalık olduğu için sünnî görüşlere yönelinmiş ve Türk siyasi-islâm temayülleri de böylece uluslararası balık avcılığına dönmüştür. Yoğun bir saldırı olarak bu süreci şimdi ülkemizde böyle bir iktidarla yaşıyoruz.
Sünni görüş adı altında siyasi islâm saldırıları karşısında bizim gibi düşünenler elli yıldan beri Türk Aleviliği’nin yeni bir ilmî tarifini yapmıştır. Bu çalışmaları başlatan ve yeni yorum getiren Fuat Köprülü’dür ve onun öğrencisi Abdülkadir Gölpınarlı ile babası Türkmen İran Alevisi Fransız âlim İréne Melikof’dur. Bunların ana görüşleri zaten halklar arasında bir mesele olmayan Sünnî ve Alevî Türkmenleri bir cephede buluşturmuştur. Maalesef böyle mükemmel bir düşünceye Alevîler kültür itibariyle yaklaşırken sünnî siyasi islâmcılar dış siyaset mühendislerinin çabaları ile “Reddiye” çekmişlerdir. Sünnî ve Alevî Türkmenlik bu işin ne kadar farkındadır, yaşayarak görmekteyiz.
Son yıllarda biz Milliyetçi ve Türkçü Sünnîler, Alevî-Sünnî Türkmen birlikteliğine ter döküyoruz. Gerçekten Sünnîler Arap bağnazlığının kucağına düşerken Alevîler de hâlâ diyalektik materyalizmin marksist ve ateist eğilimlerinden kendilerini kurtaramamaktadır. Bu eğilim İran’da yoktur ve bir ideolojiler meydanı olan Türkiye’de vardır; bu işin başını da Ankara merkezli bizim “Pir Sultancılar” yapmaktadır. Katiyyen batı eğilimli “Bektaşilik” böyle olmadığı gibi kırk milyonluk İran “Şiayı İmamiye” dünyasında da mevcut değildir. Ateist ve marksist “Pir Sultancılar”ın sayısı azdır; Sivas’ta rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu örneğinde görüldüğü gibi dimdik duran Alevî kadar Sünnî Türkmen de vardır. Bu “Pir Sultancılar” biraz da Tunceli’nin Kürtçülük karışmış olan “Siyasi Alevilik” etkisi altındadır. Bu durumda kazandıkları bizim gibi Sünnîleri de kaybediyor oldukları gibi IŞİDvari hareketlerin altında ezileceklerdir. Telâfer’e Anadolu’nun Sünnîleri arka oldu ve yardım etti, Pir Sultancılar’ın boş solculuğunun içi daima boştur ve her zaman kullanılmaya müsaittir. Türk Ocakları Telâfer’e yüzbinlerce lira yardım etti, MHP konvoylar gönderdi; nerede Pir Sultancılar!
Bütün bunlar nereden çıktı? Hatay Şenköy Antakya’ya bağlı Türkmen ve Sünni bir belde; şimdi Yayladağı ilçesine bağlandı; âciz kardeşiniz o toprakların çocuğudur. Bir dost, bu belde ilgili bir TRT çekimi göndermiş; zaman tünelimde var lütfen seyredin! Doksan yaşında dedeler tempo tutuyor, ”Şenköy’lüyüz Hatay’lıyız, Atatürkün’ün Askeriyiz “ diye. Sabah sabah benim iyi dostum olan Sivas’lı Şeyh Rıza yorum yapıyor “Hani bunlar arasında kadın yok”! Allahaşkına şu işin akılla izah edilir tarafı var mıdır? Evet Anadolu Alevileri karışık oynar, Sünniler ayrı oynar; herhangi bir çekince, kapanma da yok; hatta gelin çıkarken erkekler Türk Bayrağı ile önde, al yazmalı hanımlar arkada Türkü söyleyerek hareket ederler. İnsafsız; Alevininki kültür oluyor da Sünnininki gericilik mi? Alevî kültürü derken Türkmenin sosyal hayatında ve Türkmen sosyolojisinde Sünnî kültürü yok mu? Yani dünyada Türkmenler bir avuç Pir Sultancı’dan mı ibaret! İşte esas gericilik bu! Biz gayret ediyoruz ve ayrılığı kaldırmaya çalışıyoruz da Alevi-Türkmen kültürünü öne çıkarıyoruz; “Sünni Türkmen” dünyası neden görmemezlikten geliniyor! Türkistan’da hiç Alevî yok ve bu deyimi de bilmezler onları çemberin dışına mı atacağız!
Türkmen kadınları erkeklerden sakınmaz ve kaçmaz, müşterek ve daim bir at sırtı kültürü vardır; lâkin kadınlı erkekli halay çekmek tamamen bir Türkmen kültürü de değildir. Hatay Yayladağı Türkmen bölgesine kırk kilometre uzaklıkta ve devasa “Reyhaniye Aşîreti”nin ortasında Sünnî-Şafiî Araplar Suriye’de olduğu gibi kadınlı erkekli halay tutarlar; hatta eskiden kız görmeler de, herkesin evlâdını alıp götürdüğü pazarlarda gerçekleşirdi. Bu bir örtüşmeci kültürdür, milleti ve milliyeti yoktur! Bizim Aleviler kendi gördüklerini Türkmenlik, bilmediklerini de Sünnilik ve gericilik sanıyor! İşte diyalektik sosyalizm budur! Aleviliğe ve kültürüne evet fakat ateizm-marksizm-sosyalizm gibi çağın dışında kalmış görüşlere hayır! Böyle eskimiş ve kokmuş bir eti it bile yemiyor! Fakat Telâfer’de Alevî Türkmen kanı içen Siyasi İslâm, Anadolu bozkırının temiz Alevî Türkmen kanına pek iştahlıdır! Akıllı olmak lazım!! Şu “Bizden başka herkes gericidir” fraksiyonculuğunu bırakalım! Dünya Arap Siyasi İslâmını, ancak Sünni Türk Müslümanlığının boğacağını söylüyor. Alevi de olsa Sünni de olsa millet de kültür de tektir.
Sağlıcakla.