H. Nurcan YAZICI
“İnşallah, bu sefer yazımı bitirene kadar bir şehit haberi almayız” diyordum ki, son anda gelen haber; “Yüksekova ilçesine 45 kilometre uzaklıktaki Dağlıca bölgesinde arazi arama tarama faaliyetinde bulunan güvenlik güçlerine, terör örgütü PKK mensuplarınca ateş açıldı. Çıkan çatışmada, ilk belirlemelere göre 3 asker şehit oldu, 6 asker yaralandı.” Ocaklara düşen ateşleri, bu ateşlerin yaktığı yürekleri hissetmiyor olabilir misiniz? Saraydan, meclisten, TSK’dan derli toplu bir izahat bekliyoruz, bilesiniz…
*****
Sayın Erdoğan’ın, son zamanlarda yaptığı yorumlarla, kendince bir gündem oluşturma çabası içinde olduğunu görüyoruz…. Malum, ülkenin içine düştüğü durumun baş sorumlusu kendisi olmaktadır…Sanki şimdiye kadar birileri engellemiş gibi Rize konuşmasında, “Ya Irak kendi topraklarındaki teröristlere hesap soracak ya da biz soracağız. Sabrediyoruz dedik ya Kandil’in hesabını sorun yada bizi sormaya mecbur tutacaksınız.” diyor. Yine çok özel bir sohbet geliştirdiği muhtarlar toplantısında,” Benim muhtarım hangi evde kim var? Gelecek gayet uygun ve sakin bir şekilde kaymakamına, emniyet müdürüne bildirecek”direktifleriyle, onlara görev bile verebiliyordu. Dikkatleri çekense, hiç ağzına almadığı analar konusu…
Son konuşmalarında, koalisyondan, parelelden, gezi olaylarından bahseden hatta Sayın Bahçeli’ye gönderme yapmayı bile ihmal etmeyen Sayın Erdoğan’ın, bir konuyla alakalı hiç cümle kurmaması, kuramaması gündem karartma çabasından olsa gerek.
Çözüm sürecini savunurken, “biz bu yola analar ağlamasın diye çıktık” demiyor muydu? Hergün bir şehit haberi aldığımız bugün, ağzından bu konuyla alakalı veya analara verdiği sözde duramadığına dair tek bir söylem duydunuz mu? Şahsen ben Erdoğan’ın, şehit ve gazi analarından özür dilemesini bekliyorum.
Merak etmekteyiz, buzdolabına koyduğunu belirttiği “çözüm sürecini”, dolaptan çıkarıpta yeniden işletmeye başlattığında, bugün gündemine dahi almadığı o anaların ve şehit yakınlarının yüzüne nasıl bakacak? Bu konuyu hafızanıza havale edip, tekrar başka bir Erdoğan gündemine geçiyorum
****
7 Haziran seçimlerine çok tedirgin hazırlanıldığını hepimiz iyi biliyoruz. Fırtına ha koptu kopacak derken, yürekler ağza gelmiş ve kaygı verici bir ortamda 7 Haziran günü seçimler yapılmıştı. Ne var ki yine de toplum olarak rahat değildik; seçim sonuçları bir yana dursun, yanlış yönetildiğimizin farkındaydık ve içimizi tuhaf bir şeyler kemiriyordu. Sanki büyük bir yangın çıkacakmış da küçük bir kıvılcıma bakıyormuş gibi… Nitekim öyle de oldu. Korktuğumuz başımıza geldi…
Suruç olayını bahane eden PKK denen kanlı terör örgütü yine sahneye çıktı ve alışılageldiği üzere yakıp yıkmaya başladı. Eylemlere bakıldığında çok rahat anlıyoruz ki devlet çözüm süreci diyerek yıllardır oyalanırken, örgüt iyice palazlanmış ve her türlü lojistik gücü sağlamış.
PKK’nın güçlenmesine neden olan iktidarın çözüm hikayesi, devleti oyalamakla kalmamış, acz içinde, hadiseleri geriden takip eden durumuna düşürmüştür. Devletin otoritesi öylesine zayıflatmıştır ki, ülkenin doğusunda devletin esamaesi bile okunmamaktadır.
Öyle ya, bütün bunlar bir sonuç ise, bu acı sonucun muhakkak bir sebebi de olmalı. Aslında sebep de belli, sebep olanlar da belli, tıpkı sonucun belli olduğu gibi. Ülkeyi 13 yıldır yönetenler bugünkü sonucun baş aktörleridirler. Hiç kusura bakmasınlar, millet onlara ‘gidin Oslo’da PKK ile müzakere yapın’ demedi. Otuz yılı aşkın bir süredir askerimizi, polisimizi, öğretmenimizi, köy korucularımızı ve dahi topyekun insanımızı acımasızca öldüren PKK terör örgütü değilmiş gibi, gidin o canilerle masaya oturun mu dedi millet?
Kısacası, Sayın Erdoğan başkanlı AKP, PKK ile çok kirli ve çok riskli bir oyuna tutuşmuş, Türk Milletinin ve toprağımızın üzerine oynadığı bu kumarla da koskoca bir ülkenin geleceği ile oynamıştır.
Ancak Sayın Cumhurbaşkanı’na göre durum çok farklı. Kendisi bizim gibi düşünmüyor. Muhtarlarla yaptığı toplantıda ve bir sonra ki gün camii açılışı için gittiği Rize’de, ülke sorunlarıyla alakalı (kendi projelerine destek olacak şekilde) bir bakış açısı sunarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın keyfi hayli yerindeydi. Ona göre PKK son günlerde ki kanlı eylemlerini, 7 Haziran seçimlerinden sonra meydana gelen hükumet boşluğundan yapıyormuş, yani örgüt mevcut belirsizliği fırsat bellemiş. (Tabi bizler onun bu düşüncesini, erken seçim nihayetinde, AKP’nin tek başına iktidar olması dileği olarak okuduk.)
Bir sonra ki şikayet mahiyetinde ki söylemleri ise, tam anlamıyla bir itiraf gibiydi, “Suriye meselesi de, terör meselesi, de koalisyon meselesi de hepsinin faturası cumhurbaşkanına kesiliyor.” Böylece bir cümle içinde on üç yılını özetleyiverdi.
Ne diyeyim?? Diyen dedi…
Aylar öncesinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçelinin çok güzel bir tespiti vardı, “İki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz, Recep Tayyip Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz. Siyasi görüşü, fikri aidiyeti meshebi ve yöresi ne olursa olsun, ister AKP’li, ister MHP’li, ister CHP’li olsun, her vatan evladı Cumhurbaşkanı olabilir, ne var ki Erdoğan olamaz, milletin terazisi bu sikleti çekmez”
*****
Şanı yüce Rabb’im, yurdun dört bir köşesinde vatanın güvenliği ve selameti için mücadele veren güvenlik güçlerimizin yardımcısı olsun. Analara babalara daha fazla acı yaşatmasın.. Şehitlerimizin ruhları şad olsun. Cumhurbaşkanını bilmem de bizlerin onların yüzlerine bakacak halimiz kalmadı, haklarını helal ederler inşallah…