
Ali BADEMCİ
Bugünkü yazımız biraz uzun olacak; kusura bakmayın, bizlere göre tarih her zaman tekerrür ediyor. Zaten kültür yazısı yazmıyorsun iyice politize oldunuz diyenler var. Sanki kültür ve bilgi yazısı okurmuşsunuz gibi bana da hava basıyorsunuz. İşte aşağıdaki satırlar bilginize bir ilgi yazısı. Orhan Türkdoğan Hoca “Siyaset olmayan fikirler tükenmeye mahkûmdur.” diyor. Bunu hiç unutmayalım ve şu seçimlerde iyice politize olalım, kenetlenelim, Allah’a doğru yönelelim. Allahsız Allah’ı kandırmakla olmuyor.
Atatürk denince akla mutlak olarak “Milli Mücâdele” geliyor; bugün için de çocukluğundan beri ülkücü olan Bahçeli denince de tabii olarak MHP; ya İttihatçılar onlar da muhakkak ki idealisttirler! Elbette ülkemiz ve milletimiz Milli Mücadele günlerinden daha ağır şartlarda! Kendisi de bir İttihatçı olan Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti, bilerek ve tasarlanarak aşındırılmıştır. Bunu bilenler var; lâkin şuurunda olan tek güç Ülkücüler ve MHP’dir. Cumhuriyeti koruyacak Atatürk düşüncesini ayakta tutacak zinde güçlerin lideri de mutlak olarak Devlet Bahçeli’dir. Bu yazının başlığını görenler, Bahçeliye atfettiğimiz değer için “Canım bu kadarı da fazla” diyebilirler! Aşağıda, yayınlanacak bir eserde yer alacak olan önemli bir belge de takdim edeceğim; bu belge biliniyor ama çok kişi tarafından görülmemiştir. Onun için “Adam sende” diyenleri katiyyen ciddiye almıyorum ve Devlet Bahçeli’nin çok önemli bir görev ifa edeceği kanaatindeyim.
Geçen hafta Ankara’da Muhterem Bahçeli’ye birkaç defa göründük; yazılarımızı dikkatle okuğunu ve kıymet verdiğini de biliyoruz. Zatı âlileri sandılar ki şu “Heyula adaylık” için görünüyoruz! Alâkası yok; küçük olan MHP’de vekil olsan da olmasan da ne olur Allahaşkına! Biz iki yıldan beri yazılarımızla siyasete müdahil olduk; ondan önceki hayatımız bellidir! Hayalimiz iktidar olması! Olmuyorsa sorsalardı kimsenin kullanmayacağı bir üslupla bunları arzedecektim! “Canım sizden başka bunları söyleyecek yok mu” diyebilirsiniz! Elbette yok; çünkü bizim yetiştiğimiz çevre “Âlimler” kanadıdır! Onlar ömür boyu akıl verirler! Bunlardan “Barajı aşmasın da aklı başına gelsin” diyenlerden tutunda Bahçeli’nin “Terk-i Dünya” etmesine dair temennilerde bulunanlar bile vardır! Bugünkü ortamda onlara kızmıyoruz, Allah’a havâle ediyoruz; çünkü yine de “Reyimiz MHP’ye” diyorlar! Ne yapalım katiyyen asabiyet zamanı değildir!
Şimdi ne yapabiliriz, bu işin Atatürk ile ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz! I. Cihan Savaşı mutlak olarak Türklüğün dünyaya kafa tutuşu idi! İttihat Terakki’yi MHP gibi düşünebilirsiniz; lâkin dünya siyaset tarihinin bir numaralı teşkilâtıdır. Bolşevikler katiyyen İttihatçılar’ı aşamadılar! Mustafa Kemal ve Milli Mücâdele kadrosu da İttihatçı idi; yalnız “Trimvira” gibi İmparatorluğun dağılmasından sonra kendilerini yenileyemedikleri için Tanrı başarıyı Mustafa Kemal’e nasib etti. Mustafa Kemal’in yanında mutlaka yeni kadrolar vardı ve bunlar “İslâmcılar”dı, ihânet ettiler ve çember dışında kaldılar. Mustafa Kemal’e biat etmeyen İttihatçılar da çok trajik sonuçlarla telef oldular. Zamanla Mustafa Kemal’i en yakın silâh arkadaşları bile terkettiler; etrafı fikirsiz, idraksiz insanlarla doldu. İşte kendinden sonra CHP bu zihniyetteki insanlardan oluştu ve İsmet Paşa’nın dışında onu anlayan da olmadı! DP’de İttihatçı hareketin Atatürk kanadı ondan geliyordu! Fakat eyyamcı CHP ordunun kafasına girerek onları ortadan kaldırdı.
Sakarya günlerinde İttihatçılar’la Mustafa Kemal arasında yoğun mücadeleler yaşandı. Kendisi de bir İttihatçı olan Karabekir Paşa birçok raporu ile Atatürk’ü yanılttı. İttihatçı Yahya Kaptan “Enverci” diye tutuklanarak Sivas’ta yargılandı ama mahkeme ona “Vatansever değilsin” diyemedi ve serbest bırakıldı, faili meçhule kurban gitti! Enver Paşa’nın kendinden bir yaş küçük amcası, Kut’ül Amare kahramanı Halil Paşa ( Gen. Halil Kut) Karabekir’in tahrikleri ile Hükümet tarafından sınır dışı edilmesine rağmen Trabzon’u gönlü ile terketti. Daha sonra gittiği Almanya’da bozgunculuk yapan ittihadçılar yerine Mustafa Kemal ile çalışmanın doğru olduğunu söyleyerek İstanbul’a geldi. İşin ilginç yanı Enver’i de Anadolu’ya gelmemesi için o iknâ etmiştir. Bunlar tarihi bilgiler; şimdi Batum’dan Mustafa Kemal’e Enver Paşa’nın meşhur mektubundan alıntı yaparak bugüne uyarlayalım:
(Enver Paşa’dan Mustafa Kemal’e, Batum, Eylül 1921.)
Yalnız, bir ricam var: Lüzumsuz vehim ve tecebbüre kapılmayınız. Sizden cidden sizi seven bir kardeş gibi rica ediyorum. Şimdi mevkîinize bakarak sizi iğvâ edenlere uyup memlekette bir şahsın veya yalnız bir kısmının tahakkümüne doğru gitmeyiniz. Yoksa yine lüzumsuz tazyikler ve bunların neticesi feveranlar zuhur edebilir. Buna emin ol ki, bütün vatanını seven herkes, olan biten herşeye rağmen sizin muvaffakiyetinize çalışıyor. Çünkü senin muvaffakiyetin Anadolu’nun muvaffakiyeti demektir.
Fakat, eğer siz şimdiden kanunsuz hareketlere ve lüzumsuz şiddetlere giderseniz korkarım ki, hayırlı netice vermez. Millet, Sultan Hamid idaresi zamanındaki millet değildir. Artık tahakküm ve tecebbüre çok dayanamaz. Bak, seni bütün arkadaşlarım namına temin ederim: Bizim hiçbir mevkide ve memuriyette gözümüz yoktur. Bana gelince, ben yalnız bir ideal takip edeceğim. O da İslâm’ı ezen Avrupa canavarları ile pençeleşmek için Müslümanlar’ı harekete getirmek. Bunun için, benden çekinmeyin. Vehme düşerek, böylece düşmanlarımıza memlekette yeni bir mücadele çıkacak ümitlerini verdirmeyin. Lüzumsuz şiddeti bırakın. Bekir Sami Bey ve diğer arkadaşlarla gönderdiğiniz haberlerden, memlekete gelmemizi istemediğinizi anlıyorum. Eğer bunun Halil’e de şümûlü olduğunu bilseydim, memleketin hatırı için onun da veremden ölmesine katlanır, göndertmezdim…”.
Şimdi sen, ben başta olmak üzere, arkadaşların memlekete gelmemesini istiyorsun, değil mi? Sebep de güya bizim gelmemizle memlekette bir ikilik çıkacak diyorsun, öyle mi? Hâlbuki ben ve arkadaşlarım o kanaatteyiz ki, eğer biz memlekette bulunsaydık belki de bugün devam eden lüzumsuz tazyiklere hiç hacet kalmayacaktı. Çünkü herkes görecekti ki, biz tazyik edilenleri aleyhinize teşvik değil teskin edecek ve daha kolaylıkla birlikte yürüyecektik. Maamafih, şimdilik Moskova’da bulunarak, hariçten yine memlekete yardım etmekte devam ettiğimizden, gelmiyoruz. Fakat bunu da itiraf etmemiz lâzım gelir ki, hiçbir sebeb-i kanunî olmayarak memleket haricine nefy şeklindeki arzunuza ilelebet tahammül bize hakikaten pek ağır ve sefilâne gelir. Maamafih vatan için buna da şimdilik katlanıyoruz. Binaenaleyh, hariçte kalmanın maksad-ı umumîmiz olan başta Türkiye olmak üzere kurtarmağa çalıştığımız İslâm âlemi için faydasız ve belki de tehlikeli olduğunu hissettiğimiz anda memlekete geleceğiz. İşte bu kadar…
Şimdi yine kemâl-i hürmetle gözlerinden öper, Cenab-ı Hakk’tan senin için yücelikler ve İslâm ve vatana nâfi’ büyük büyük muvaffakiyetler dilerim kardeşim efendim.
Kısa bir mektup daha:
Halil vesâireye yapılan haksız muameleler üzerine bir defa daha vaziyeti tavzîh ederim. Benim ve bütün arkadaşların fikir ve niyetini anlatmak için Moskova’da sefiriniz Fuad Paşa kardaşımız vâsıtası ile bir mektup göndermiştim. Halbuki bugün Hâkimiyet-i Milliye gazetenizde emrinizle intişâr eden makaleyi İstanbul gazetelerinden okudum.Şimdi muvaffakiyet belirince tabîi maksadınızı gösterdiniz. Beni ve arkadaşlarımı şahsî emellerinize engel sayıyorsunuz. Pekalâ! Fakat bunun için yalan söylemeye veya söyletmeye neden kendinizi mecbur görüyorsunuz? Paşa Hazretleri, ben Bolşevikler’den şahsî bir menfaat temîne çalışsaydım, sizlerin Bolşevik olduğunuz zaman ben Bakü’de hakikati ve ne olduğumu âleme ilân ederek hattâ orada bazılarının mânâsız taarruzuna uğramayı da göze aldırmazdım. …Benim mütârekeden sonraki hayâtımı sanki biliyormuş gibi Hâkimiyet-i Milliye’ye yalan söyletiyorsunuz. Sonra, benim Almanlar’ın veya başkalarının maksadına hizmet etmediğimi ve etmeyeceğimi pekalâ bildiğiniz halde niye halkımı emelinize göre zehirletmek için yalan söyletiyorsunuz?Propagandacılarınız, eğer meselâ bizim Rusya’dan gelerek altı vilâyette büyük bir Ermenistan teşkîl edeceğimizi işâa gibi mantıksız yalanlarda bulunurlarsa, umduğunuz muvaffakiyet hâsıl olmaz. Fakat olsun…Bununla maateessüf Trablus’tan beri bildiğim ahlâk-ı şahsiyenizin bugün vardığınız mevkîde bile tebeddül edemediğini görüyorum ve benim yalnız iktidarınıza bakarak görmek istemediğim diğer noksanlarınızı artık göze sokacak surette belli ettiniz. Ben yine sükûnetle arkadaşlarla birlikte başta Türkiye olmak üzere İslâm’ın rehâsı için olan sa’yimizde ilerleyeceğiz.Bütün bu şahsî hırslarınıza rağmen Cenâb-ı Hakk’ın şimdiye kadar yâver olan tâliinizi yine vatanın selâmetine hâdim kılmasını dilerim. Fakat sizi şahsî hırsınıza mağlûp olarak bu kadar küçülmüş gördüğümden dolayı teessüf ederim. Allah hepimizi doğruluktan ve iyilikten ayırmasın, hepimize bahşetsin, âmin.
Sayın Bahçeli okuyan birisidir; lütfen düşünün, %15’in üzerindeki arkadaşlarımız nerededir? İşte onlar Miilli Mücadele ortamındaki tertemiz ittihatçılar gibidir. Kusurları olabilir, bugün sizin yanınızda olan bizler daha evvel birlikte değil miydik? Beraber ölüme gitmedik mi? Yıllarca simit ve çaya talim etmedik mi? Bu alışkanlığınız hâlâ devam ediyor! Tatiliniz yok, partiye geliyor o simit ve çay faslından sonra çalışmalara devam ediyorsunuz. Erken geldiğimiz partide üç kere sizi bu durumu gördük! Yanınızda bulunan yeni kuşaklar eskileri tanımıyor; fakat onların tecrübe, bilgi ve deneyimlerine ihtiyaçları var! Böyle birliktelik oluşturulamadığı için parti içinde de dışında da idealist adamlar pasifize olmuştur. Onlara “Eski Ülkücüler” demek istemiyorum; çünkü ülkücüler daima yenidir. Yukarıdaki belgelerde görüldüğü gibi heder olan fedailerdir. Bir kısmının ilgi gösterilmediği için zararlı bile olmaktadır. Fakat kusura bakmayınız ama hiçbirinde yeni arkadaşlar gibi ikbal ve istikbal duygusu yoktur. Kimse Genel Başkan olmak istemiyor, tam bir bağlılıkla çalışmak istiyor!
Muhterem Bahçeli tıpkı BBP’liller gibi dışarıdaki ülkücülere kuvvetli bir “Yuvaya Dön” çağrısı yapmalıdır. AKP ve Cemaat’de akıldanelik yapan, bazı hastalıkları bulaşanlara elbette söyleyecek bir şey yoktur. Ülkücü olan, imanı olan, inancı taptaze kalanlar gelsin! Bunlar bize yeter hatta artar bile! Üstelik talepsiz gelsin, şartsız buyursunlar ki onlara hakikatten idealist diyelim! Bizler de olmayan silahlarımızı kuşanıp gönülsüzleri bile partiye getirelim! Bu bir mecburiyet ve Tanrı görevidir. Genel Başkan böylece tarihteki yerini alabilir! Bu beyanlara alınıyorlarsa kovulmaya hazırız ama biz bir yere gitmez parti önünde yatar kalkarız. Hakikatten yanlış düşünüyor, durumdan vazife çıkarıyorsak affola! Ama camianın şefkate ihtiyacı var! Başka bir eksimiz yok! Hamdolsun her şeyimiz var!
Muhabbetle, büyük dâvânın büyük insanları; Sayın Bahçeli ve dâvâ arkadaşlarımız, saygı ile efendim.